|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hükümetleri övmek her zaman risklidir; ekmeğini kalemiyle kazananların çoğu, bu yüzden, iktidarın olumlu icraatlarına ihtiyatla yaklaşırken sopayı elden bırakmazlar. Sağa bakıp patronuna göre hizaya geçenleri, ya da çıkar grubu ve örgüt bağlantıları sebebiyle isteseler bile ‘yansız’ olamayanları bir tarafa bırakırsak, yazarlar ve gazeteleri yönetenler, genellikle, iktidarlara soğuk dururlar. Önyargılar sebebiyle Ak Parti daha da şanssız. Medya tarafından eleştirilmenin işini doğru yapan iktidarlar açısından fazla bir mahzuru yok. Seçmen kitlesi, tercih belirlerken medyadan pek az etkileniyor. Son 20 yılın seçimlerini ‘medya desteği – sonuç’ karşılaştırması yaparak değerlendirsek bu gerçeği kendimiz de görebiliriz. 3 Kasım’da, medya belirleyici olsaydı, 365 milletvekilli bir parti iktidarını asla göremezdik; Tayyip Erdoğan da hâlâ ‘siyasî yasaklı’ kalmaya devam ederdi. Bizde medya düzeni büyük oranda ‘çıkar’ ilişkileri üzerine oturduğu için, her haber ve yorumun altında yansıtılandan farklı bir anlam arama alışkanlığı yerleşti. Eskiden, gazetecilerin, “Doğruya doğru, eğriye eğri” ilkesine sahip olduğuna inanılırdı; şimdilerde, hemen herkes, gazeteci makûlesinin, “Patronun doğrusu ve eğrisi” ile hareket ettiği kanaatinde. Mesleğin itibarı yerlerde sürünüyor, cicili bicili gazeteler satılmıyor, anlı-şanlı yazarlar okunmuyorsa, bu, okurların güvensizliği yüzünden... Ak Parti iktidarı, hiç değilse bugüne kadar yaşanan ilk altı ayı ile, gazetecilik okullarında okutulmayı hak eden bir ‘örnek olaya’ dönüşmek üzere. Bu altı aya, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) yolunda attığı adımlar, Kıbrıs sorununda çözüm arayışları, ABD’nin Irak Savaşı gibi dev uluslararası konular ile ekonomide düze çıkma arayışları sığdı. Ancak, medya, olayları değerlendirirken, hükümetin tavrına hep kara gözlüklerle yaklaştı. Ne demek istediğimizi anlatabilmek için iki konuya biraz daha yakından bakmakta yarar var. Ekonomide en önemli gösterge, bilindiği gibi, enflasyon rakamı. Ekonomi direksiyonunun İMF’ye teslim edilmesinin sebebi de yıllardır ateşi düşürülemeyen yüksek enflasyon... İktidarın ilk altı ayında, savaş atmosferinden de etkilenen ekonomiyle ilgili olarak, gazeteler, ‘yeni kriz’ öngörüleri pompaladılar. Dün, o tür gazeteler için tam bir ‘şok’ geldi. Okuyalım: “Yüksek çıkması beklenen nisan ayı enflasyonu sürpriz yaptı. Nisan ayında toptan eşya fiyatları (TEFE) yüzde 1.8, tüketici fiyatları da (TÜFE) yüzde 2.1 artarak, yüzde 2.4'le yüzde 2.7 arasında çıkacağı beklentilerini boşa çıkardı. Böylece yılsonu enflasyon hedefinin (TÜFE yüzde 20, TEFE yüzde 17.4) gerçekleşmesi yönündeki umutlar da arttı.” Türkiye, TBMM eliyle ikinci tezkereyi reddettiği için, bazı kalemlere göre hayatî kayıplara uğradı. Sözgelimi, “ABD hâlâ kızgın” anlamını taşıyan şu satırlar, daha dün, Hürriyet’te kendisine yer bulabildi: “ABD Savunma Bakanı'nın çıktığı bölge gezisinde Türkiye'ye ayak bastığı halde Türk hükümeti ile herhangi bir resmi temastan kaçınması, Ankara ile Washington arasındaki ilişkilerin içinden geçmekte olduğu soğukluğun düşündürücü bir yansıması olarak görülebilir.” Bir gazete (Vatan) de, yine dün, “Irak'ın ABD, İngiltere ve Polonya liderliğinde 3'e ayrılmasının kararlaştırıldığı konferansta Kore bile vardı ama Türkiye yoktu” cümlesiyle başlayan “Güney Kore bile Irak’ta söz sahibi” manşetiyle çıktı. Oysa, ‘ikinci tezkere olayı’ ile Türkiye’nin uluslararası arenadaki değeri arttı; anlamsız, haksız ve adaletsiz savaştan belki de en kârlı çıkan ülke Türkiye. Şu sırada Amman’da bulunan Hasan Cemal’in dün yazdıklarını okuyalım: “Sohbet sırasında dikkatimi çekiyor. TBMM'nin Amerika'ya ikinci cephe iznini reddetmis olmasını Türkiye'nin olumlu hanesi yazmış Ürdünlü gazeteci ve yazarlar. Hem Türkiye'de demokrasinin işlemesinden, hem de Amerika'ya kafa tutulmasından memnun kalmışlar...” Şimdi şu haberi de okuyabiliriz: “Irak'ın yeniden yapılandırılmasına yönelik ilk stratejik toplantıya katılacak Türk firmaları belli oldu. Equity International tarafından, yarın Washington'da düzenlenecek konferansa, Türkiye'den toplam 36 Türk firması katılacak.” Yunanistan’ın Meis adasında yapılan AB Zirvesi’nin en çok ilgi gören konuğunun dışişleri bakanı Abdullah Gül olduğunu da unutmayalım… Kimse medyadan iktidar meddahlığı beklemiyor; ancak, aynı gün yalanlanan haber ve yorumların da medyaya bir yararı yok... “Doğruya doğru, eğriye eğri” ilkesine dönülse yeter...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |