|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hayata karşı mağlup doğanlar vardır, eşit şartlarda mücadeleye başlayanlar dışında. Onlar aniden büyümek, hızla öğrenmek, yetişkinlerin bile üstesinden gelmeyi beceremediği kocaman bilgileri süratle ezber etmek durumundadırlar çoğunlukla. Kendi seslerinden korkarak uyandıklarında uykularından örneğin, anne odasına koşmamak gibi çocuk aklı için imkânsız bilgileri. Çocuklar çabuk sıkılır ya hayattan, canı sıkıldığında mesela ağlayıp, mızmızlık etmemeyi. Atıldığı, yenildiği oyunlara karşı protesto bayrağını açmamayı bilecek hale gelip, akşamları babanın şikayet kucağına yerleşme hallerini bıraktığında büyür insan çünkü. Onlar da işte tam bu yüzden, küçücük yetişkinler. Şansları yaver giderse eğer, daha konforlu bir hayatın içinde kırılmayı da öğrenecekler.
'Bizim çikolataları alın'
Kent'in Bayram için hazırladığı yeni reklamı dönüyor ekranda; Çocuk Esirgeme Kurumu'nda bir Bayram sabahı. Hepsi birbirinin aynı odalardan birinde küçük bir kız uyanıyor, "küçük kız modeli" bilekten bağlamalı ayakkabısını giyerek masasının başına oturuyor, sonra işte söylendiği gibi mutluluğun resmini çiziyor. Nedir çocuk için mutluluk, anne-baba, hele bir de olmazsa. Nerede görseniz tanıyacağınız, seyre doyulmaz o çocuk adımlarıyla iniyor arkadaşlarının yanına kız. Oradaki bir günlük kucaklaşmalar arasında resmini arıyor. Ve evet, şanslıymış, kapı açılıyor ve bir çift kılığında giriyor içeriye mutluluk. Sokuluyor, sokuluyor merhametli kolların arasına resmiyle birlikte... Çocuk susuyor. Fondaki ses "O'nun için mutluluğun resminde siz varsınız, Bu bayram var mısınız?" diyor demesine ya, aslında anlıyorsunuz ki kulağınıza, "Bayramda bizim çikolatalardan alın"ı fısıldıyor.
Suların yorgunluğu
Kent'in son iki yıldır yaptığı "çocuklarının ziyaretini bekleyen yaşlı çift" konusunun tadının kaçtığı düşünülmüş olmalı ki, reklamcılar bu kez anafikre dokunmadan, "kimsesiz çocuk" objesinde karar kılmışlar. Ama daha neşeli... Anne kokusuz, baba şefkatsiz çocukların dilinden, yeni bir cümle kurulmuş yani. Gidecek yeri kalmamış ruh halleri anlatılmış, ağlayıp sızlamaktan medet ummadan... Ama reklamda, bu küçük insanların girdikleri her yaşın sırtlarına taş gibi oturacağından, hayatın neresine kadar gidebilmişseniz, oradakileri bulacağınız için, süratle "kaybetmişler" sınıfına dahil edilip, mümkünse derdest edilip köşeye atılacağından bahsedilmemiş. Ana-baba evinin steril sınırlarından, çağıldayarak hayata karışan çocukların bile, bir gün gelip akmaktan yorulan sular gibi kendi içine biriktiği yerlerde, onların akibetinin en fazla durgun bir vadiden denize dökülmek olduğu hiç söylenmemiş mesela. Ancak yine de iftar çadırı kuyruğunda, 'çocuklar en sona' kuralını ihlal ederek büyüklerin önünde durduğu için zabıtaların sopalarla dövdüğü çocukların, soğuktan kızarmış yüzüyle "abla boyayayım" diyen ayakkabı boyacısının, kendi söylemese de, ipincecik boynu onun açlık çektiğini bir bir anlatan küçük adamların resmini görünce... Herhalde diyor insan, reklam için de olsa, 'çocuklara merhamet edelim' diyen bu resim diğerlerinden daha iyidir... Herhalde...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |