AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Şiir'in sultanı

Cahit Zarifoğlu Şiir ve Edebiyat Girişimi, bu yıl ilk defa verilecek şiir ödülleriyle birlikte, onun sanat ve eylemini ele alan bir de kitap hazırlıyor. Zarifoğlu "edebiyatı, amacı kendinden ibaret kalan bir çalışma alanı" olarak görmüyordu. Bu yüzden, şiirden hikayeye, denemeden romana edebiyatın her dalında eser verdi. O her şiir yazana "Ey şair uykudan uyan ve şimşek gibi çakan şiirlerinle bütün uyuyanları kaldır. Ölen duygularını canlandır, unutulan görevleri hatırlat" derdi.

Zarifoğlu uyurken değil, uyanıkken rüya görür, gönlünün derinliklerine uzun yolculuklar yapardı. O rüya görmeyen, hayal kurmayan, kıtaları ve denizleriyle bütün dünyayı kucaklamayanların, gönüllerinde uyuyan şiir'i uyandıramayacaklarını bilirdi. Kendisini olmayacak rüyalar görmekle suçlayanlara da "Allah insana gerçekleştiremeyeceği rüyayı uykuda bile olsa göstermez" derdi.

Zarifoğlu şiir'i hareketli, canlı yaşardı. Bu yüzden, o kalabalıkta bile olsa, yalnız olurdu. Bu bağlamda o Yaşamak'ta anlattığı "yalnız ardıç"a benzerdi, her yerden görülür, herkese yardım eder ve hiç kimseyi dışlamazdı. Onun durmadan yeni dünyalar kurabilmesi, kalabalık'ta da olsa, ayrı dünyalarda yaşamasına bağlıydı. Çoğu zaman yanındakileri bırakır, kendi şiir dünyasına dalardı. Geri döndüğünde elinde proje, dilinde şiir olurdu.

Zarifoğlu "şiir"i yakalayamayanların arasından, toplumları peşinden sürükleyecek öncülerin çıkmayacağını söylerdi. Bunun için, her gördüğüne "şiir sever misiniz" ya da "Dostoyevski'yi okudunuz mu" diye sormadan duramazdı. Sanat'a ilişkin tek bir soruyla, özellikle politikacılar arasında Mavera için soruşturmalar düzenlemek isterdi. Ancak çoğu zaman onlardan cevap alamaz, aydınlara dönmek zorunda kalırdı.

Zarifoğlu şiir'in sultan olduğu kadar eylemin de sultanıydı. O şiir'le eylemi birbirden ayırmaz, eylemsiz şiir'in, şiir'siz eylemin yüzeysellikten kurtulamayacağını sürekli vurgulardı. Bu yüzden, onun bulunduğu yerde şiir eyleme dönüşürdü. Nuri Pakdil'in "Kızılay'da bir kitabevi açmak, bir üniversite açmak kadar önemlidir" dediği yıllarda, onun engel tanımaz azmiyle Kızılay'da iki kitabevi birden açılmıştı.

Zarifoğlu Necip Fazıl'ın eliaçıklığına vurgundu. Onun için "İnsan ister ki odalar dolusu parası olsun ve bu eli sonuna kadar açık insana versin ve sonra da para nasıl harcanırmış seyre dalsın" derdi. Aslında kendisi Necip Fazıl'dan hiç geri kalmazdı. Herkes onun bu yanını çok iyi bildiği için, kimse hiçbir isteğini geri çevirmezdi. O bugün eline geçeni yarına bırakmaz, yarınından da hiç kaygı duymazdı.

Zarifoğlu şiiriyle Türk edebiyatına farklı ve özgün bir ses getirmişti. Benim Erzurum İşletme Fakültesi'nde akademik hayata başladığım yıllarda, o da Sarıkamış'ta askerlik yapıyordu. Üniversite'deki arkadaşlarla Sarıkamış'a gittiğimizde, ben onunla şiir ve sanat görüşüne ilişkin Gelişme dergisinde yayınlanan uzun bir konuşma yapmıştım. Şiir'inin zor keşfedilmesine ilişkin bir soruya biraz alınmıştı. "Hiç kimse şu ya da bu şiiri anlamak zorunda değildir. Ben de botanikten hiç anlamam" demişti. Ancak o başta psikoloji olmak üzere ekonomiden eğitime her alanla ilgilenirdi.

Zarifoğlu'nun şiir'inin derinliği zengin iç dünyasından gelirdi. "Fikredelim ki, İbrahim niçin Sultanlığı bıraktı/gönül sırrını buldu/ Dervişliğe koyuldu" derken şiir'inin kaynağını da açıklıyordu. O da şiir'in sırrını bulmuştu.

Onun için şiir "Sönmez bir cenk kelimesidir."


26 Mart 2003
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED