|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Star'dan Ömer Çelik üzerinde laflayacağız yazıyı yayınlayalı bir on gün oluyor... Hani şu "Resmi İdeoloji" meselesini gözden geçirdiği yazı. Hatırlıyorsunuzdur; yazı henüz tazeyken Taha Kıvanç'ın bir değerlendirmesini okumuştuk. Sonra kimse ilişmedi. Hürriyet'ten bir arkadaşımız biraz kurcalamaya niyetlendiyse de, ortada Kıvanç'ınkinden başka yorum olmadığından o da fazla ileriye gidemedi. Peki, yazının üzerinden şu kadar gün geçtikten sonra ben niçin konu ediyorum? "Olabilir, uzatmaya gerek yok!" diye kayıtsız kalmayı tercih ettiğim bir yazıyı şimdi niçin ısıtıyorum? Sebebi besbelli: Çünkü, Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ün biraz gecikmeli de olsa, yazıdaki fikri pek tuttuğuna şahit olduk. "Kalpak ve Türban" başlıklı yazısında "resmi ideoloji" kavramına yepyeni bir soluk getiren Ömer Çelik'i selamlıyordu. ("Şimdi bu çevreden ilk defa bir yazar çıkıp, 'resmi ideoloji'nin ille de kötü bir şey olmadığını söylüyor. Hatta resmi ideolojinin demokrasinin teminatı olabileceğini belirtiyor. Bana göre bu sözler, derin Türkiye'nin geniş alanları üzerinde çok sağlam bir çağdaş uzlaşmanın başlama vuruşu olabilir.") Dolayısıyla madem iş buraya vardı, o halde bu konuda birkaç söz söylemek artık farz oldu. İsterseniz önce, kimsenin hakkını yememek için, Özkök ve Çelik'in görüşlerinin birbirine ne derece yakın olduğunu sorgulayalım: Bana göre bu iki köşeyazarı herşeye rağmen aynı hikayeyi anlatmıyor. Tamam, Çelik'in yazısında -Özkök'ün yaptığı gibi- istenilen yana çekilebelicek cümleler tabii ki bol miktarda mevcut; ama yine de bu iki yazarın görüşleri arasında fark var, derim. Özkök, tahmin edileceği gibi bir AKP milletvekilinin "resmi ideoloji"den "pejoratif" anlamda söz etmemesinin üzerine atlayarak, söz konusu yazıdan "Atatürkçülüğün bu ülkeye ne zararı oldu?" türünde "klasik" sorular çıkarmaya çalışırken, Çelik sanki -yoksa bana mı öyle geliyor!- eski bir siyaset bilim öğrencisi olarak birtakım denemeler yapmak yolunu seçmiş.... Özkök'ün yazısında ülkedeki muhalif seslerin -işi hakarete vardıran- tekrar tekrar önümüze getirilen malum sınıflaması yine merkeze yerleşmişken, Çelik'in yazısı sanki hazırlıksız bir "arayış"ı yansıtıyor... Ayrıca şu da var: Ömer Çelik'in bu "ünlü" yazıdan sonra kaleme aldıkları da (bence) Özkök'ün övgüsünü kazanabilicek türden satırlar değil. Mesela Çelik'in 9 Mayıs tarihli yazısında yer alan şu satırlara bakın: "Türkiye'de devlet-hükümet ikilemi gibi bir kurguyu öne çıkararak muhalefet yapmak her zaman siyasi alanın topyekun daralmasına ve 'siyasetsizleşmesinin' ortaya çıkmasına yol açar." Hadi bakalım; kolaysa Özkök bu satırları da selamlasın! Görüyorsunuz, Çelik ile Özkök'ün arasını bozayım derken az kalsın yazının sonunu bulacaktık! Oysa daha işimiz var; Çelik'in "Resmi İdeolojisi"nin yapıbozumunu yapacağız: İşe yine "olumlu" açıdan bakarak başlayalım: Çelik'in "resmi ideoloji"den olumlu bir şey olarak söz ederken bugün Türkiye'de epeyce yere sinmiş "resmi ideoloji"yi kastetmediğini söylemeliyiz. Hayır, o "Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin" bile içinde yer aldığı yakışıklı bir "resmi ideoloji"den söz ediyor. "Dar kapsamlı" değil, (kendisi söylemese de) "geniş kapsamlı" bir "resmi ideoloji"nin erdemlerinden söz ediyor. Yani içinde "hukuk devleti"ni, "temel hak ve hürriyetleri", "yaşam tarzlarına saygı"yı, barındıran ve koruyan "dinamik bir tarzda" tanımlanmış bir "resmi ideoloji"den! Söz etmesine ediyor ama, işin ölçüsünü o derece kaçırmış ki, kaleminden şöyle "skandal"lar da dökülüyor: "...'resmi ideoloji' ile 'demokrasi' kavramı arasında ters orantı değil, doğru orantı olduğunu söyleyeceğim."(!) Bu ilginç yazıda şöyle satırlarla da karşılaşıyoruz: "Aslında 'resmi ideoloji' kavramı demokrasinin teminatıdır. (...) 'Resmi ideoloji'den yoksun bir ortamda, siyasal gücün yanlış şekilde kullanılmasını engelleyecek 'ideolojik' baraj ortadan kalkmış olur."(!) (Ne mırıldandığınız duyar gibiyim. "İyi ya, işte biz de zaten bunu istiyoruz!" dediğinizi duyar gibiyim!) Çelik'in "resmi ideoloji kavramı"na "demokrasi", "ideoloji" gibi kavramlarla aynı muameleyi yapması da çok şaşırtıcı. "Resmi ideoloji"nin ne kadar "kavram" olduğuyla da hiç ilgilenilmemiş. Oysa biliyoruz ki, bu "kavram", sahici bir kavram olan "ideoloji"nin yoldan çıkmış haline işaret ediyor. Nitekim Çelik'in "demokrasi" ve "resmi ideoloji" arasında kurmak istediği ilişki de bu nedenden dolayı yanlış. "Demokrasi"de tabii ki pek çok ideolojiye yer varken, "resmi ideoloji" ideolojilerin bu çoğul yapısına karşı çıktığı için patalojik bir yapıda... Sonuç olarak, önümüzde duran bu "resmi ideolojiye dair deneme", yazarının aklından başka şeyler geçiyor olsa da baştan sona yanlış... Zaten unutmayalım; bu "resmi ideoloji" meselesi "deneme"yi hiç mi hiç kaldırmaz! Benim köşeyazarına önerim, "resmi ideoloji"yi bazı yazarların eşanlamlı olarak kullandığı başka bir bir ifadeden hareketle, "soğuk ideoloji"den hareketle yeniden gözden geçirmesidir. Unutmadan: Onca yazı arasında niçin bu yazıya "taktığımızın" nedeni anlaşılmıştır herhalde; tabii ki, Ömer Çelik'in Başbakan'ın en yakın danışmanlarından birisi olmasından dolayı. "Soğuk ideoloji" herkes için zararlıdır!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |