AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Rehin alınan ülke

Türkiye'de 'zihinleri rehin alan' saldırılardan sonra estirilen hava 11 Eylül sonrasını hatırlatıyor. İkiz Kuleler'e yapılan intihar saldırılarının hemen ardından Amerikan Başkanı Bush'un ilan ettiği "Haçlı Seferi"inde Türkiye'den saf tutan çevrelerde bir tür yarım kalmış hesabı görmenin "sevinçli telaşesi" gözleniyordu. Afganistan'la başlayan, küresel bir hegemonyaya yönelen yeni haçlı seferinin özellikle Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge açısından 'BuSharonizm doktrini'nin uygulanması anlamına gelmesi bile durumu değiştirmedi.

11 Eylül'den 28 Şubatçı politikaların meşruiyeti ve devamı yönünde mesaj çıkaran sözüm ona demokrat, özgürlükçü geçinenlerin Türkiye'de din ve din özgürlüğüne nasıl yaklaştıklarını deşifre eden bir dekoder işlevi gördü. Hedef çok basit ve o denli tehlikeli: Terörle İslam'ı özdeşleştirip 'Post-modern Haçlı Seferi'nden psikolojik ve lojistik destek alarak postmodern darbeye süreklilik kazandırmak. Aradıkları, kabaca 11 Eylül saldırısına karışanlar arasından, olmazsa Taliban saflarında yakalananlardan Türk vatandaşlarının çıkmasıydı. Böylece,hazır sırası gelmişken, dönemin psikolojik atmosferinden istifade ile 11 Eylül'ü Türkiye'de toplum mühendisliği için PİAR aracı olarak kullanmak. Sharon'un ustaca becerdiği, dönemin psikolojik atmosferini kullanarak Filistinliler'e karşı uyguladığı devlet terörüne özellikle ABD kamuoyunda desteğe dönüştüren politikalardan esinlenerek her türden İslami oluşuma "savaş açmak". Savaş açmak dönemin en fiyakalı ve kullanışlı ifadelerinden biridir artık. Maksat terörle mücadele olunca, teröre yol açtığı iddia edilen düşünceden kıyafete kadar uzanan toplum mühendisliğinin uygulamaları sertleşerek yaygınlaştırılmalıydı.

Gecikmeli de olsa bekledikleri acı ama kimilerinin içten içe sevindiği gelişme yaşandı. İstanbul'da bir hafta arayla patlayan bombalar Türkiye'yi rehin almayı başardı.

Bir tarafta hükümeti baskı altına alma yönünde yayınlar yapılırken diğer tarafta adeta kılıcını çekmiş medyatörler tek tek hedef gösteriyor. "Yeşil faşizm"den başlayıp İsrail'le suç ortaklığını çağdaş değerlerin parçası göstermeye varan saçmalıklardan geçilmiyor. Ortada gözü dönmüş bir terör vardı ve bunun uluslararası uzantıları içimize kadar girmişti. O halde başörtüsünden başlayarak üniversitelere, düşünce özgürlüğüne uzanan geniş alanda baskı artırılmalı, terörün kökü kazınmalıydı! Bush'un bile söyleme cesareti gösteremediği türden agresif bir dil kullanarak terörle mücadele adına memlekette 'medyatik terör estirilmesi' seçkinlerimizin bilinç altında nelerin gizlendiğini göstermeye yetiyor.

Yapılmak istenen çok açık; toplumda oluşan teröre karşı hassasiyet, korku ve gerginlikten istifade ile olabildiğince hükümeti ve kamuoyunu baskı altına almak. Tıpkı 11 Eylül sonrası Amerika'nın dünyada oluşan psikolojik atmosferi kullanarak bir tür küresel teröre destek araması gibi; ülkede oluşan havadan 'mini savaş' kotarmak; mümkün olursa küresel boyuta taşımak. Bunun yerli versiyonun hepimizi biliyoruz; durumdan vazife çıkarmak.

Türkiye'de bu türden bir terörü besleyecek ne toplumsal, ne kültürel ne de tarihi bir arkaplan mevcuttur. Genelde Türkiye'deki toplumsal yapı, özelde bu topraklarda yeşeren İslamcılık dahil tüm İslami oluşumların masum insanların kanını dökmeyi meşrulaştıran bir ideolojik kaynaktan beslenmediğini aklı başında herkes farkındadır.. Eğer bunun aksi olsaydı Türkiye'deki sıradan Müslüman'ı bile rencide adan, aşağılayan uygulamalar ve tahrikler karşısında çok daha önceden patlardı. Bunun nedenini Türkiye'nin tarihsel ve kültürel olarak sahip olduğu ayrıcalıklı (unique) konumunda aramak gerekir.

Terörün Türkiye'de toplumsal karşılığı yoktur. Böyle bir toplumsal ve ideolojik karşılık aramak Türkiye'yi terörize edecek bir gündeme sürükleyebilir. Terör saldırılarını gerçekleştirenlerin kimliklerinin ne olduğu bu gerçeği değiştirmez. Düz bir okumayla terörü yapanların kimlikleri ile Türkiye'deki Müslümanlık arasında zorunlu bir ilişki kurulması bizzat terörün hedefini ve kaynağını gösteriyor olamaz mı?

İstanbul'da patlayan bombalar bir yanda bizzat İslam'ı terörize ettiği gibi Türkiye'yi de provoke ettiği (hijacking) ortada. Terör, bizzat İslam ve özellikle İslami oluşumları terörize etmiştir.

Gelişmeler Türkiye'yi içerde ve dışarıda belli bir konuma oturtmayı amaçlamaktadır. Terörü gerçekleştirenlerin kimliklerinden yola çıkarak, Türkiye'nin ait olduğu dünyaya yönelik bir savaştan söz edenler, Batılı medeniyet değerlerine düşman bir dünya görüşüne karşı savaştan bahsedenler Türkiye'yi rehin almaya çalışmaktadır. Ülkenin geleceğini savunmak adına bu toplumu ayakta tutan değerlere savaş açmaya kapı aralamak isteyenlere fırsat verilmemeli.

Ve Türkiye teröre teslim olmamalı. Psikolojik tepkilerle hareket ederek Türkiye'ye şekil vermeye kalkanlar içerde ve dışarıda bu ülkeyi rehin almak isteyenlerdir.

Yaşananların arkasında bir komplo olmadığını iddia edenlere son söz: Bazen komplosuzluk iddiası en büyük komplolardan biri olabilir.


25 Kasım 2003
Salı
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED