AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Biraz da siz ölün bakalım...

Ellerini kollarını sallayarak gireceklerini, hiçbir "direniş"le karşılaşmayacaklarını zannettiler.

Seksen yıl önce dedeleri, ataları öyle yapmıştı; alkışlarla, nümayişlerle, sevinç çığlıklarıyla karşılanmışlardı. Bölgeyi, güya "emperyalist Osmanlı"dan temizleyecek, "bağımsızlığa" kavuşturacaklardı.

Temizlediler de...

Hicaz'da ve Ortadoğu'da, sınırları cetvelle çizilmiş "görece bağımsız" devletçikler oluşturdular. İşlenmemiş petrol ve yeraltı zenginlikleriydi, iştahlarını kabartan.

Dünyanın iki kutuplu olarak varlığını sürdürdüğü yıllarda, kukla ve güdümlü rejimlerle iyi kötü işlerini yürütüyorladı da, ama ah o "kendi küllerinden yeniden doğma" çabaları, o "bölgesel ittifak girişimleri" yok muydu?

Üstelik, "sistem"in jandarma niyetine bölgeye diktiği "siyonist ülke" zor durumdaydı ve keyfiyet, bölgenin yeniden dizaynını icbar ettiriyordu.

Düğmeye bastılar.

Ne Birleşmiş Milletler, ne uluslararası hukuk, hiçbir şey tanımadan.

Zannettiler ki, insanlar, Amerikan bayraklarıyla yollara dökülüp "Bizi Saddam belasından kurtar" diye yalvaracak.

Basra'dan giriş yaparken de, içten içe bunu umuyorlardı.

Öyle ya, Irak'a "demokrasi" götüreceklerdi.

Kendi elleriyle besleyip büyüttükleri Saddam'ı devirip, yerine daha "şefkatli" bir yönetici, sarı benizli, orangutan suratlı bir "müstemleke valisi" oturtacaklardı...

Hazır bölgedeyken, Kuzey Irak'ta İsrail'in güdümünde bir Kürt Devleti fena olmazdı... Böylece hem Arap tarassutundaki İsrail'in nefes alması sağlanacak, hem de petrolün geleceği garanti altına alınmış olacaktı.

Ama işler, göründüğü kadarıyla, yolunda gitmiyor.

Tehdit ve şantajla yürüttükleri müzakerelerle, en yakın müttefikleri Türkiye'yi Kuzey cephesine ikna edemeyince, Güney cephesine sıkışıp kaldılar.

Ölüp ölüp duruyorlar.
Yarın kum fırtınaları gelecek...
Çöl sıcakları başlayacak...

Ayrıca, karşılarında sadece mevzilenmiş askerler değil, "silahlandırılmış siviller" var. Birçoğu, bilinçaltından, seksen yıl önceki ufuneti yaşıyor. Nasıl ketenpereye getirildikleri, İngilizlerin emperyal hesaplarına nasıl alet edildikleri hafızalarda taptaze...

Harekat başlayalı neredeyse bir hafta oldu, hâlâ Umm-ul Kasr'ı geçemediler.

Bir türlü Basra'yı geçip Irak'ın denizle bağlantısını kesemiyorlar.

Nasıriye'de batağa saplandılar.
İşleri gerçekten zor.
Bu arada canları da pek tatlı ha...

Refikimiz Ardıç'ın da belirttiği gibi, üç beş askerleri ölünce basıyorlar yaygarayı; "o kadar 'hazımsız', o kadar ikiyüzlü, o kadar 'çifte standartlı' ve burnu büyük şımarıklar ki, kendileri bölük bölük Irak esirini elleri havada ya da 'yere ıhtırılmış' göstermekte tereddüt etmiyorlar", ama karşı taraf birkaç Amerikan esirini televizyona çıkarınca "Cenevre Antlaşması" diye kıyameti koparıyorlar.

Siz değil miydiniz, Birleşmiş Milletler, uluslararası hukuk tanımam diyen? Üstelik, Afganistan'a saldırırken, "Cenevre Antlaşması hükümlerine uymayı taahhüt etmiyorum" diyen de sizdiniz.

Biraz da siz çekin bakalım.


26 Mart 2003
Çarşamba
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED