İstanbul'daki kanlı olay dikkatleri birden bire ülkemize çevirdi. Koşup gelenler, taziyede bulunanlar, teselli edenler, mesaj çekenler, üzüntüsünü belirtenler ve hülasa bu olay sebebiyle ülkemize yakın ilgi duyanlar, ne hikmetse aynı gün Irak'ta 17 ABD askerinin ölümüne bu kadar ilgi duymadılar.

Herhalde bu eylemden maksat da bu ilgiyi Türkiye üzerine çekmek ve Türkiye'yi belli bir istikamete yönlendirmekti. Herhalde diyorum çünkü biz gazeteciler bu aşamada sadece değerlendirme yaparız.

Kesin bulgu ve bilgiler ortaya çıkıncaya kadar değerlendirme ve yorumun ötesine kimse geçemez. Geçiyorsa elinde bilgi var demektir, belge var demektir.

Ben bu yazıyı yazdığım saate kadar hiçbir kesin bilgi yoktu.

Önce hemen hemen bütün mensupları mahpus bulunan yerli bir örgüte maledilmeye çalışıldı. İnandırıcı olmadı. Sonra bir gazetenin elektronik posta adresine gelen bir mail ile olay el-Kaide isimli bir örgüte maledildi.

Ne hikmetse bu el-Kaide ismi birilerini hemen heyecanlandırır oldu. Bense el-Kaide ismini duydukça hep kendi kendime sorarım, "Hakikaten böyle bir örgüt var mı?", "Varsa neden uçan kuşun hesabını tutmaya çalışan istihbarat örgütleri bu örgütü çökertemiyorlar?"

Herkesin ağzında bir el-Kaide lafıdır gidiyor. İslam dünyasını yakından takip edenler bilirler ki 11 Eylül olaylarına kadar bu ismi duyan olmamıştır. Bu ismi ABD ortaya atmış ve dünyayı da buna inandırmıştır.

ABD yeni güvenlik konseptini uygulamak için ihtiyaç duyduğu düşmanın misyonunu bu meçhul örgüte yüklemiş görünüyor.

Ben böyle bir örgütün varlığından şüpheliyim. Üsame bin Ladin'in bile bu olayları duydukça "ben neymişim" diye şaşırdığını düşünüyorum.

Dünyanın değişik yerlerinde vuku bulan olayların el-Kaide'ye mal edilmesini de yadırgıyorum.

Yadırgıyorum çünkü hiçbir olayın gerçek iç yüzü aydınlanmıyor.

Son 13 yıldan beri ülkede işlenen cinayetleri şöyle bir gözden geçiriyorum, hepsi Müslümanlar'a maledilmiş ama hiçbirinin ne faili ortaya çıkmış ne sebebi. Uğur Mumcu'dan tutun Turan Dursun'dan Muammer Aksoy'a kadar İslam'ın terör ile anılmasına yol açan hiçbir olayın iç yüzü aydınlamış değil.

Cumartesi günü vuku bulan olayın Türkiye'nin ABD ve İsrail ile yakınlaşması sonucu doğurduğunu görünce doğrusu her şeyden şüpheleniyor insan.

Bu olayın hiçbir siyasi amacı olmayan katıksız terör olayı olduğunu kabullenmemiz halinde, bu olaydan en çok teröre çanak tutan, terörü besleyen ve bizzat terör icra eden devletlerin ders çıkarması gerektiğini söylememiz lazımdır. Masum insanları vatanlarından kovan, onları büyük küçük ayırmadan katleden ve kimi evhamlarını izale için başkalarının topraklarını işgal edenler bilmelidirler ki bu terörü kendileri tetiklemektedirler.

Eğer olay gelip sadece Arap-İsrail anlaşmazlığına bağlanacaksa yine dünyanın büyük devletleri bilmelidirler ki Filistin-İsrail barışı gerçekleşmedikçe bu olayların ardı arkası kesilmez. Büyük devletler mesaj göndermeyi bırakıp bu olaydan mesaj almalı ve bu barışı ikame etmeye çalışmalıdırlar.

Ama bunca Müslüman'ın da ölümüne sebep olan bu olayın İslami bir yanının olması düşünülemez. Kimilerini kullanmış olabilirler ama bu olayın arkasında İslam inancını ve düşüncesini taşıyan birinin bulunması hiç mantıklı gelmiyor bana.

Her şey bir yana, bu kadar büyük bir olayın çarşıdan patetes soğan alır gibi hazırlanılmadığı kesin.

Pekala nerede bizim istihbarat birimlerimiz? Böylesi olaylar karşısında istihbarat birimleri herhalde kendilerini nerede hata yaptık diye sorguluyorlardır!

Kendi vatandaşları hakkında dosyalar tutup kullananlar acaba teröristleri fişlememişler mi?

Bu olaya rağmen MİT Müsteşarı orada hâlâ nasıl rahat oturuyor şaşırıyorum.

Hülasa, hükümetimiz doğru bildiği politikalarını sürdürmeli ve bu tür olaylara bakarak politika değiştirmemelidir. Doğru bildiği yolda ilerlemelidir. Yoksa karşımızdakiler, siyaseten çözemedikleri sorunlarda bu tür eylemlere başvurmayı tercih ederler.

Yol olur. İşte o zaman başımız beladan kurtulmaz.

RESUL TOSUN

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

Abone Formu

Mesaj Formu