AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İstanbul-Çorum-Ankara hattında medeniyet tasavvuru yolculuğu (1)

Düşünce dünyamızda yeni kıvılcımlar çaktırmaya hazırlandığı bir sırada en verimli çağında kaybettiğimiz Erol Güngör, 1974 yılında Ortadoğu gazetesinde hocası Hilmi Ziya Ülken'in vefatı dolayısıyla vefa borcunu yerine getirmek amacıyla bir yazı yazar. Güngör, yazısında Ülken'in vefatıyla ülkemizde "hasbî tefekkür devrinin kapandığını" söyler.

Düşünce dünyamızın gerçek yıldızlarından ve gerçek anlamda kıvılcımlar çaktırabilmiş birkaç öncü kişisinden biri olan Cemil Meriç, Erol Güngör'ün bu yazısı dolayısıyla "Hasbî Tefekkür" başlıklı nefis bir yazı kaleme alır ve Ülken'in "ülkemizde hasbî tefekkür kıvılcımını yokeden bir kuşağın temsilcisi" olduğunu vurgular. Ve sonradan "Mağaradakiler" kitabına aldığı makalesinde şu sarsıcı gözlemleri yapar: "Düşünmek; muammaları çözmek, karanlıkları aydınlatmak.. düşünmek savaşmaktır. Bir nesil uğruna, bir millet uğruna, bir medeniyet uğruna savaşmak."

Oysa "Hilmi Ziya, hasbî tefekkürü öldüren bir zihniyetin kurbanı"dır: "Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı" bir ülkede sergilenen ihanetlere, yalanlara, zulümlere göz yumduğu için hasbî tefekkürle bir ilgisi yoktur onun; çünkü "aydın denen kişi, bütün namussuzlukların karşısına 'dur' diye dimdik dikilmesi gereken kişi"dir. Bu sarsıcı tespitlerinden sonra şu can alıcı soruları sorar Cemil Meriç: "[Hilmi Ziya] kaç kişinin şuurunda bir kıvılcım tutuşturabildi? Bir kıvılcım, bir fecir veya bir yangın. Hangi büyük düşüncenin -daha doğrusu hangi düşüncenin- taşıyıcısı ve kurucusu oldu?... Hangi haksızlığa dur diye haykırdı?"

Sadece Türkiye'nin ve İslâm dünyasının değil, tüm dünyanın, her şeye "ruh üfleyecek" esaslı, uzun soluklu bir kıvılcıma ihtiyacı var. On yıllar önce Necip Fazıl, işte böyle bir kıvılcım çaktırmıştı. Sezai Karakoç, bu kıvılcımı, bir diriliş manifestosuna, bir varoluş senfonisine; Nurettin Topçu ise esaslı bir "isyan ahlâkı"na dönüştürmüş; Nuri Pakdil, sükût sûretinde bir isyanın ve varoluşun bayrağını göndere çekmiş; Cemil Meriç de umrandan uygarlığa, kültürden irfana bu kıvılcımın yol haritasını çizmeye çalışmıştı.

Bize düşen, bu kıvılcımı, vahyin sönmez, pörsümez ışığıyla bütün insanlığı yeniden hayata / kendi'ne döndürecek, insanlığın varoluş serüvenini anlamlı kılacak şekilde ateşleyecek, bizi dört nala koşturacak "kutlu atlara" binip; kitap, mîzan, hadîd dinamikleri ekseninde adalete, hakka, hukuka dayalı kanatlandırıcı, umutlandırıcı, ufuklandırıcı uzun bir yolculuğa çıkmak...

İnsanın ve kâinattaki bütün varlıkların varoluş sırrını çözen, bütün varlıklara ruh üfleyen vahyin kanatlandırıcı ilhamına insanlığın en fazla muhtaç olduğu; bütün insanlığın, duyarsızlaştırıcı, duygusuzlaştırıcı, körleştirici, köleleştirici bir haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve zulümler çukurunda debelendiği bir zaman diliminde, İslâm'ın hem fizik gerçekliği, hem de fizikötesi gerçekliği aynı anda mezceden, insanın hem iç, hem de dış dünyasını anlamlandıran derûnî medeniyet tasavvurunun anlam haritasını çıkarmak, bu yükümlülüğü yerine getirecek öncü kuşakları hazırlamak en öncelikli, en âciliyet kesbeden, en temel meselemiz olmalı.

Ben, karınca kararınca minik bir kıvılcım tutuşturabilmek umuduyla sadece müslümanların değil, bütün insanlığın temel sorunlarına cevap arayacak ve üretebilecek, ilhamını vahiyden alan bir medeniyet tasavvurunun teorik temellerini belirleyebilmek, pratik adımlarını atabilmek amacıyla bir grup kardeşimle uzun sürecek bir yolculuğa çıktım. Orta ve uzun vadede işe yarar, dişe dokunur bir ilim, düşünce, kültür ve sanat birikimi oluşturmak üzere çalışmalarımızı, sabırlı, düzenli ve istikrarlı bir şekilde sürdürüyoruz.

Burada bir gazete sütununun kaldırabileceği ölçüde yaklaşık altı aydır gündeme getirdiğim bu medeniyet tasavvuru yolcuğunu Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki kardeşlerimle paylaşmak üzere zaman zaman konferanslar veriyorum. İstanbul'da birkaç ay öncesinden başlayan bu konferanslar dizisinin en verimlilerinden ve sonuncularından birini Boğaziçi Üniversitesi'ndeki öğrenci arkadaşlarla gerçekleştirdik.

Geçen hafta ise Çorum ve Ankara'da iki konferans verdim. Ensar Vakfı'nın Çorum şubesinin daveti üzerine gittiğim Çorum'da dolu dolu iki gün ve iki gece geçirdim. Çağrı FM'de iki gece üst üste medeniyet tasavvuru yolculuğunu özetlemeye çalıştım. Bu arada Ensar Vakfı'nın heyecanlı, çalışkan ve üretken başkanı Zekai İşler ve Anadolu insanının irfanının, hasbîliğinin, zekâsının, derûnî özgüveninin tüm özelliklerini kişiliğinde özetleyen Köfteci Mehmet ağabeyimizle Çorum'u gezdik: Çorum'un önceki iki dönemde Belediye Başkanlığı'nı yapan profesör Arif Ersoy Hoca'nın Çorum'a 50 yıl nefes aldıracak kalıcı ve büyük işlere imza attığını gördük. Hemşehrileri Arif Hoca'yı çok sevmişler ve hayırla yadediyorlar: Galiba uzunca bir süre Çorum, Arif Hoca'yla anılacak.

Vakıf başkanı Zekâi Bey, vakfın yöneticileri Hüseyin Kır, Abdurrahman Çırak ve Gazi Ekici, Kilim dergisinin "kabına sığmaz" editörü Lokman Erdoğan, ve paralel toplum'un mimarları İlim Yayma Cemiyeti'nin fedakâr yöneticileri yaptıkları faaliyetlerle Çorum'da tam bir kültürel ve entelektüel fırtına estiriyorlar ve kalıcı, uzun vadeli sonuçları olacak büyük işlerin tohumlarını ekiyorlar şimdiden: Zekai Bey'in öncülüğünde Esra Uyanık kardeşimin heyecanını ve ruhunu katarak yürüttüğü medeniyet tasavvuru yolculuğu çalışmasının ilk durağı olarak bir Sezai Karakoç Okuma Grubu oluşturmuşlar. Çıkılan yolculuğun ciddiyetinin farkında olan yaklaşık 100 civarında genç kardeşim, bismillah diyerek "binmişler kutlu at"a ve çıkmışlar o uzun soluklu yolculuğa... Çorum'un bu alçakgönüllü, mütevazi gönül, zihin ve eylem "er"lerini yürekten kutluyorum.

Çorum'lu kardeşlerim, Hitit uygarlığının fosilleşmiş kalıntılarına ve bu kalıntılar arasında dona-kalan ve şaşı-kalan pergelini şaşırmışlara da esaslı bir ruh üfleyecek bir kıvılcım tutuşturmuşlar: O yüzden Çorum halkı ve basını yaptıkları çalışmalara büyük ilgi gösteriyor.

Çorum'daki genç arkadaşların heyecanını tetikleyen Zekai Bey, Anadolu'nun ruhu Köfteci Mehmet Ağabeyim ve ahlâkı, heyecanı ve dinamizmiyle beni etkileyen Esra Uyanık kardeşimin şahsında Çorum'daki tüm dostlara gösterdikleri nazik evsahipliğinden ötürü teşekkür ediyorum.

Gördüğünüz gibi Ankara izlenimlerimi yazacak yerim kalmadı. Ankara izlenimlerimi ve Şaban Ali Düzgün'ün Düşünen Siyaset dergisinin son sayısında sergilediği maalesef hiç de düzgün olmayan marifetlerini sizlerle paylaşmayı Çarşamba günkü yazıya bırakıyorum...


5 Mayıs 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED