AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Adını doğru koymak

Ahmet Taşgetiren dünkü yazısına doğrusu çok güzel bir başlık bulmuş: "Adını koymak". Neyin adını, kimin "adını koymak"?

Başyazarımız yazısının ilk cümlelerinde açıklıyor: "Bir 'adını koymak'tır gidiyor. Başbakan'a düzenbaz bir soru yöneltiliyor: 'Buna 'İslamcı terör' diyebilir miyiz?' Başbakan bu soruyu cevaplandırmıyor. Bu görüntü habere 'Başbakan soruyu cevaplamaktan kaçındı' şeklinde geçiyor. Ardından da yorumlar: 'Başbakan terörün 'İslamcı' hüviyetini seslendirmekten kaçındı...' Yorumlar devam ediyor...." Evet, son günlerde hemen herkesin karıştığı "Adını koymak" tartışmasının özeti bu.

Taşgetiren'in bu yazısını hangi köşeyazılarından hareketle kaleme aldığını hatırlatmaya gerek yok. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, sayıları az buz değildi bunların. Hatta "Adını koymak" tartışmasının henüz hızını kestiği de söylenemez. Nitekim Taşgetiren'in yazısının yayımlandığı gün, Milliyet'ten Yasemin Çongar'ın da "Terör ve inkar" başlıklı bir yorumla tartışmaya katıldığını gözlüyorduk. "Terör ve inkar". Kolaylıkla anlaşılıyor ki, yine "adını koyamamak" meselesi....

Taşgetiren haklıydı; gerçekten de, Başbakan'a yöneltilen "Buna 'İslamcı terör' diyebilir miyiz?" sorusu, eğer içinde bol miktarda "sorumsuzluk" da barındıran "naif" bir soru değilse, bayağı "düzenbaz" bir soruydu. Düşünebiliyor musunuz; MGK'nın "uluslararası terör", Cumhurbaşkanı'nın "global terörizm" gibi adlar koyduğu terörizm olgusunu "İslamcı" bir gelenekten geldiği her fırsatta hatırlatılan bir Başbakan'a "İslamcı terör" diye yorumlatmak!

Hatta bırakın MGK ve Cumhurbaşkanı'nın olup biteni nasıl adlandırdığını, ABD Başkanı Bush ve İngiltere Başbakanı Blair'in bile ağızlarına almaktan kaçındığı bir "tarif"i, Başbakan Erdoğan'ın ağzından almak!

Ne mutlu bize ki, Başbakan ısrarla tekrarlanan bu soruyu cevapsız bıraktı ve (belki de artık ısrarlara dayanamayarak) BBC'ye "Eylemlerin dini duygularla yapıldığı yönünde bulgu var" demekle yetindi. Başbakan'ın bu açıklaması işin adını "İslami terör" koymaktan çok farklı tabii ki.. Çok farklı, çünkü 11 Eylül'de karşılaştığımız "terörizm"in bu yeni yüzünün "dini duygularla" bir biçimde bir ilişkisi olduğunu zaten hiç kimse inkar etmiyor. Ama dikkat edelim, dünyanın 11 Eylül'de tanıştığı bu yeni "terörizm"in "İslami terör" olarak adlandırılması bu olgunun çok ama çok farklı ve yanlış bir kavrayış biçimine işaret ediyor. Dolayısıyla, önemli sayıda Türk köşeyazarının, Batılı az sayıda meslektaşlarıyla birlikte bu terminolojinin üzerine balıklama atlamaları da, bu nedenle vahim bir manzara arzediyor...

Tekrar edelim: Bir kere herşeyden önce, Başbakan'ın bu soru "tuzağına" düşmemiş olması sevinmemiz gereken bir sonuçtur. Tasavvur edin: Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nın (hem de Erdoğan) son terör eylemlerini bir takım "neo-con"ların ağzıyla "İslami terör" diye adlandırmasının, tek başına, ülkeyi teröristlerin gözünde nasıl bir konuma (ve hedefe) sokabileceğini tasavvur edin... "Irak tezkeresi"nin son olaylardaki yeri henüz doğru dürüst tartışılmamışken, üzerine bir de "İslami terör" adlandırması... Bir ülke basını başbakanını bundan iyi "köşeye sıkıştıramaz" doğrusu!

Ayrıca, çok daha önemli olarak, dünyanın 11 Eylül'de tanıştığı yeni "terörizm"in, gerçekten "yeni" olduğu ve öyle "İslami", "dinci" vs. gibi sıfatlarla kavranamayacağı da aşikar değil mi? Düşünelim bakalım; Çongar'ın (hem de onun gibi dünyayı yakından izleyen bir gazetecinin) "Terör ve inkar" başlıklı yazısındaki şu paragraf bu yeni terörizmi ne derece doğru açıklıyor: "İşte AKP'nin de, İstanbul saldırılarına bu büyük resmin parçası olarak bakabilmesi ve karşı karşıya olduğu meselenin, dünyanın gidişini terör yoluyla değiştirme hevesindeki sapık bir İslamcı anlayış ve şebeke ile mücadele olduğunu kavrayabilmesi şart."

İyi güzel ama, pek çok yazarın gönüllü olarak imzalayacağı muhakkak olan Çongar'ın bu satırlarında önemli bir "problem" var. Bu "problem", 11 Eylül'de karşımıza çıkan ve büyük ihtimalle İstanbul'daki saldırıların da arkasında bulunan yeni "terörizm"in, söylendiği gibi "dünyanın gidişini terör yoluyla değiştirme hevesi"nde olduğunun çok tartışma götürür bir mesele olması. Bugüne kadar El Kaide ve onun etrafındaki "ağ"ın "dünyanın gidişini terör yoluyla değiştirme" hevesinde olduğuna dair bir delil ile karşılaştık mı? Yani bu terörist örgütler, başta ABD olmak üzere Batı'nın liberal-kapitalist düzenini yıkmak ve yerine yeni ("İslami"!) bir düzen getirmek için gayret gösterdiklerini bugüne kadar açıkladılar mı? Benim de paylaştığım "analiz"e göre hayır...

Jean Baudrillard, "Terörizmin anlamı (ruhu?)" başlıklı önemli yazısında, 11 Eylül'de tanıştığımız "terörizm"i doğru anlayabilmek için "eski" terörizmlerden farklı olarak bunun "devrimci", yani "sisteme güç ilişkisi" çerçevesinde saldırmadığını ve dolayısıyla "savaşı" tamamen "sembolik alana" taşıdığını ileri sürüyordu. Yani özetle, bu yeni "terörizm", olmayacak bir işin, yani "dünyanın gidişini terör yoluyla değiştirme hevesi" peşinde değildi. "Devrimci" olarark nitelenebilecek bir tarzın tamamen dışında bir saldırıyla karşı karşıyaydık...

Baudrillard'ın şu sözleri de doğrusu çok aydınlatıcı: "Eğer dünyaya İslam hükmetseydi, terörizm İslam'a karşı ayaklanırdı."

Demek ki, 11 Eylül'de karşılaştığımız bu yeni "terörizm"i anlamaya ve "adını koymaya" çalışırken işin "küreselleşme" boyutunu asla unutmamamız gerekiyor. Bakalım, konuyu gözden geçirmeye belki yarında devam ederiz...


25 Kasım 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED