|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Helsinki Yurttaşlar Derneği (HYD) ile Heinrich Böll Vakfı (HBV) tarafından düzenlenen toplantıyı başından sonuna kadar izleyenlerden CHP milletvekili Prof. Yakup Kepenek, "Dikkat ettim, kimse, altı aydır ülkeyi yöneten hükümeti eleştirmiyor; her fırsatta bize yükleniyor" dedi. Güldüm. "Hükümet akıllı" dedim; "Sistemin muhalefeti yüzünden mâzur görülmeyi başarıyor..." Hükümetin 'mâzur' görülmesinin en önemli sebebi, MGK varlığının her alanda hissedilmesi. Böyle devam ederse, her yanlışın faturası, kendisini gölgede tutmayı bildiği için itibarı fazla zedelenmeden kalmış MGK'ya çıkacak... Toplantının konusu Avrupa Birliği (AB) olduğu için hemen her oturumda yeni bir gerçek hayat öyküsü dinledik. Son oturumda, sözgelimi, Ankara SBF'den Prof. Baskın Oran, geçen ağustosta çıkartılan 'uyum yasaları' ile ilgili bir gelişmeyi aktardı. Yasalar arasında, azınlık vakıflarının mal varlıklarının iadesini öngören bir düzenleme de var. Uygulamayla ilgili yetkileri, Bakanlar Kurulu, bu yılın şubat ayında Vakıflar genel müdürlüğüne vermiş... Ancak, birileri araya girmekte gecikmemiş... Prof. Oran elindeki belgeyi okuduğunda önce fazla yadırgamadım; ifadesiz yüzlerimizden bu durumun farkına vardığı için, "Diplomat yetiştiren bir fakültenin hocası olarak söylüyorum, hayatımda karşılaştığım en diplomatik dille yazılmış yazı bu" dedi. Vakıflar genel müdürlüğüne gönderilen 7 Nisan 2003 tarihli yazıda, ezcümle, "Yasa çıktı, iki ay içerisinde de yürürlüğe girmek zorunda; ama siz uyduruk bahanelerle zorluk çıkarın" tavsiyesinde bulunuluyor... Bir devlet birimi, TBMM'nin çıkardığı yasayı işlevsiz bırakmayı tavsiye ediyor... Anayasa suçu bu. Bir hukukçu, "Eskiden hâkimlere 'gizli' yazılar geldiğini duyardık; şimdilerde bazı yerlerden aleni tâlimat gönderildiği oluyor" dedi de kulaklarıma inanamadım. Kulaklarıma inanamadığım bir başka olay daha dinledim. Olay, ODTÜ'de geçmiş... Olayı anlatan profesör, "Çok kuru geçtiği yolunda eleştiriler geldiği için, ilgiyi artırmak amacıyla inkılap tarihi dersine eşlik edecek bir 'okuma kitabı' hazırlandı" diye başladı sözlerine... Yerli-yabancı çeşitli kitaplardan, konuların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak bölümler toplanmış okuma kitabında. Öğrencilerin derse ilgisi artmış... Ama sonrası iyi gelmemiş... Bir öğretim üyesi, kitaba yazısı alınan Erik von Zürcher'i hedef tahtası yapmış... Von Zürcher, İttihat ve Terakki dönemiyle ilgili kitaplarında, sonradan Türkiye'nin başını epey ağrıtacak 'Ermeni tehciri' ile ilgili kararı İttihatçı bir çetenin alıp uyguladığını yazar... ODTÜ'nün internet sitesine "İttihat ve Terakki'yi karalayan bu adamın imzasını taşıyan yazı kitaba konulamaz" diyen bir mektup göndermiş o öğretim üyesi; ardından da üniversite yönetimine ispiyonlamış... Konu YÖK'e kadar gitmiş... Sonucu merak etmişsinizdir: Okuma kitabı projesine onay veren ODTÜ tarih bölümü başkanı görevini bırakmak zorunda kalmış; bir öğretim üyesi de, olan-biteni protesto amacıyla, dernekten istifa etmiş... Hepsi bu. Kitap? Kitap da toplatılıp dağıtımdan kaldırılmış... Gezisini izlediğim için biliyorum: Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türkiye'den resmen çağrılan ilk devlet başkanı sıfatıyla gittiği Hollanda'da, Leiden'deki ünlü üniversiteyi ziyaret ettiğinde, 'Türk tarihi' bölümü başkanı Prof. Erik von Zürcher ve öğrencileriyle tanışmıştı. "Türk tarih yazımına yaptığı hizmetler sebebiyle" von Zürcher'e devlet adına bir de şilt verildiğini hatırlıyorum... Ülkemizin öndegelen hukuçularından Prof. Ülkü Azrak, "Bu tür öyküler çok bizde" deyip geçenlerde yitirdiğimiz Prof. Bülent Tanör'ün başından geçen olayı hatırlattı. Anayasa hukukçusu Tanör, İstanbul Üniversitesi rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu tarafından hedef seçilmişti. Menhus bir hastalığa düçar olduğu, ağır bir tedavi gördüğü sırada kendisini üniversiteden atmak için soruşturma başlatıldı... Konu, Prof. Tanör'ün, bir işadamları örgütüne eğitimle ilgili bir rapor hazırlamasıydı. Yani, üniversite öğretim üyelerinin yapmaya teşvik edilmesi gereken bir çalışma... Oysa, İstanbul Üniversitesi rektörü, "Tam-gün çalışan bir öğretim üyesi rapor yazamaz" iddiasındaydı... Sonunda, konu, YÖK'e kadar aksettirildi. Prof. Azrak, "YÖK, böyle konularda hep yaptığı gibi, kulağı üzerine yattı" dedi... Kendisini, "Hep büyük gazetelerin mutfağında çalışan bir gazeteci" diye tanıtan bir meslektaş, "Bir gün, elime, Ermeni Patriği Mutafyan'ın, Fatih Sultan Mehmet'in kabrini ziyaret ettiğine dair bir haber tutuşturup dış haberler sayfasına koymamı istediler" diye anlattı. "Olay Türkiye'de geçiyor, neden dış haberler sayfası?" diye sorduğunda, "E, Mutafyan Ermeni ya" cevabını almış... Herhalde toplantıya katılanların açık konuşmalarından aldığı cesaretle olacak, CHP milletvekili Kemal Derviş de, söz kendisine verildiğinde, "Hepinizi bir tehlike konusunda uyarırım" diye başladı sözüne. Kulak diktiğimizi görünce şu sözleri sarf etti: "İleride, devletin en yüce makamlarına, kadın eli sıkmayan birileri gelebilir..." Toplantının yabancı konuklarına baktım; ne söyleyecek diye Derviş üzerinde odaklanan bakışlarında büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyordu... Benim için yararlı bir toplantıydı.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |