|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün İslam dünyasının bayramı. Sevinç günü... Ama bu dünya böyle kaç Ramazan'ı, kaç bayramı hüzünle yaşıyor. Bugün bayram ziyaretlerinde sevinç duygularına hep bir burukluk eşlik edecek. Sohbetler şeker tadında değil, mazlumiyet acılığında olacak... En son terörü konuşuyoruz ve tüm İslam dünyası, derdini anlatamamışlığın, üstüne üstlük terörle suçlanmışlığın savunma duygusu içine itilmiş durumda... Acaba bugün Filistin gerçeğini anlatmalı mıyız? Yoo, anlatırsak belki teröre gerekçe üretir duruma düşeriz!!! İyi ki bir insaflı Yahudi çıkıyor da, orada, ekonomik perspektifli de olsa insanlık dışı bir şeyler olduğunu söylüyor... İşte "Musevi" İshak Alaton'un "Dünyada yükselen Yahudi düşmanlığı dalgasında İsrail'in izlediği politikanın rolü yok mu?" sorusuna verdiği cevap ya da Şaron İsrail'ine isyanı: "Direkt rolü var. İsrail'in izlediği politika fevkalade yanlış. Bir defa Filistinliler'i iş yapmaktan alıkoyuyor. Eskiden Filistinliler tarımda, endüstride, turizmde çalışan insanlardı. Ne zaman ki İsrail devleti Filistinliler'e İsrail'e girme yasağı koydu, iki toplumu birbirinden ayırdı, ama terör olayları azalmadı. Çünkü adamlar aç, umudunu kaybeden insan terörizme gider, kaybedecek başka bir şeyi yoktur çünkü. 'Ölürken düşmanlarımdan elli yüzünü de götüreyim' der. İsrail'in ayrımcı politikasının terörizmin gelişmesinde önemli bir faktör olduğunu bütün dünya idrak ediyor. Ben de bu idrak içindeyim. İsrail'in politikası çıkmaz sokak politikasıdır. Muhakkak bundan geri dönmemiz lazım...... Bir sıkıştırırsanız üzerinize saldırır. Amerika'daki Yahudi lobisinin en az yarısından fazlası bugün İsrail'in değişmesi gerektiğini düşünüyor." (Zaman, Nuriye Akman'ın mülakatı, 23. 11. 2003) İyi ki insanlık diye bir damar var, her şeye rağmen ayağa kalkan... Acaba bugün Amerika'nın Irak işgalini eleştirmeli miyiz? Yoo, bu emperyalist işgale karşı çıkarsak belki duruşumuz, terörün duruşu ile paralel düşer!!! Ama iyi ki İngiltere'de yüzbinlerce duyarlı yürek var bu işgalin insani boyutunu sorgulayan... "Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" olan Türkiye, 1 Mart'ta, Büyük Millet Meclisi'nde Irak'a asker gönderme tezkeresini demokratik bir oylama ile reddederken, çok sevilmemişti. O zaman demokrasimiz, laikliğimiz pek itibar görmemişti. Hatta biraz fazla demokrat bile olmuştuk... Bir süredir seviliyoruz, hele laiklikle Müslümanlığı ve demokrasiyi ahenk içinde buluşturmuş olmamız yere göğe konulmuyor. Ama garip biçimde bizim bu görüntümüz bile İslam dünyasının diğer kısımlarını yargılamak ve mahkum etmek için kullanılıyor. Amerika'nın Irak işgalini onaylarsanız cicisiniz... Süper gücün global politikalarına eklemlenirseniz sizden şirini yok... "İdeal Müslüman ülke" olmak için İslam coğrafyasında sömürge çıkarları bulunan ülkelerin konumunu meşrulaştırmanız, hatta buna eklemlenip destek vermeniz gerekiyor. Tunus diye bir gündemi var mı Batı dünyasının? Yok. Oysa orada diktatörlük insanlara nefes alma imkanı vermiyor... Nerede demokrasi, insan hakları duyarlılığı? Yok çünkü o "insanlar" Müslümanca yaşamak için nefes alma özgürlüğü istiyor. Avrupa, kendi bünyesinde bile "Bu Müslümanlar'ın İslami görünülürlüğünü nasıl engelleriz?" araşıyları içinde... Türkiye'nin "laik demokratik duyarlılığı"ndan, yani kimi yasaklarından meşruiyyet gerekçesi temin etmeye çalışıyorlar.... Yani bize özgürlük ihraç eden Avrupa, bizden yasak ithal etmek gibi bir açmaza doğru yol alıyor. Bosna Bosna olmak için, sadece 250 bin insanını toprak altına koymak zorunda kaldı. Çeçenistan'a özgürlük çok görüldü. Filistin Filistin oldu.... mazlumiyet ve acılar tarihi ile... Şimdi tüm bu İslam yurtları terör gölgesinde mahkum edilmek ve yapılan tüm zulümlere meşruiyyet kılıfı giydirilmek isteniyor. Acaba Amerika, şimdi özgürlük ve demokrasi getirmek için başka İslam yurtlarını da işgal etmeli mi? Ve "Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti" olan Türkiye, bu evrensel demokrasi havarisi (!)nin yanında ordular sevk etmeli mi? Bugün bayram.... Biz hüznü konuşuyoruz. "Ne işi var Amerika'nın, İngiltere'nin İslam topraklarında?" sorusunu sormak, başta Irak olmak üzere her İslam ülkesinin hakkı değil mi? Ne işi var Rusya'nın Çeçenistan'da? Çin'in Doğu Türkistan'da veya Hindistan'ın Keşmir'de? Ama bunları Türkiye soramaz. Çünkü bunları sorduğunuzda, "laik, demokratik, sosyal hukuk devleti" olmanıza bakmazlar, "Panislamist" deyip başınıza çullanırlar... Ama "İyi ki geldin Bush Amca" diye slogan attığınızda "din devleti" bile kurabilirsiniz.... Bazan İslam dünyasına bakıp, "hiç olmazsa derdimizin farkında olsak" diye hüzünlenmek bile mümkün. Çünkü birbirimizi yemekten bizi bütünüyle yemek isteyenleri bile göremiyoruz. Çünkü biliyorum, şimdi bu yazımı okuyup, dünyaya entegre olmayı egemen dünya güçlerine entegre olmak biçiminde algılayan ve "İslam coğrafyası - İslam dünyası - Dünya Müslümanları" gibi bir gerçekliğe temas etmemi, sahip çıkmamı yadırgayan kendi insanlarımız bile çıkacak... Bir anlamda yürekleri mazlumiyeti içselleştirmiş ve artık onun meşruiyyet felsefesini yapmaya alışmış insanlarımız... Mazlum olursunuz ama içinizde bir gün onu yenip kurtulma umudu taşırsınız... Mazlumiyeti içselleştirmişseniz sizi ne kurtarabilir? Teröre hayır... Ama İslam dünyasının mazlumiyetten kurtulma ve kendi medeniyetini ve hüzünsüz bir coğrafyayı inşa mücadelesi bitmez.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |