AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Arap harfi nesli"

Mehmet Tekin (Prof.Dr.) Peyami Safa'nın çeşitli konulardaki düşüncelerini ve görüşlerini kapsayan söyleşilerini Peyami Safa ile Söyleşiler başlığıyla bir kitapta toplamış. Sanat, dil, biyografi, basın-yayın, gramer, Doğu, Batı, Türkçülük, inanç gibi geniş bir yelpazeyi kapsayan bu söyleşileri okurken bir husus dikkatimi çekti. 50 küsur yıl sonra, şimdi, bugün bile, üç aşağı beş yukarı aynı konular üzerinde duruluyormuş. Gerçi konulara yaklaşım tarzımız, cevaplarımız bir ölçüde farklılaşmış olsa bile, kökende hep aynı konular üzerinde "eşelenmeye" devam edişimiz dikkat çekici bir olay. İşte 1952 yılında O. Fehmi Özçelik'in gerçekleştirdiği, Hisar dergisinde yayınlanan konuşmadan bir örnek: Soru: "Edebi faaliyetler bakımından daha evvelki senelerle bugün arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?" Peyami Safa bu soruyu şöyle cevaplandırıyor. "20 sene evvel son Arap harfi nesli vardı. Bu nesil, kendi edebiyatını menşelerinden zamanımıza kadar metinlerden okuyup anlayabiliyordu. Geçmişle bağları kopmamıştı. Şiirde, nesirde, romanda bildiğiniz şöhretleri verdi. Bunlar arasında eserleri Batı edebiyatı tarihine geçenler de vardır. Şüphesiz o devrin edebiyatı daha seviyeliydi. 'O devrin' demek, belki yanlıştır; çünkü, memleket hâlâ o neslin edebiyatını arıyor ve okuyor." (s. 42).

İmdi, bu konu, halen, bizim de üzerinde durduğumuz, düşündüğümüz konular arasında yer alıyor. Biz de Peyami Safa'nın 50 küsur yıl önce yaptığı tespiti aynıyla tekrarlıyoruz. Cumhuriyet dönemiyle birlikte geçmişle olan bağlar kopmuştur. Aslında, biz, bir adım daha ileri gidiyor ve Peyami Safa'nın geçmişle bağının koparmadığını düşündüğü neslin de, gerçekte, o bağdan yoksun bulunduğunu ileri sürüyoruz. Ki o neslin içinde bizzat Peyami Safa'nın kendisi de yer alıyor. Tıpkı Necip Fazıl, Ahmet Hamdi ve benzeri yazarlar gibi.. Daha da ileri giderek Yahya Kemal'i ve onun neslini bile bu kategoride düşünebiliriz. Çünkü mesele, sadece Arap harflerini bilmek ve o alfabeyle meydana getirilmiş eserleri okuyabilmek noktasında toplanmıyor. Konu, bu noktayı aşıyor. Eğer mesele, sırf o kitapları okuyabilme düzeyinde kalsaydı, bu gün o eserleri "okumasını" öğrenmiş olan uzmanlar bulunmaktadır. Ama "okumak" harfleri yan yana getirip onları birbirine çatmaktan ibaret bir eylemin adı olarak düşünülmüyor olsa gerek. Okumak, okunan metni anlamlandırmak da demektir. Bu anlamlandırma da farklı ve çeşitli katmanlarda gerçekleşir. Hiçbir okuma, o metnin yazıldığı anın içinde durarak anlamayı ve anlamlandırmayı başaramaz. Ve zaten bu yüzdendir ki, bir Fuzuli'nin, bir Nedim'in şiirlerini bir daha yazmak imkân dışıdır. O şiirlerin okunması, aynı zamanda, o kültürün özümsenmesini gerektirir. Gene aynı nedenle artık bir Peyami Safa'nın romanını, bir Necip Fazıl'ın şiirini yazmak da imkân dışıdır.

Bu değinmemizin pratik sonuçları var. Eğer durum layıkıyla değerlendirilemezse yanlış eleştirilere yol açabilir. Rahmetli Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri kitabında Erdem Bayazıt'ın şiirini eleştirirken onu "Yunus Emrelerin, Mevlanaların" yoluna ihanetle itham edebiliyordu. Oysa Erdem Bayazıt Yunusu Emre gibi yazmaya özenseydi, belki asıl o zaman onların yoluna ihanet etmiş olurdu. Çünkü Yunus Emre'nin çağı bir kez yaşanmıştır ve o çağ kendi Yunus Emre'sini çıkartmıştır. Öyle bir Yunus'un bir daha çıkmasını düşünmek bile abestir. Günümüzde Müslümanca bir duyarlıkla meydana getirilecek ürünler, artık bu günün şartlarını çığıracaktır. Bu şartlar Müslüman şairin ve Müslüman nesir yazarının eleştirilen tavrını belirliyor. Bu gün Yunus gibi yazmak anakronik bir olay olur. Dahası 1950'li yılların romanına, öyküsüne, şiirine özenmek de anakronik bir olaydır. Bu demektir ki, o şartlar, kendi çağlarının ürününü vermiş, söyleyeceklerini söylemiştir. Günümüzde, İkinci Yenicilere özenerek yazılan şiirler de anakroniktir, çünkü onların daniskası kendi asal zamanında sözünü söyleyip bitirmiştir.

İmdi, bazıları, ben aruzla ya da heceyle bunca güzel şiirler düzüyorum da kimsenin kılı kıpırdamıyor diye düşünüyorsa, değindiğim noktaya dikkatini yoğunlaştırmalıdır.

Peyami Safa, kendi döneminin yazarları için gene de insaflı davranıyor ve aynı konuşmada "Bugünküler arasında çok büyük istidatlar görüyorum" diyebiliyor. Fakat gene, sanırım bir Orhan Veli şiirine ya da İkinci Yeni şiire ihtirazi kayıtları olsa gerek. Necip Fazıl'ın o şiirleri şiirden saymadığını biliyorum. Bu aslında, genelde, önceki kuşağın sonrakini değerlendirmesinde kullanılan ölçütün yer değiştirmesinden ileri geliyor.

Ben de, eski kaynak kitaplarla doğrudan temas imkânımızın kalmadığını söylüyorum. Ama temas imkânını yakaladığımızı farz ettiğimizde, bu sefer o imkânı nasıl kullanabileceğimiz sorusuyla yüzleşmemiz kaçınılmazlaşacaktır.

Not: Peyami Safa ile Söyleşiler, Çizgi Kitabevi Y. 2003 (yer belirtilmemiş).


20 Kasım 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED