AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Kızılay-Çankaya hattı

Hani, "Biz kırk kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz" diye bir söz vardır ya, Ankara'da, Kızılay-Çankaya hattında politika soluyarak yaşayan insanlar öyledir. Sayıları 10 mudur, 100 müdür, bilemem; bildiğim tek şey, o insanların birbirlerinin aldığı nefeslerden bile haberdar olduklarıdır. Dünyanın her başkenti gibi politik bir kenttir Ankara; ancak diğer başkentlerden çok daha fazla politika üretilir burada...

Şunu kaydedeyim: Cumhuriyet'ten Mustafa Balbay'ın Genelkurmay'a hangi sıklıkla gittiği, kimlerle görüştüğü bilinir. Bir keresinde İlhan Selçuk'u da yanında götürdüğünü öğrendiğimde çok şaşırmıştım.

Gazeteci için 'kaynak' kutsaldır. Richard Nixon'un başkanlığının sonunu getiren Watergate Skandalı iki gazetecinin ısrarlı araştırmalarıyla sonuca ulaştı. Bu böyle bilinir. Oysa, verdiği bilgilerle o iki gazetecinin önlerini açan, yanlışa düştüklerinde onları doğrultan, yönlendiren tek bir kaynaktı... 'Deep throat' (derin gırtlak) kodadlı o kişinin kim olduğunu, aradan geçen bunca yıla rağmen, kimse bilmez...

Ankara'da 'derin gırtlak' gibi kimliği hiçbir zaman açıklanmayacak bir 'kaynak' bulunamaz. Gazeteci ile kaynağı nerede buluşursa buluşsun, hangi dostun mahremiyetine, hangi devlet dairesinin gizliliğine sığınırsa sığınsın, aradan çok vakit geçmeden, hepimiz duyarız... Belki birkaç dakika, birkaç saat, ya da birkaç gün sonra, ama mutlaka duyulur...

Genelkurmay başkanı Org. Hilmi Özkök'e basın toplantısı yaptıran Cumhuriyet'in "Genç subaylar tedirgin" manşeti sözgelimi... Ya da, ikinci tezkerenin Meclis'e sunulduğu günlerde Milliyet'in manşet yaptığı, "Asker rahatsız" haberi... Her ikisinin kaynağı, haberin yer aldığı gazeteler baskıdan çıktığında biliniyordu...

Radikal yayın yönetmeni İsmet Berkan, son habere değindiği yazısında, Milliyet'in Genelkurmay başkanlığı tarafından 'resmen' yalanlanmış "Asker rahatsız" manşeti için, "Oysa haberin kaynağı hayli üst düzey bir orgeneraldi" diyor... Adını vermiyor, ama Kızılay-Çankaya hattında yaşayanlar cümlenin nasıl anlaşılması gerektiğini bilirler...

Org. Özkök'e basın toplantısı yaptıran son haberde de durum pek farklı değil. Org. Özkök, "Genç subaylar tedirgin" manşetini atanları 'lânetledi' ve haberin doğru olmadığını kesin bir dille ifade etti. Ordunun en tepe ismi "Bana genç subayların başvurusu olmadı" diyorsa elbette doğru söylüyordur. Ancak, 'genç subaylar' tamlamasını bir 'grup ismi' olarak değil, bir sıfat olarak alma eğiliminde yorumcular var. O iki sözcüğü "Hilmi Özkök'ten genç subaylar" olarak okuyorlar...

Bunu nereden mi çıkardım? İsmet Berkan'a ne dersiniz: "Ancak haber yalanlansa bile, hepimiz biliyoruz ki aslında 'Ateş olmayan yerden duman tütmez.' Yani, gerçek, yarı gerçek ya da tamamen yalan bu haberleri üst düzey gazetecilere aktaran 'yüksek seviyeli ve güvenilir' kaynaklar var olmaya devam edecek."

Ya da Ertuğrul Özkök'ü: "Son bir sözüm de, emekliliğine 4 ay kalmış bazı paşalara. / Lütfen şahsi düşüncelerinizi, ordunun görüşüymüş gibi gösterip, hem komutanları, hem gazetecileri, hem de ülkeyi zor durumda bırakmayın. / Türkiye artık Avrupa yoluna çıkmıştır. Atatürk'ün işaret ettiği, Kurtuluş Savaşı'nın yolunu açtığı istikamet budur."

Gazeteleri Genelkurmay'a 'akredite' bu iki meslektaşın yazdıklarının Kızılay-Çankaya hattında yaşayanlar tarafından mercek altına alınmasını doğal karşılamalısınız. O hatta yaşayan politikacılar, bürokratlar, yüksek yargı organları üyeleri ve büyükelçilik mensupları tarafından, 'Yüksek seviyeli ve güvenilir kaynaklar' diye anılanlar ile 'Emekliliğine dört ay kalmış bazı paşalar'ın kim oldukları araştırılacak, soruya cevap teşkil etmesi umulan bilgiler sağdan-soldan derlenmeye çalışılacaktır...

Ben, "Hayır, hiç ilgisi yok" diye reddettim, ama bir gözlemci, iki gazetede farklı günlerde çıkan haberleri önüme dayayıverdi.

Milliyet'teki "Silâhlı Kuvvetler'de generaller tepkili" başlıklı (24 Mayıs 2003) haber şu: "Ankara kulislerinde Genelkurmay'ın TSK'daki duyarlılığı daha kesin biçimde yansıtması gerektiğini savunan komutanlar arasında şu isimler sayılıyor: Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, Birinci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan, Ege Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç."

Bu da bir gün sonraki Hürriyet'ten: "Ordu ile hükümet arasında gerginlik olduğu yorumları seslendirilirken, komutanların hükümetin bazı uygulamalarından duyulan hoşnutsuzluğu daha güçlü vurgularla ifade edilmesini istediği fısıltıları da kulislere yansıdı. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanı Org. Şener Eruygur, 1. Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan, Ege Ordu Komutanı Org. Hurşit Tolon, MGK Genel Sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın 'genç subayların tedirginliğini' Org. Özkök'e ilettiği dile getirildi."

Her şeyi anladım da, Org. Özkök'ün basın toplantısından Milliyet'e yansıyan şu notu anlayamadım: "Toplantı sonrasında gazeteciler (Org. Yaşar) Büyükanıt'a 'Harp Akademileri'nde görüşeceğiz değil mi paşam. Yanınızda genç subaylar olacak mı' diye takıldı." Siz bu takılmadan bir şey anladınız mı?

Bizde 'derin gırtlak' çıkmaz...


28 Mayıs 2003
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED