|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yaklaşık altı aydır hadid sûresinden yola çıkarak esaslı bir tarih felsefesinin ve medeniyet tasavvurunun nasıl geliştirilebileceğine ilişkin hasbelkader yaptığım teorik "keşifleri", "yolculukları" burada sizlerle, konferanslarla da kamuoyu ile paylaşıyorum. Uzunca bir süre üzerinde kafa patlattığım bu medeniyet tasavvuru kavramsallaştırmasının Şaban Ali Düzgün'ün Düşünen Siyaset dergisinin son sayısında yayımlanan bir makalesinde, ("heyecanla takip ettiğini" söylediği halde) aylardır yazdığımız yazılara hiçbir atıfta bulunulmadan kullanıldığını görünce çok şaşırmış ve bunu geçen hafta dile getirmiştim. Sayın Düzgün, yazım üzerine telefonla aradı ve -mezkur dergide de yayımlanacağını söylediği- bir açıklama gönderdi: Sayın Düzgün "bir kasdı olmadığını", kendisinden istenen "yazının kısa sürede tamamlanmasının getirdiği acelecilik" (?!) nedeniyle bizim yazılara referansta bulunmayı atladığını belirtiyor. Bu sütunun düzenli okuyucuları, benim -tek bir kavram bile olsa- kaynak zikretme konusunda ne denli hassas davrandığımı bilirler. Bugüne kadar bizim "fikir"lerimizin şurada burada "koca koca adamlar" tarafından sahibi / kaynağı zikredilmeden kullanıldığına çok şahit oldum; ama kendi kişiliğime yakıştıramadığım için bunlara müdahalede bulunma gereği duymadım. Ancak medeniyet tasavvuru kavramsallaştırması benim için çok hayâtî bir mesele. Bu, yakında kitap olarak da yayımlayacağım, hayatımın geri kalan kısmını bu çalışmaya vakfettiğim, üzerinde gece-gündüz demeden kafa yorduğumuz, sabahlara kadar göz nuru döktüğümüz bir "proje". Böyle bir şeyin tek bir atıfta bulunulma nezaketi bile gösterilmeden kullanılmasına müdahale etmem gerekiyordu. Her şeye rağmen, yakında profesör olacak Sayın Düzgün'ün akademik hayatının zarar görmemesi için ileri sürdüğü gerekçeyi doğru kabul ediyor ve Sayın Düzgün'ün gönderdiği açıklamayı buraya alıyorum: "Kıymetli Kaplan, Düşünen Siyaset dergisinde [...] yayınladığımız makale, köşenizde polemik konusu yapılmış, görülen lüzum üzerine, varsa yanlış anlamaları düzeltmek üzere bu yazı tarafınıza gönderilmiştir. Düşünen Siyaset, sözkonusu sayısını Medeniyetlere ayırmış ve benden bu yönde bir yazı talep etmişti. Benim konuya ilgim yeni değildir. [Sayın Düzgün, burada çalışmalarından örnekler veriyor. Konumuzla ilgisi olmadığı için bunları buraya almıyorum. -YK] Bu arka plana bağlı olarak, hem şiddetin analizini yapmak hem de bunu ortadan kaldıracak bir medeniyet ufku geliştirme düşüncesine dayanan bir yazı kurguladık. Bu başlangıç bizi, şiddete dayalı olumsuzlukların ortadan kaldırılmasına imkan veren bir medeniyeti hem kuracak hem de devamını sağlayacak bazı temel kavramların arayışına itti. Bu süreç içinde Hadid 57: 25. ayetinde geçen Kitap, Mîzan ve Hadîd unsurlarının bu bağlamda bizim önümüzü açabileceği yönündeki analitik yorumları sayın Yusuf Kaplan'ın Yeni Şafak'taki yazılarından gerçekten heyecanla takip ediyordum. Bunu teslim etmek isterim. Referanslara ilişkin eleştirilere gelince: Yazımda ilgili ayeti Hasan Basri Çantay merhumdan sayın Kaplan'ın vurgularıyla aktardığım doğrudur. Her ne kadar Kur'an meali de olsa, nihayetinde ayetin bir şekilde yorumlanması aktarıldığı ve vurgulamalar yapıldığı için şüphesiz atıfta bulunulması gerekirdi. Yine ayetin yeni bir medeniyete kapı aralayacak üç temel unsuru içinde barındırmasına dikkatimizi çekmiş olması yönüyle de kendisine atıfta bulunmamız gerektiğini haklı olarak ifade etmektedir. Nitekim sayın Kaplan bizi eleştirdiği yazısında buraya işaret etmiş, Radikal'den sıradan bir yazıya atıfta bulunduğumuz halde, kendisine atıfta bulunmadığımızdan şikayet etmektedir. Bu noktada kendileri haklıdır. Hazırladığımız yazının kısa sürede tamamlanmasının getirdiği acelecilik, burayı atlamamıza sebep olmuştur. Yoksa, bu durum hiçbir şekilde kasıt taşımamaktadır. Projeyi kendimize mal etme düşüncesi içinde olduğumuz da düşünülmemelidir. Zira, ilk olarak; okuyucuların büyük bir kısmı Hadid 57: 25. ayet-i kerimede geçen üç kavrama dayalı medeniyet vizyonunun 70'li yıllarda Ali Şeriat tarafından üniversite kürsülerinden anlatıldığını ve Batı ve İslam medeniyeti karşılaştırmalarında kullandığını hatırlayacaklardır. Dolayısıyla bizim böyle bir medeniyet projesini kendimize mal etme gibi bir gayretin içine girmemiz, eskilerin deyimiyle ma'lumu i'lam yahut tahsil-i hasıl olurdu, ki bunun saçmalığı ortadadır. İkinci olarak da; bize düşen samimi bir gayretle İslam'ın entelektüel boyutunu genişletme ve içinde debelenip durulan de facto durumdan çıkış için alternatif bir vizyon geliştirme peşinde olan bir arkadaşımızı her halukârda desteklemek ve hakkını teslim etmektir ve varsa paylaşacak bir ma'rufumuz, mü'min olmanın bize yüklediği sorumlulukla bunu kişiselleştirmeden insanlığın kullanımına sunmaktır. Sayın Kaplan'ın farklı bir perspektifi yakalama gayretiyle bu konuda hayli mesai harcadığını biliyorum. Arkadaşımızın bizi eleştirdiği yazısında kullandığı dilin, özellikle bu konuya harcadığı mesainin fazlalığından kaynaklandığına ve bir art niyet taşımadığına inanmak istiyorum. En azından kalemini İslam kültür ve medeniyetine katkı koymak üzere oynatan ve samimiyetinden kuşku duymadığım bir entelektüel arkadaşımızın bunun dışında başka bir amaç güttüğünü düşünmek benim zihnimin işleyiş biçimine aykırı durmaktadır. Şerden hayır çıkarma gücünde olan Rabbimin bu durumdan da hayırlar halk etmesini niyaz ediyorum. Vesselam." Sayın Düzgün'ün gönderdiği açıklama böyle. Yalnız bir noktaya dikkat çekmem gerekiyor. Sayın Düzgün, "medeniyet vizyonu"nun ilk kez Ali Şeriati tarafından geliştirildiğini söylüyor ama kendisi dergideki makalesinde sadece bana değil, nedense Ali Şeriati'ye de atıfta bulunmamış! İkinci mesele de şu: Medeniyet tasavvuru meselesi ile ilgilenmeye başladığım/ız zamandan bu yana klasik ve çağdaş İslâmî literatürü olabildiği ölçüde taradık. Şeriati'nin, Medeniyet ve Modernizm başlıklı kitabında hadid 25'ten sadece uzunca bir dipnotta sözettiğini ben de gördüm; ama Şeriati orada bir medeniyet tasavvurundan filan sözetmiyor ki! Varsayalım ki sözetti; iyi de bir dipnotla bir medeniyet tasavvuru geliştirmek mümkün olabilir mi? Özür dilerim ama bu âyetlerden esaslı bir tarih felsefesi ve medeniyet tasavvuru geliştirilebileceğini ilk kez biz gündeme getirdik; bu konuda 20'ye yakın yayımlanmış -ve bir o kadar da yakında çıkacak olan kitabımda yer alan- yazı yazdım. Sonuçta, bir grup arkadaşla birlikte yaklaşık çeyrek asır sürecek bir yolculuğa çıkmış durumdayız. Uzun soluklu, kapsamlı bir entelektüel silkinme; kalıcı bir ilim, düşünce, kültür, sanat ve siyaset dili, söylemi ve geleneği geliştirme "proje"si gibi kişisel sınırları ve kaygıları aşan yoğun ve yorucu bir çabadan sözediyorum...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |