AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Mesut evladım! Bu ahlakı kulağına kim üfledi?

Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Okulu pansiyon binası çökmüş, çocuklar enkaz altında, arama kurtarma çalışmaları devam ediyor.... Okulun öğretmenleri de kurtarma ekipleriyle birlikte enkazın üzerinde...

Gazetelerde Gonca Ural'ın fotoğrafı: Öğrencisinin cesediyle karşılaşan genç öğretmen gözyaşlarına boğulmuş... Öğrencisinin enkazdan indirilmesine yardım ediyor. Fotoğraf önümüzde: Büyük ihtimalle Bingöllü değil; belli ki doğup büyüdüğü yerden epeyce kilometre uzakta öğretmenlik yapıyor... Gözyaşlarına boğulmuş, kurtarma ekiplerinin yanından bir an olsun ayrılmıyor... Kurtulan her öğrencisi için sevinç gözyaşları döküyor, kurtarılamayanlar için kahroluyor... O bir öğretmen; enkazdan yaralı olarak çıkarılan Zülküf ve Yusuf'la konuşurak onların acısını dindirmeye çalışıyor... O bir öğretmen, o gencecik bir cumhuriyet öğretmeni....

Muhtemelen Erdal Yılmaz da Bingöllü değil... Gazete onu şöyle tanıtmış: "Enkazın başında herkesten daha çok gözyaşı döken biri var: Okulun öğretmenlerinden 33 yaşındaki Erdal Yılmaz. Ağzında maskesi, üç gündür, enkaz altından çıkan her sağ öğrenciye, her cesede koşturup duruyor... Erdal öğretmen YİBO'nun teşhiscisi... Sağ kurtarılan her öğrencide sevinç gözyaşları, cesedi çıkarılan her öğrencide ise acı dolu gözyaşları döküyor.." O bir öğretmen, o gencecik bir cumhuriyet öğretmeni... Resul'ün, Mehmet'in, Zülküf'ün, Yusuf'un, Mesut'un öğretmeni... Birbirlerine çok bağlıydılar; Cumhuriyet'in adına Okul denilen en önemli kurumuna güvenerek hep birlikte, gözlerden ırak büyük bir işi başarmaya koyulmuşlardı...

Ahhh, ya o Mesut! Enkazın üç kat altında bir eli iki ranza arasına sıkışmış olarak saatlerce kurtarılmayı bekleyen o güzel, o kibar, o akıllı, o vakur Mesut'umuz? Kurtarma çalışmalarının sonuna doğru kendisine "Korkma, yanına geliyoruz, seni kurtaracağız" diyen ekip elemanına "Kurban olayım gelme, sana bir şey olmasın" diyen, daha sonra kendisine ulaşan askere "Abi çok yukarıyı tutma, altıma işemiş olabilirim, ellerin kirlenmesin" diyen Mesut'umuz... Yahu bu ne iştir; var mı böyle bir şey dünyada? Mesut evladım, sen kimsin? Bu derece vakar sahibi olmayı nereden öğrendin, bunu sana kimler öğretti, bu ahlakı kulağına kimler üfledi? Seni köylerde, mezralarda unutanlar, kıymetini bilmeyenler utançtan yerin dibine girmesin mi?

Şimdi söyleyin: Gonca öğretmenin, Erdal öğretmenin enkazın başından ayrılması mümkün mü? Kaybettikleri çocuklarının arkasından günlerce gözyaşı dökmemeleri mümkün mü? Onlar doğup büyüdükleri yerlerden belki de binlerce kilometre uzakta her türlü zor koşulda çalışan birer öğretmendiler ve bu çocukları o güzel, o akıllı, o vakur halleriyle tanıyıp belli ki onlara âşık oldular... Sevinçleri ve acıları bu yüzden... Bu türden bir aşk olmadan Okul olur mu, Cumhuriyet olur mu?

Cumhuriyet'in temel kurumunun Okul olduğunu söylemiştik. Yani, Okul olmadan Cumhuriyet'in varlığından söz edilemez. Bu meseleyi şöyle de formüle edebiliriz: İyi Okul iyi Cumhuriyet; kötü Okul kötü Cumhuriyet!

Madem ki öyle o halde şimdi de son olarak önümüzdeki şu manzaraya bir bakalım: Okulunuz cumhuriyetinizin birinci ilkesi olması gereken eşitliğe bırakın birinci elden destek olmayı, tam tersine eşitsizliği yeniden üreten önde gelen bir aygıta dönüşmüş; bilgi, fikir ve kültüre düşman müfradatınızın özel okullarda allanıp pullanan şekli Okul sorununda neredeyse bir "model" olma yoluna girmiş; adına "öğretmenlik formasyonu" denilen ama ne işe yaradığını kimsenin bilmediği ve ne gibi bir kazancı olduğunu haklı olarak kimsenin anlamadığı bir program, ülkenin sadece vasatın altında öğretim veren kurumlarının mezunlarına "öğretmenlik" payesi vererek (yani yüksek olmayan bir "kast" oluşturarak) biraz özendirmeyle bu mesleği edinmeye hazır çok daha iyi yetişmiş onbinlerce gencin önüne aşılması imkansız bir engel olarak çıkarılmış; erkekse tek başına kadınsa yanına annesini-babasını alarak Bingöl'ün, Pülümür'ün yolunu tutan genç öğretmenler idari hiyerarşide adam yerine bile konmamış.... Olur mu; önümüzdeki manzara böyle iken "iyi" bir Cumhuriyet pâyidar olur mu?

Eğer bunca akılsız polikaya rağmen ortada hâlâ umut veren sayılı işaret varsa, bu tek başına, büyük şehirlerimizde sayıları hiç de fena olmayan bir kesim "hazcılığın" sonuna kadar tadını çıkarırken, Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Okulu'nda öğretmen olmak gibi zor bir göreve mecburen de olsa talip olan ama oraya varıp Mesut'ları tanıyınca enkaz üzerinden günlerce inemeyen genç öğretmenlerimizin varlığından kaynaklanıyor.... Verilmiş sadakamız varmış ki, bu iyi insanların nesli hâlâ tükenmedi. Zaten asıl mesele de, günlerin baştan sona "vıdı vıdı"yla geçtiği bu cumhuriyette dikkatlerin asıl olarak bu iyi insanlara yöneltilebilmesi değil mi?


5 Mayıs 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED