AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Başbakan dediğin böyle olur (mu)...

Küçük bir azınlık, kuru gürültü ile, yıllardır sürdürdüğü yoğun saptırmacı yönünü bu sefer de ayakta tutmaya çalışıyor. Ve Başbakan'a söylemediği şeyi söyletmek veya kendi mantalitelerini iktidarın sesi gibi göstermeye çalışıyorlar.

Yıllarca, hatta çeyrek asırlarca öteden gelen bir temel dayanakları vardı. Her kayıpta; her seçim sonucunda veya her sosyal ve siyasal iflasta, bütün suçun ve aymazlığın genel boyutunu,"Ne olacak, cahil halk ne anlar demokrasiden..." diyerek kendi kafasına göre doğmatik bir zihniyeti dayatarak,kendine özgü bir dünya görüşünü "Demokrasi" sanıp, Batı'nın yarım asır önce terkettiği, ancak "Demokratik Halk Cumhuriyeti" aldatmacası adı altında bölük pörçük kalmış eski Marksist yönetimlerin hayali ile halkın içinden çıkmış, halkın istediği yönetimi kurmaya azmetmiş siyasilere ve liderlere saldırmayı, olmazsa yön vermeyi amaçlamışlardır.

Şimdi de aynı yöntemi tuturmak istiyorlar.. Neymiş efem, Sayın Başbakan ne diye "İslamî terör kanıma dokunuyor" diyesiymiş... Açıkça "Bu Müsmanlar'ın yaptığı bir terördür ve Müslümanlar teröristtir" demeliydi.

Bu tür yakıştırma ve saptırma yöntemlerini gördükçe, sürekli, klasik sinema ve tiyatronun öncüsü Carli Çaplin'in -galiba- "Sahne Işıkları" filminde söylediği şu okkalı cümle hatırıma geliyor:

"Kanımdan nefret ediyorum, amma damarlarımda dolaşıyor."

Çünkü bu toplumda, her türlü kana ihtiyaç vardır: Sıfır grubuna ihtiyaç olunca, "pozitif"in yanında "negatif" de gerekir.

Zira, ideolojik saplantısı, M. Sulnier Kırıkkanat gibi, Skatolojik bir yapıya oturursa, insanın içindeki "kazurat parçaları"nın bile yeni mahsul için, gübre vazifesi gördüğünü iyi bilirler.

Ondan dolayıdır ki, bunlar işlerine geleni gündeme getirir, aksini ise "es" geçerler.

"Bizim Başbakan" derlerse, inanacaksınız. Aslında, TBMM'de seçilen her hükümetin Başbakanı, "TC Başbakanı" diye imza atar ve öylece Türkiye'yi temsil eder.

Şimdi TC'nin 59. Hükümeti'nin Başbakanı, TBMM'de muhalefet veya partili mebusların tenkit veya yasal değişiklikler üzerine yaptığı konuşmaların ardından kürsüye gelip şöyle konuşsa, ne derler acaba:

" -Arkadaşlar!... Düzen değişikliği hakkında verilecek karar için açılan münakaşalar, dînî, siyasî , iki zemine temas etti. Dinî münakaşalarda birçok hatip, lazım geldiği derecede söz söyledi. Yalnız halk bunu nasıl anlar, diye bir iki arkadaş görüşlerini söylediler."

"-Efendiler!.. (Düzen değişikliği ile) İslam'ın hükümlerinin icrasına (yerine getirilmesine) halel gelmeyecek (sapma gösterilmeyecek)tir. İslamî hükümler tamamen devam edecektir. Bunun aksini sananlar varsa onları irşad vazifemizdir."

Bu sözler, cumhuriyetin ilanından sonra kurulan hükümetin Başbakanı tarafından söylenmiştir. Ve uzun uzun TBMM'de ülkenin alacağı yeni şekil üzerinde tartışılmıştır

Şimdi soruyoruz:

-Acaba 59. Hükümet'in Başbakanı bunları TBMM'nın kürsüsünde söylese ne derler veya ne gibi bir yakıştırmada bulunurlardı?

Amma bunların, bu "kazurat parçaları"nın rahatını bozmayalım. Ufunetleri toplumun havasını bozmaması için, konuşmanın hangi Başbakan tarafından yapıldığını söyleyelim:

-İsmet İnönü!.. (Bakınız: Vakit, 29 Recep 1342, sh:3-4)

Şimdi tekrar soralım:

İsmet Paşa dinci miydi veya "İslamî terör" taraftarı mıydı?

İşte bunlar öyle bir gürûh!... Kendilerinden olunca "ilerici" derler de, haz- medemeyeceği kimseler karşılarına çıkınca da "dinci-gerici" diye yaftalamak isterler.

Halbuki,bu bağnaz dönemler çok gerilerde kaldı. Bugün Türkiye'de üretim de, siyaset de "TSE"ye göre yapılmaktadır.

Bunun üzerinde görülen imza da, 59. Hükümet'in Başbakanı'na aittir.

Kim dinler bunların saptıran ve kandıran "terör senaryoları"nı...


www.sadikalbayrak.com

30 Kasım 2003
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED