Geçen gün birkaç gazetede birden çıktı: Dışişleri bakanlığı, ABD büyükelçilik yetkililerine, "Bakanımızı çağırıp Başkan Bush'la görüştürün" teklifinde bulunmuş; muhatapları ise, "Şimdi olmaz, iki ülke arasındaki soğukluğu biraz küllendirelim" demişler... Dün, bazı gazetelerde, ABD büyükelçisi Robert Pearson'un, "Bu haber doğru değil" açıklaması ile Abdullah'a Gül'e telefonla "Ne zaman isterseniz gelebilirsiniz" açık dâvetinde bulunduğu haberi birlikte yer aldı.

Doğru olmayan ilk haberin 'ABD kaynaklı' olduğunu ileri sürmek güç; ancak ABD'ye yakın olduğu bilinen kaynaklar tarafından uçurulduğu da belli. "Papa'dan fazla Katolik" bazıları, Washington'a yaranmak için, ülkeyi ve yönetimini kötü durumda gösteren haberlere kaynaklık etmekte bir mahzur görmüyorlar. Savaş öncesinde halkın aleyhte tavrı ve TBMM'nin ikinci tezkereyi kabul etmemesi yüzünden Türkiye'ye fatura kesileceği iddialarını desteklemek için ellerinden geleni yapıyor bu tipler... Onların ortalığa saldığı sis bombaları yüzünden, Washington'un şu sıralarda bilinmesini çok istediği mesajlar bile güme gidiyor...

Sadece Irak'ta işlerin planlandığı gibi gelişmemesi yüzünden değil ABD'nin Türkiye'ye ilgisi; her şey planlandığı gibi gitseydi bile Washington'un kolayca ihmal edemeyeceği bir ülke olduğu anlaşılacaktı Türkiye'nin... Stratejik değerini görmek için haritadaki yerine bakmak bile yeterli. Ondan daha da önemlisi, Türkiye'nin, bugünkü yönetimiyle, bölgedeki neredeyse 'tek' istikrar unsuru olması...

Geçenlerde basına sızdırılan İngiliz araştırma enstitüsü IISS'in raporu yüzünden, "Türkiye'de darbe tehlikesi var" endişesi etrafa yayıldı. IISS gibi kurumlar ülkelerinin istihbarat birimleri aracılığıyla yönetimlerle ilintilidir; eh İngiltere ABD'nin en yakın müttefiği olduğuna göre... Zihinlerini bir türlü 'olağan dönem' ile tatmin edemeyen bazı kişi ve çevreler, raporu, "ABD'nin Ak Parti iktidarının üzerini çizdiği" biçiminde yorumladılar...

Dışarıdan bakıldığında, bu tür yorumların Ak Parti içinde de yankı bulduğu fark ediliyor. Son zamanlarda birbiri ardına yaşanan 'şaşırtıcı' açılımları, Ak Parti yönetiminin 'egemen elitler' ile yakınlaşma arayışı olarak görmek mümkün. Yerli ve yabancı egemen elitlerin örgütleri Ak Parti liderleri tarafından komşu kapısı yapılıyor... Ak Parti, başkalarınca kendisine atfedilen 'yanlış' özellikleri reddedeceğim derken, işi, kendisini 'Ak Parti' yapan özelliklerden koparmaya kadar vardırabilecek bir yol izlemeye başladı.

Oysa, Ak Parti için esas tehlike burada yatıyor. Ak Parti'nin Türkiye ve dünya için önemi 'kendisi gibi' olmasından kaynaklanıyor. 'Kendisi gibi' olmaktan vazgeçen, hatta o izlenimi veren bir Ak Parti'nin iktidarının uzun ömürlü olması epey zor...

Olaya ABD ile ilişkiler açısından yaklaştığımızda bu durumu görmemek imkânsız. Irak'ı işgal ederek kendisini bir 'bölge ülkesi' konumuna getirmiş olan ABD, bir yabancı unsur olarak büyük tepki çekiyor. Riyad'da ve Kazablanka'da patlayan bombalar tehlikeli bir sürece girildiğinin ilk işaretleri... Irak içindeki tatminsizlik büyüdüğünde, ABD, çok taraflı bir sarmalın içine düşmüş olacak. O günleri şimdiden fark edebilen Washington yönetimi, Ak Parti'nin iktidarda bulunduğu Türkiye'yi 'müttefik' olarak yanında bulundurabildiğini dostuna-düşmanına göstermek zorunda.

Ancak, bölgeye 'işgalci' bir güç olarak gelmiş olan ABD'nin 'müttefiki' olarak görünmek Türkiye'nin ve Ak Parti'nin çıkarına değil. Türkiye, ABD ile ittifakını sürdürmeli elbette; ama bu ilişkide şartları ileri süren Washington değil Ankara olmalı. Bölgeye düzen, huzur ve refahı, ancak diğer ülkeleri anlayabilecek, onlarla aynı hassasiyetleri paylaşan bir 'komşu' getirebilir; Ak Parti'nin iktidarda bulunması bu sebeple bir şans...

Ama hangi Ak Parti'nin? Ak Parti yönetimi, yalan haber tuzağına düşmeden, esas bu soru üzerinde kafa patlatmalı...

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

ReklamTarifesi

AboneFormu

MesajFormu