|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Zira, bu dergi, benim, ilk sayısı dolayısıyla 16 Mart 2003 tarihinde bu köşede çıkan "'Yasakmeyve': Şeytanın iğvası mı?" başlıklı değerlendirmede eleştirdiğim zihniyet biçimine/içeriğine tam da uygun olarak ve sanki benim yaklaşımımı haklı çıkarmak için âdeta özel bir gayret sarfederek, 2. (Nisan-Mayıs 2003) sayısının dosya konusunu "Cinsellik"e ayırmış. Böylece, "Türk şiiri; 'kutsal'ı olmayışının, metafizik yoksunluğunun, varoluş hissizliğinin, manevî dayanaklardan uzakta kalışının kısırlığını, çapsızlığını, hacimsizliğini çekiyor hâlâ" (16 Mart 2003) şeklindeki yakınmama örnek teşkil edecek o malûl eğilimin tipik bir varyantını ortaya koymuş ve dolayısıyla, zımnen de olsa "iğva"ya boyun eğdiğini tescil ettirmiş! Eksik olmayın; bizi irşâd ettiniz; elinize sağlık arkadaşlar! Dosya bağlamında sorduğunuz, "Türk edebiyatı ve düşünce dünyası cinselliği yeterince yaşamış ve kuşatmış mıdır?" şeklindeki, gerçekten de Türk şiir, edebiyat ve düşünce dünyasının en temel, en belirleyici, en kuşatıcı ve en hayâtî sorununa el atıp, gündemimizi "Cinsellik" aşkına da olsa Freudyen lâkırdılarla işgal ettiğiniz için, sizlere müteşekkiriz.. Nasıl olmayız? Bu dosyanız sayesinde şiirin, edebiyatın, hayatın ve daha birçok şeyin 'substans'ına, 'töz'üne, 'tin'ine dair neler öğrendik neler! Bu arada, size, o yazıda söz konusu ettiğim görüşlerimin bire bir sağlamasını yapma fırsatını verdiğiniz için de, ayrıca teşekkür borçluyum. Düşünüyorum da, bunun daha kolay, pratik bir yolu olamazdı her hâlde.. Neyse, geçelim.. Hiç kuşkusuz, tercihlere saygılıyız. Dileyen dergi, dilediği 'sorunsal'ı dosya konusu hâline getirip, bohçasını açmak sûretiyle hakim zihniyetinin izdüşümlerini okuyucularına sunabilir.. Ancak, bir şair olarak, burada benim takıldığım nokta; Türk şiirinin onca sahih/poetik sorunu varken ve bana göre, evvel emirde bunların deşilip konuşulması/tartışılması gerekirken, şiir dünyasına daha yeni adım atan bir derginin, hemen 2. sayısında öncelikli tercihini "Cinsellik" gibi, 'şiir rûhu' söz konusu olduğunda, sanat ontolojisi/epistemelojisi bakımından, örneğin bir "yücelme", "arınma", "metafizik kaygu" hissine/hassasiyetine nasıl ve ne kadar yol açacağı şüpheli sayılabilecek bir 'olgu'dan yana kullanmasıdır. Ben burada, bir taraftan, insanı (Yalnız insanı mı; dünyayı, hayatı, varoluşu, sanatı, edebiyatı ve şiiri de -Örneğin, Hulki Aktunç: "Şiir zâtında, özünde erotiktir" Sayfa 79-) bütünüyle salt 'cinsel bir obje' gibi algılayıp anlamlandıran materyalist/pozitivist zihniyetin tortularına yenik düşmenin hazin sonuçlarını görüyor; diğer taraftan da, "Cinsellik" deyince ağzı sulanan/sulanabilecek okuyucu/izleyici çevrelerinin dergi satışına dair muhtemel taleplerinin hesap edildiğini düşünüyorum. Ama, (daha önce bu sütunda ifade ettiğim gibi) esas trajedi şurada yatıyor: Materyalist/şeytanî algı dünyasının dışına çıkamayanlar, "(…) şiirde kıytırık bir hedonizmi, cinselliği, şehvet düşkünlüğünü, dahası sapık ilişki biçimlerini seslendirmeyi, belki de (belli ki) "Metafizik derinlik"(!) sanıyorlar..". Evet, mesele tastamam buradan uç veriyor! "Cinsellik" bir 'tabu' olarak mı kalmalı? Asla! Bu bağlamda, hiçbir zaman kendimi bir "Ahlâk komiseri" gibi görmedim, görmem de.. Ancak, şöyle bir bakalım; dünden bugüne ölçüsüzce ve arsızca, dahası hiçbir estetik kategoride buluşmayan bir düzeysizlikle istismar/iğdiş edilen söz konusu 'olgu'dan toplumsal ortama yansıyan/kalan nedir? Şu ya da bu biçimde, insanın hâyâ hissi ve mahremiyet hassasiyetini köreltmekle ne kazandık? Cinsel dürtülerle yazıldığı için, salt cinsel uyarıcı bir işlev taşıyan romanlar, hikâyeler, yatak odası muhabbetleri?.. Ya şiirimiz? Türk şiiri cinsel içerikli, bayağı, umumhâne ağzı mısralarla hangi 'derinlik'i elde etmiştir? Sanat eserinin, estetik bir metnin onu algılayacak/anlamlandıracak olana kazandıracağı yegâne his, süfliyât mıdır? Cinsellik, ne tür ve hangi etik-estetik kategorinin nesnesi olabilir? Pek alâ çoğaltılabilecek bu gibi soruları/sorunları, elbette, "Cinsellik"i Türk şiirinin/edebiyatının en önemli meselesi sayan ve söz konusu dosya içinde "Bakarken tahrik olmak okumanın ta kendisidir" diyerek, 'okumak'a yeni-farklı-olağanüstü anlam katı yükleyenler; "Puşt bir kültür"den dem vurarak, 'kültürel' zemini yükseltip zenginleştirenler; "Edebiyatın seks hayatı hakkında bazı serbest notlar" kaleme alarak, rûhumuzu nurlandıranlar; "Türk şiirinin bu konuda aksadığını ileri süremeyiz" iddiasını seslendirerek, derin bir "Oh!" çekmemizi sağlayanlar; "Erotika-Poetika" ilişkisi konusunda üzerimize 'hikmet' sıçratanlar vs. çok daha 'iyi' cevaplandıracaktır/çözecektir.. Ee, ne demişler; taş yerinde ağırdır!. Bu arada, bir de dip notum var: "Yasakmeyve", ilk sayısıyla ilgili olumlu/olumsuz tepkileri değerlendirirken, benim yazdığım eleştiriye atıfta bulunarak, "Ama en sert çıkışın bir şairden, İhsan Deniz'den gelmesi oldukça yadırgatıcıydı. Bir şairin, inandığı şiir anlayışı ne olursa olsun, başka şiir açılımlarına karşı hakaretkâr bir üslup kullanmaya kendini memur etmesine bir anlam veremedik." diyerek, tabir caizse, topu taca atmakta oldukça mâhir.. Olsun bakalım! Aslında ben o yazımda, bu arkadaşlara sadece bir 'ayna' tutmuştum. Şahsiyetlerini değil, ama zihniyetlerinden yansıyan şiiri algılama biçimlerini ve poetik tavırlarını eleştirmiş ve bu bağlamda dergilerinin ismiyle ilgili çekincelerimi sıralamıştım. Ne var bunda? "Hakaret" mi; hani, nerede? Ama, bunu doğal karşılıyorum: Alkol almadan tek satır yazı okuyup yazamayanlar, gaz yağı şişesini koklarken bile, rakı şişesi kokladığını zannederler! Kim bilir, sözüm ona "Hakaret"le belki de şu satırlarım kastediliyordur ki; bu satırların hakaretle uzaktan yakından ilgisi yoksa da, içtenlikli bir duayla ilgisi elbette var. İşte o satırların altına tekrar imzamı atıyorum: "Allah hepimizi şeytanın iğvasından, şeytanın ve şeytanlaşmış insanların şerrinden/şiirinden korusun… Amin!.." Amin: Zira, akılları uçkurlarında aramızda dolaşıyorlar!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |