|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geriye doğru 6-7 yıl, sadece siyasetin değer yitirdiği yıllar değil aynı zamanda Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluklarının yaşandığı karanlık bir dönemi anlatmaktadır. Bu dönemde, kamu ihalelerinden özelleştirmeye, bankaların içinin boşaltılmasından ilaç alımlarına kadar her alanda acımasız bir hırsızlık furyası yaşandı. Rejim korkusu ile perdelenen süreçte olup bitenlerin ülkeye faturası bir hesaba göre 100 milyar dolara kadar ulaştı. Bugün de ilginç bir şekilde, yine rejim sorunu havası yayılırken Türkiye, o dönemde yaşadığı yolsuzlukların hesabını sorabilmek için büyük bir fırsat yakalamış bulunuyor. Faaliyet alanı Susurluk'tan çok daha derin ve çok daha önemli olmasına rağmen, nedense onun kadar ilgi görmeyen TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu, hepimizin zihnini kuşatan soruları cevaplandırıyor. Bu ülkenin nasıl, kimler tarafından ve ne kadar soyulduğu sorularının cevaplarını birer birer ortaya çıkartıyor. Azmi Ateş başkanlığında 12 milletvekili ve herbiri sahasında yetişmiş 60 uzmandan oluşan komisyon, akla gelen her konuda sayısız dosyayı inceledi, yüzlerce bilgiye ve dolayısıyla milyarlarca dolar "kirli para"nın izine ulaştı. Türkiye'nin yolsuzluk potansiyeli hesaba katılacak olursa, 3 ay gibi kısa bir sürede gelinen noktanın önemi daha iyi anlaşılacaktır. Ateş'e göre "Para, mal ve insan hareketlerini değerlendiriyoruz ama 'para'ya ağırlık veriyoruz. Çünkü, yolsuzlukların yüzde 80'i burada yatıyor." Komisyon Başkanı'nın "para" dediği şey; insanların bir gecede yarı yarıya fakirleştiği o karanlık dönemde herkesin cebinden uçup giden bu ülkenin ortak ortak kazanımlarıdır. Mesela aylar sonra dün, Merkez Bankası Başkanı tarafından da kriz gecesi bankalara verildiği itiraf edilen 5 milyar 188 milyon dolar, bu paranın küçük bir bölümüdür. O paranın 1 ya da 1,5 milyar doları kamu bankalarına verilecek olsa Türkiye belki de bu büyük krizi hafif sıyrıklarla atlatabilecekken, bunun neden tercih edilmediği de, paranın hangi bankalara pay edildiği de belli değildir. Aslında, bellidir de söylenmesi mümkün değildir... İşte, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük yolsuzluk araştırması girişiminin önündeki akıl almaz engel de budur. Merkez Bankası Kanunu, Bankacılık Kanunu ve Meclis İçtüzüğü, toplumun hesap sorma ve hatta kendisine ait olanı geri alma hakkının önünde birer engel olarak duruyor. Herşey, bazen "ticarî sır" bazen de "devlet sırrı" adını alan bir duvara gelip dayanıyor. Üç dönemdir bu duvarı aşmaya çalışmaktan yorgun düşen(!) Ateş, "Sorularımıza cevap alabilseydik oradan başka sorulara gidebilirdik ama sistem bunu engelliyor" yorumunu yapıyor. Kısacası, herkesin bildiği, tahmin ettiği, elini atsa ulaşabileceği bilgiler sır perdesi arkasında saklı kalıyor. Duvarın arkasında yere çöküp bekleyen sistem, fırtınanın geçmesini ve bir dönemin üzerine sünger çekilmesini bekliyor. Ateş, "soru soruyoruz cevap olarak, 'bu bilgilerin Meclis'le paylaşılması sisteme güveni sarsar' diyorlar. Oysa, güveni sarsacak olan, bilginin Meclis'ten gizlenmesidir" diyor. Bu soruların neler olduğu ve ne kadar önemli olduğu Yeni Şafak'ın bugünkü haberinde belirtiliyor. Peki, komisyon muhataplarına itiraf ettiremediği bilgilerden bihaber mi? Tabiî ki değil... Ateş'in özenle koruduğu dolaplarda kare kare Türkiye'nin yolsuzluk fotoğrafının parçaları yatıyor. Komisyon her şeyi biliyor. Biliyor ama söyleyemiyor, söyleyemeyecek de... Çünkü, kanunlar izin vermiyor. Öyleyse, rapor nasıl yazılacak? İşte cevabı: "Kuş dili ve sembollerle konuşacağız. Raporu şifreli bir şekilde derç edeceğiz!" Yolsuzluk araştırmasında kuş diline mahkumiyet, Türkiye için Eurovision'da İngilizce'ye boyun eğmekten daha önemli olsa gerek!..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |