|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Buradaki Özkök, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök değil; bu mesele kapandı. Kapanmalı artık... Adam çıktı spekülasyonlara açıklık getirdi, emir-komuta düzenini bozmaya çalışanlara verdi veriştirdi, "Genç subaylar rahatsız" haberini yapan gazetecilerin gözlerinin içine baka baka "Bunu yazanları lanetliyorum" dedi, daha ne yapsın? Başka bir Özkök'ten sözediyorum. Ertuğrul Özkök'ten... Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni. Aynı zamanda bir holdingde "icra kurulu" üyesi olarak görev yapıyor ve TÜSİAD'a kayıtlı. Birçok iştirakte hissesi var. Fakat biz kesesiyle değil, daha çok kafasıyla ilgiliyiz. Evet, iyi bir yazar. Başarılı da bir yönetici. Çoğunluk onu, gazeteci ve işadamı kimliğiyle tanıyor ama, Özkök bu ülkede "kitle", "iletişim" ve "iktidar" konusunda söz söyleyebilecek üç-beş otoriteden biri... Parlak bir akademik kariyerden geliyor. Eskiden, yani 28 Şubat sürecinin en civcivli günlerinde, "Ne yani, Türkiye'nin geleceği sadece hukuktan mı ibarettir?" türünden yazılar yazardı. Sadece "hukuk"tan değil, "demokratik tavır"dan da hazzetmezdi. Bazı siyasilerin (ANAP döneminin Turizm Bakanı Erkan Mumcu bunlardan biridir) demokratik çıkışlarını, "Ucuz siyasi şov, marjinal, basit siyasi tüccarlık" olarak değerlendirirdi. Zaten zevzekliğin adı "demokratlık" olamazdı; "hukuk" ise sadece ona ihtiyaç duyanlar için bir anlam ifade ederdi. Bir yazısında da ("Bir askeri darbe meşru olabilir mi?" başlıklı yazısı) Pakistan'daki darbenin "Pakistan Yüksek Mahkemesi"nce "haklı" bulunmasından yola çıkarak, Türkiye'deki darbeleri (özellikle 28 Şubat'ı) savunuyordu. Tabii ki darbeler meşru olamazdı; Bazı haller hariç... Pakistan'da yolsuzlukları önlemek için bir askeri darbe yapılmış ve bu darbe, "İngiliz geleneğinden gelen" Pakistan Yüksek Mahkemesi tarafından haklı bulunmuştu; Türkiye'de de yolsuzluklar çok artmış ve Genelkurmay Başkanı bunu ülke için "irtica"dan sonra gelen en önemli sorun olarak değerlendirmişti. O halde? Bunun cevabını vermiyordu. Bunun cevabını biz bulmalıydık. Neyse... Amacım Özkök'ün günahlarını sayıp dökmek değil. Özür borcunu ifa ettiği için kutlamak... Evet, Ertuğrul Özkök özür diliyor. Niye? Hatırlayacaksınız, bir "tüccar general"in direktifiyle hazırlanan "Andıç" belgesine dayanarak, iki meslektaşını (Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand), bazı gazeteleri (Akit, Milli Gazete) ve bazı aydınları (Akın Birdal, Mahir Kaynak) suç örgütlerine hedef göstermişti. Birand ve Çandar işten atıldı. Birdal kurşunlandı. Kaynak DGM'ye gönderildi. Akit ise "terörle mücadele timleri"nin panzerli baskınına uğradı. Özkök bu olaydaki sorumluluğunu hatırlayarak özür diliyor: "Basın olarak sicilimizde vahim bir 'Andıç olayı' var. Bu başta benim de bulunduğum bazı gazete yöneticileri için, 'Zorro' işareti gibi, silemeyecekleri bir meslek ayıbı olmuştur. Buradaki ayıbımı, o günlerde bunun acısını çekmiş arkadaşlarımdan halkın önünde özür dileyerek en azından hafifletmeye çaba harcıyorum." İyi ediyorsun da, biraz geç olmadı mı? Olsun... Geç meç, özür diliyor işte adam... Bu konuda büsbütün suskunluğa bürünenler de var. Zafer Mutlu örneğin... Onun da vakit sektirmeden bir "özür ve nedamet yazısı" döşenmesi gerekmiyor mu?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |