|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Wolfowitz'in o malum ropörtajı, arkasından Dışişleri Bakan Yardımcısı Grossman ve Savunma Bakanlığı Danışmanı Perle'nin onu destekleyen açıklamaları daha çok tartışılacak. Büyük çoğunluk, ABD'yi şu anda yöneten gücün kilit adamları olan bu üçlünün Türkiye'ye yönelik eleştirilerini haksız buluyor. Hatta bu açıklamaları, ulusal onurumuza yönelik bir hakaret olarak sayanlar çoğunlukta. Bir kısmı ise yalakalıkla meşgul. Türkiye'nin, ABD'ye kayıtsız şartsız destek sunmamasının, biat etmemesinin cezasını çekeceğini söylüyorlar. Tam bir maaşlı uşak tavrıyla, "Biz daha önce dememiş miydik?" diye dövünüp, ABD'ye biat etmeyen yöneticilere hakaretler yağdırıyorlar. Wolfowitz'in açıklamasının şu ya da bu ayrıntısı çok önemli değil. Hatta haklı ya da haksız, denli ya da densiz olduğu da çok çok önemli değil. Bu açıklama ile Türkiye'deki sisteme, ilk defa bu ağırlıkta bir eleştiri yöneltilmiş oluyor. Yerleşik tabuları, anlayışları ve sistemin yıkılmaz sanılan kalelerini bana göre çatıdan temele kadar sarsan bir açıklama bu. Ben şahsen, Türkiye'deki kaskatı, değişmez, yerinden kıpırdamaz ve kıpırdatılamaz bu rejimin, hiç olmazsa şöyle bir kendini sorgulamasına neden olmuş olsa bile, bu eleştiriyi önemsiyorum. İçeriğini değil, ama bizzat kendisini önemsiyorum. ABD, Meclis'i ile, siyasi partileri ile, silahlı kuvvetleri ile, hukuk sistemi ile, demokrasi anlayışı ile velhasıl bütünüyle bir sistemi sorguluyor, bir rejime ağır eleştiriler yöneltiyor ve bakıyorsunuz verilen karşılıkların, yapılan açıklamaların biri bile esasa yönelik değil. Afrasından tafrasından geçilmeyen, iç politikada herkesi titreten, dış politikada saç baş yolduran o köklü kurumlardan dişe dokunur bir açıklama yok. Demek ki her kurum ve bu rejimde geçici de olsa bir rolü bulunan her aktör ne olup bittiğini gayet iyi biliyor. Fakat ses seda yok. Türkiye, yeniden şekillenen Ortadoğu'nun ve hatta dünyanın dışında imiş ve hiç sorunu yokmuş gibi davranıyor. Bütün değişimlere gözlerini kapattığı gibi, olası değişimlere karşı da tek bir yaklaşımı var: "Hele olsun bakalım. O zaman düşünürüz" Herkes, oynanan bu oyunun seyircisi olmayı sürdürerek, aktif çalışma süresi içinde başı belaya girmeden vatani görevini tamamlama amacında. Tamam, ABD küresel eşkiyalık peşinde. Ordadoğu'da İsrail'in dümen suyunda mevcut düzeni İsrail ve kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışıyor. Demokrasi falan diyor ama, demokrasiyle bir ilişkisi yok. Netice olarak, ABD'nin dünya eğemenliği yolunda yaptıklarının elle tutulur bir tarafı yok ve benim açımdan da bu politikalara biat etmek yerine, mücadele etmek gerekiyor. Ama insaf, önce kendimizi bir eleştirelim ve nerede olduğumuzu bir görelim. Bir açıklama, rejimin üzerindeki o sır tabakasını nasıl da eritiverdi. İşte, o dokunulmaz kaleler, yan gözle bile bakılmayan güç odakları yerle bir oldular. Kimse ağzını açıp ABD'ye karşı adam gibi bir laf edemedi. O iç politikada esip gürleyen, o sorunların çözümüne sürekli karşı çıkan yapılar; 21'inci yüzyılda artık abes sayılan yasaklarda direnen odaklar... İflas eden ve adına dış politika denilen savunma refleksleri... Yaşamın hemen her alanını güvenlik anlayışı ile değerlendiren kurumlar... Neredesiniz? Adamlar, Suriye ve İran'a yönelik politikalarımızı eleştirerek bize kendi politikalarını empoze ediyorlar. "Onlara ne?" diyoruz. Sormak lazım: Bizim hiç doğru dürüst Suriye, İran vesaire politikamız oldu mu? PKK'ya destek verdiği sürece Suriye düşman. Bizden Fırat'ın suları için güvenceler istediği zaman daha da düşman. Öcalan'ı sınır dışı ettiği zaman dost. Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkarsa daha da dost. İran'a bakışımız da öyle.. Kuzey Irak meselesi malum, ABD işgali, Türkiye'nin yıllarca toz kondurmadığı o dokunulmaz Kuzey Irak Politikasızlığını yerle bir etti. Şimdi sıra Kürt meselesinde... Bu gerçeği hala anlamak istemiyor bizim sistemin kurumları... ABD, KADEK için bir formül önerdi. Bu formülü aslında KADEK'ten ziyade Türkiye'ye yönelik. "Kürt meseleni artık çöz" dedi. "Bu sorunu çözmeyerek bölgede bir istikrarsızlığa neden oluyorsun." Ayrıca Kuzey Irak'ta artık hiç Türk askeri istemediğinin de sinyallerini verdi. Sistem hala tabularına esir durumda direniyor. "Ben sorun falan çözmem" diyor. Neredeyse bütün dış ve iç politikasını Kürt meselesine endeksleyerek kilitlenip gitmiş durumda. ABD önerisi, artık bu tavrın sökmeyeceğinin sinyallerini veriyor. Sistem korkularına esir olmuş, bir avuç gayrımüslim azınlığın haklarını kısmaya çalışıyor. Sistem insanların giyim kuşamlarından, inançlarından, farklılıklarından, yazdıkları kitaplardan da korkuyor. ABD'nin tepkisinden de... Bir farkla ki, içerde korktuğu herşey için bir engel, bir yasak geliştiriyor. Sorunların çözümünü biraz daha ertelemeye çalışıyor. Ama ABD'nin acımasız eleştirilerine karşı sesini bile çıkaramıyor. Politika geliştirmek yerine, zaman içinde ABD'nin gücüne teslim olduğu için yapamıyor bunu. Biraz iddialı olacak ama, bu ropörtaj rejimin bütün tafrasını bozdu. İyi de oldu... Bir açıklamaya bile karşılık verebilecek durumda olmayan bu rejimin tabularından, yasaklarından korkmaya gerek yok artık...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |