|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Sezai Karakoç, "taklit, toplum ruhunun frengisi; aşağılık duygusu, toplum zihninin cüzzamı; zengin düşünce hayatını yitiriş, toplum hayatının kanseridir" der. Sadece Frenkçe bir şarkı değil Sertab Erener nâm "showgirl"ün şarkısı ve Frenkleri ayartan ve ayıltan ölüm/cül dansı; bu fenomen, aynı zamanda, birkaç asırdır ruhumuzu çalan, ruh kökümüzü kazıyan, bizi "meyan kökü satmaya" mahkum eden "frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" o iflah olmaz yokoluş; kaygan zeminlerde patinaj vaziyetleriyle kendimizden geçerek kayboluş ve bu patinaj vaziyetlerinde şifa niyetine aldığımız o ölümcül "ekstazi" haplarının verdiği sarhoşluk, serkeşlik ve coşkuyla kendi ölüm şerbetimizi içerek kendi intihar senaryomuzu yazış ve oynayış; "ne sihirdir, ne kerâmet, vardır bunda da bir hikmet" diyerek kültür ve medeniyet değiştirme aymazlığına soyunarak kendimizi kendi ellerimizle ve kendi marifetlerimizle yok ediş şarkımızın, şarklılığımızın ve şark kurnazlığımızın göstergebilimsel son halkası ve numarası. Bu ne hâl arkadaş! Demek ki, "ya istiklâl, ya izmihlâl" diye boşuna "şarkılar" söylemiş, boşuna nutuklar atmışız! "Frengilere", "cüzzamlara" ve "kanserlere" esir, mahkûm ve teslim olan; "frengilerden", "cüzzamlardan" ve "kanserlerden" medet umacak kadar feleğini ve pergelini şaşıran bir millet hâline geldiğimiz ve getirildiğimiz için ne kadar övünsek azdır! Ve bu uğurda atacağımız her adım bizim için ilâve birer gazdır! Türk müziği mi bu şimdi? Hadi ordan! Mahvettik biz müziğimizi! Ruhumuzu yitirdik çünkü! Kültürümüzü kötürümleştirdik ve katlettik! O yüzden düşünce hayatımız, sanat hayatımız, siyaset hayatımız yerlerde geziniyor! Düşünme melekelerimizi, özgüvenimizi, insanlığa hayat bahşeden yaratıcı ruhumuzu ve kurucu irademizi yitirdiğimiz içindir ki, kaygan zeminlerde patinaj yapıyor ve üstüne üstlük bunu da bir marifet sanıyoruz! Ruhunu çalıyorlar bu milletin! Tarih yazdırtan ve tarih yaptırtan ruhunu, imanını ve İslâm'ını çalıyorlar! Üstelik de bu işi, iliklerimize kadar yaşadığımız o yıkıcı ve yokedici "frengilerden", "cüzzamlardan" ve "kanserlerden" ötürü hayat damarları kuruyan ve hayat emareleri yok olmaya ramak kalan "bizim gibi" "tersi dönmüş ahmaklar"a, yani bize yaptırıyorlar! İngiliz Avam Kamarası'nda Gladstone'un yaptığı "Beyler! Türkleri meydanlarda değil, evlerinde, kalplerinden vurarak yenebiliriz ancak! Bu Kur'ân'ı ellerinden almadığımız, bu İslâm'ı hayatlarından uzaklaştırmadığımız sürece bu Türkleri yenemeyiz!" şeklindeki o tarihî konuşmayı ve uyarıyı ne çabuk unuttuk böyle! Vahiyden aldığımız ilhamla yeşerttiğimiz fikir, sanat, ilim, kültür ve siyaset dünyamızın, engin ve çileli tecrübemizin muhkemleştirdiği, bize sarsılmaz bir iman ve asil bir şahsiyet armağan ettiği, tüm insanlığa, varlıklara ve eşyâya ruh aşılayan o kudsî varlık nedenimiz uğruna ölümü gözümüzü kırpmadan göze alarak çıktığımız gazâ meydanlarında başa çıkamadıklarını bilfiil gördükleri bu milleti, ruhumuzu delik deşik etmek için şırınga ettikleri "frengilerle", "cüzzamlarla" ve "kanserlerle" içerden çökertmeye, bizi ruh kökümüzden kopararak, ruhsuzlaştırarak ve aptallaştırarak yere sermeye çalışıyorlar! Televizyonlarda duyduklarıma, gazetelerde okuduklarıma inanmakta güçlük çekiyorum: Sertab Erener, Avrupa'yı fethetmiş, Türkleri Avrupa Birliği'nin eşiğine getirip dayamış! Hey gidi cihan fatihi koca Fatih Sultan! Hey gidi ruh mimarımız ve gönül fatihimiz Necip Fazıl! Fethin nasıl fesih'le ve tefessühle yer değiştirdiğini, görüyorsunuz değil mi? Kalkıp mezarınızdan, "durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak" diye haykırmanızın zamanı gelmedi mi artık? "Tersi dönmüş ahmaklar", Türkiye'nin kültürel olarak intihar ettiğinin resmi olan, "kültürel bedeni"ni, kimliğini, kişiliğini tüm dünyanın gözünün önünde aşağılamasından başka hiçbir anlam ifade etmeyen "frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" pespaye bir şovdan ve şarkıdan ötürü, müzikle hiçbir alakası ve müzik dünyasında hiç bir kıymet-i harbiyesi olmayan; eşcinsel, sapkın postmodern ve neo-pagan Bremen mızıkacılarının resm-i geçit yaptıkları; müzik değil, Brecht'in deyişiyle bir "mizuk" yarışmasında bahşedilen ve gerçekte Türklerin yokedilişi oyununun son perdesi demek olan o ahmaklaşmakta birincilik ödülünü, Türklerin Avrupa'yı fethi olarak ayakta alkışladılar! Heyhat ki, ne heyhat! Artık şundan kesinkes emin olabiliriz ki, bu, sadece bir başlangıç! Bu şovların, bu milleti içerden çökertme, bu toplumun ruh kökünü kurutma numaralarının arkası gelecek! Siyasette de, düşünce hayatında da, sanat hayatında da, kültür hayatında da bu "frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" yok oluşların, kaygan zeminlerde ekstazi haplarıyla kendinden geçilerek yapılan bu intihar şovlarının, numaralarının ve saldırılarının ardı arkası kesilmeyecek! Türkiye, yamyamlaşmakta, tersi dönmüş ahmaklıkta dünyaya ne denli iflah olmaz bir örnek, ne denli pergelini şaşırmış ve şaşkın bir ördek ve ne denli keyifle mideye indirilecek bir hindi olduğunu kanıtlayacak ve tüm dünyaya model olacak! "Frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" bir model! Ne model ama! Türklerin yaşadıkları ve ilerde daha berbat şekillerde yaşayacakları sarsıntılara bakınca Çinliler bile sars hastalığından şikayet etmekten vazgeçecek ve hallerine şükredecek! Bu ne aymazlık, bu ne "frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" hâl böyle! Evet, bu ne yaman çelişki arkadaş! Biz kimiz, Fatih'in torunları olmak kim? Fatih neyi, niçin fethetmişti, sahi? İki yüzyıldır yaşadığımız şokların, depremlerin, kaosların, katastrofların, şaşkınlıkların, pergelini şaşırmışlık hâllerinin son halkası olan bu son tersi dönmüş ahmaklık örneği ve gösterisiyle, Toynbee'nin "Türkler, kendi kimliklerini ve kültürlerini inkâr ederek, kendilerini mahvedecek tehlikeli ve ölümcül bir oyun oynuyorlar" şeklindeki öngörüsünü doğrulamaktan başka bir şey yapmadığımızın farkında mıyız acaba? Bu showgirl'ün yenilgi psikolojisiyle malûl olduğumuzun göstergesi olan şarklılığımızın, şark kurnazlığımızın kaçınılmaz sonucu olarak Frengistan'da gerçekleştirdiği o şarklı, şarkılı, "frengili", "cüzzamlı" ve "kanserli" kıvrak numaralarını, ölüm/cül danslarını Türklerin Avrupa'yı fethi olarak sunmak, fethin 550. yılında fethe de, fethin ruhuna da, bu millete de, İslâm medeniyetinin tarihten silinmek üzere olduğu bir zaman diliminde müthiş bir öz-güven, imân ve cesaretle bu gönül medeniyetini Osmanlı ülkesinde dirilterek Türklere / Müslümanlara Avrupa'nın kapılarını açan Fatih'e de hakarettir. Öyleyse, o can alıcı soruyu sormanın tam zamanı: Fetih "kim", fatih "ne"? Pazartesi günkü yazıda, İslâm medeniyetini Osmanlı ülkesinde yeniden dirilten cihan fatihi Sultan Fatih'le, bize ruh kökümüzü hatırlatan, gönüllerimizin ve zihinlerimizin fatihi Necip Fazıl'ın fetihlerinden yola çıkarak bu sorunun cevabını araştırmaya çalışacağım...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |