|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İnsanların savaş korkuları içine düştüğü, Faulkner'ın o korku dolu ikinci dünya savaşı yıllarında başıma ne zaman bir bomba düşecek tedirginliğiyle uykuların kaçtığını söylediği momentin bir daha yaşandığı bir sırada insanların hiç de bir mevsim sürecek maceralara atılma hevesini yaşamadığını farz edebiliriz. Macerayı sevmeyen insanlar için durum elbette böyledir. Ama ben maceraya düşkün değilim diye macera peşinde koşanları anlamadığımı da söyleyecek değilim. Dünyada bir dolu aç insanın yaşadığını bilmek insanın yediği her lokmanın boğazına dizilmesine yol açabilir. Bunu anlamak ve anlayışla karşılamak da mümkün ve doğal. Ama gene de, bu böyledir diye kimsenin kendini aç bırakması ne beklenir, ne tavsiye edilir. İş olacağına varır. İşin olacağına vardığı yerse, herkesin olağan günlük hayatını sürdürmesinden ibarettir. İşte tam da bu noktada bazı insanlar, işin olacağına vardığı noktadan bir parmak ilerde durmayı başarabilir. Ben onlara macera düşkünleri diyorum. Ve bu deyişimi hiç de onları küçültücü bir tonda söylemiyorum. Tam tersine, macera düşkünlüğü, bu insanları, insanlığın önünde koşmaya, onları müşir olmaya götürüyor. Onların gözü pekliği olmasaydı, insanlar belki bir adım ötesini görmeyi başaramayacaktı. Adam, ister Hindistan'a farklı bir yoldan ulaşmayı denemek için olsun, isterse bilmediği bir Amerika'yı keşfetme uğruna olsun, kesin olan şu ki, bir maceraya atılıyor ve o macera, maceracının hedefini aşan, onun aklından geçirmediği sonuçlar doğuruyor. Bir sanat eserinin içinde barındırdığı anlamlar türünden bir şey bu: o eser de, çoğu kez, sanatçının amaçlamadığı anlamlar barındırır bağrında. Onu her okuyan onda kendi anlamını bulur. Aslında, o bir anlık sanılan macera, o bir mevsimlik yaşantı, insanın bütün varlığının içine gömüldüğü, kendi anlamını onun içinde bulduğu bir andır. O bir anlık göz kararması niçin herkeste olmuyor? Cinayet belki ürkütücü bir örnek ama, durumu ortaya koyması bakımından açıklayıcı: adam sarhoş olduğunu, o talihsiz ve melun ân esnasında ne yaptığını bilemediğini ileri sürüyor. Dediğine inanmamak için elimizde gerekçemiz yok. Ama şuna dikkat etmemiz gerekiyor: o talihsiz ve lanetli ân içindeki yaşantıya niçin o ram olmuştur da, bir başkası değil? Çünkü denemek isteyen yalnızca odur. Bu yüzden denediği yaşantının (cinayet ya da herhangi bir macera.. diyelim, aşk) ceremesini çekmeye müstahak olan da yalnızca odur. Macera düşkünlerini bizim buradan, oturduğumuz yerden yüreklendirmemiz gerekmez. Onlar kendi yollarını kendileri bulur. Böyle bir yol önceden yoksa veya belli değilse, maceracı o yolu tırnaklarıyla kazarak açmasını da başarır. Rahatına düşkün adamla maceracı arasında fark var: maceracı açtığı yoldan belki ancak bir kereliğine geçer, o da, nerden ve niçin geçtiğini bilmeksizin; rahatına düşkün adamsa, maceracının açtığı ve geçtiği yoldan bilahare defalarca geçer, hem de risk üstlenmeden ve rahatını bozmadan, korunaklı taşıtlarında sırtını minderine dayamış olarak ve belki ağzında sakızını çiğneyerek.. ama bir değer atfedilmez onunkine.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |