AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Türkiye'nin Mehmet Aydın diye bir bakanı da var...

Geçtiğimiz haftanın depremden önceki günlerine damgasını vuran Milli Güvenlik Kurulu tartışmaları bir kez daha gösterdi ki, bazı alanlarda değişim sanılandan çok daha zor olacak. Yani, aklın bir olan yolunu görebilmek zaman alacak. Ancak, mevcut durum ne olursa olsun, Türkiye'nin gerçekten ihtiyaç duyduğu şey ile endişeleri arasındaki ilişkiyi akl-ı selim ile düzenlemek mecburiyeti vardır. Özellikle, on yıllardan beri sistemin yumuşak karnı olarak tanımlanmış laiklik, rejim hassasiyeti ve din gibi alanlarda ilişkileri tanımlamak adına yenilik talep etmek için de öncelikle korkuyu yenmek gerekiyor.

Mesela, yurt dışındaki Türkler'in dini ve kültürel hayatlarının sevk ve idaresi, yani neyi ne kadar ve hangi çatı altında yapmaları gerektiği sorusunun cevabının bulunması için bu adımın atılması, bu korkunun bertaraf edilmesi şarttır. Zira, sayıları 5 milyona ulaşan Avrupa'daki Türk nüfusunun dini kimliği üzerindeki politik mühendislik girişimleri, sorunun artık ertelenemez hale geldiğini göstermiştir.

Avrupa'daki Türkler'e bakış

Artık herkes biliyor ki, içeride laiklik ve dinin hem resmi hem de kamusal alandaki görünürlülüğü için abartılı bir hassasiyet sergileyen unsurlar, dışarıda bu tutumlarıyla çelişen atraksiyonlara pekala imza atabilmektedirler. Milli Güvenlik Kurulu'nun 15 yılı aşkın bir süredir Toplumla İlişkiler Başkanlığı (TİB) aracılığıyla kurmaya çalıştığı bu ilişkinin son iki Genel Sekreter, Cumhur Asparuk ve Tuncer Kılınç döneminde iyiden iyiye belirginleştiği görülüyor. Ancak, uzun yıllara dayanan bu çabaların sonuç alabildiğini söyleyebilmek mümkün değildir. Özellikle, Kılınç'ın son Avrupa seyahatinde yaptığı konuşmalar ve sergilediği tutum da, "Türkiye Cumhuriyeti"nin Avrupa'daki vatandaşlara bakışının, sosyoloji ve sosyal psikoloji açısından ne denli sakıncalı unsurlar içerdiğini açıkça ortaya koymuştur.

Bu tutumun temelinde yurt dışındaki Müslüman-Türk nüfusunun bir politik ve hatta askeri mücadele konseptinin parçası olarak görülüyor olması yatmaktadır. Yani, Avrupa'nın çeşitli şehirlerine yayılmış yüzbinlerce insan, kâh Türkiye'nin AB sürecinin dışında tutulması için, kâh başka hiçbir alanda tahakkuk ettirilemeyen emperyal hayaller için, kâh da bizatihi Türkiye'deki dini gelişmenin engellenmesi için kullanılmak istenmektedir. Bu üçüncü amaç, bazen Milli Görüş veya radikal örgütlerin provokatif malzeme haline getirilmesi yoluyla bazen de doğrudan bu örgütlere katılımın engellenmesi yoluyla yapılmaktadır.

Mantalite böyle olduğu için, kaçınılmaz olarak devletle milleti buluşturmak yerine uzaklaştırmaktan başka sonuç elde edilememektedir.

Dış Türkler'den sorumlu bakan

Oysa insanlar, hem ihtiyaçlarının ne olduğunu hem de kimlerin hangi niyetleri taşıdığını çok iyi biliyorlar. Böyle olduğu için, ne içeride ne de dışarıda hiç kimseyi gelişmelerden ve gerçeklerden habersiz ve cahil görmemek gerekiyor. Herkes, vatandaşların din ile ilişkilerini düzenleyecek en son kurumun asker ağırlıklı bir kurul olacağının da farkındadır.

Bunda ısrarın anlamı yoktur. Üstelik, Türkiye'nin elinde bu ilişkileri hak ettiği zemine oturtabilecek Prof. Dr. Mehmet Aydın gibi çok önemli bir imkan bulunmaktadır. Konunun tam içinde bulunan ve zaten, "Dış Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı" olan Aydın'ı görmezden gelip, hâlâ eski alışkanlığa esir olmak ileride telafisi güç sorunlar üretebilir. Aydın bakan olarak Avrupa'ya giderken, heyetinde Dışişleri ve MGK'dan birer görevli mutlaka bulunuyor ama bu kuruluşların Avrupa'daki faaliyetlerinde hükümeti işin içine dahil edecek bir ekip çalışması bile gözetilmiyor.

"Sistem"in, dini konuları hükümete emanet etmeme alışkanlığı artık anlamını yitirmiştir.

Bilimsel kariyeriyle tam da bu sahadaki sorunlar konusunda uzmanlaşmış, her kesimin onayladığı bir otorite ismi arka planda tutup; her zaman önemli olan ama AB vizyonu nedeniyle şimdi daha da önemli hale gelen Avrupa'daki Türk vatandaşlarını anlamsız bir politik mücadalenin tarafı olmaya zorlamanın anlamsızlığı ortadadır. Görevi zaten bu insanlarla ilgilenmek ve onların dini, kültürel ve sosyal sorunlarına perspektif üretmek olan Prof. Aydın, asker-sivil, laik-dindar bütün kesimlerin benimsediği bir bilimsel profil olarak, Türkiye'nin bu müzmin sorununun rayına oturtulması için bulunmaz fırsattır.

Aklın yolu bir ise, hem ülke, hem hükümet, hem de ilgili kurumlar bu fırsatı kaçırmamalıdır.


5 Mayıs 2003
Pazartesi
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED