AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Alan araştırmalarında patlama oldu

AK Parti iktidara geldiğinden bu yana tesettürlü kadınlar/öğrenciler üzerine yapılan alan araştırmalarında bir patlama oldu. En son böyle bir patlamaya Refah Partisi iktidarında şahit olmuştuk. Bu bakımdan alan araştırmalarının, tanımlayarak rol verme konusunda ne kadar başarılı olduklarını 95'ten bu yana gözlemlemek mümkün.

Yerlisi yabancısı herkes "tesettürlü kadınlar neden tesettürlüdür?"ü kendine dert edinmiş, inceden inceye şifa peşinde koşuyor.

İmam-hatiplerin önünde kan gövdeyi götürürken, analar kızlar tutuklanırken hiçbir haber değeri taşımayan "türban" şimdi adeti çok satan gazetelerin logosu hükmünde birinci sayfadan hiç düşmüyor. Gah türbanın protokole yakışıp yakışmazlığı, gah türban yerine kalpak takılsa rejim probleminin çözülüvereceğini ima eden çok köşeli, çok sivri öneriler birbiri ardı sıra kamuoyunun beğenilerine sunuluyor.

Yabancı araştırmacılar -ki bunlar arasında Fransızlar başı çekiyor- konularına vakıf oldukları halde araştırmanın bağlamı hakkında ser verip sır vermemeyi tercih ediyorlar. Benden röportaj talep eden yabancı araştırmacıların hiçbirinden bu araştırmayı neden yaptıklarına dair doyurucu bir bilgi alamadım.

Bir taraftan alan araştırmaları sürerken diğer taraftan yeni talep kitlesi oluşturmak niyetiyle "a başörtülüler de kadın!", "aaa, hem de gençler de genç gibi" türünden, bir marslıdan ödünç alınmış hükümlerle, yazı kotarandan geçilmiyor.

Başörtülülerin kadın olabilmesi için öncelikli olarak yazıyı/yazı dizisini kaleme alan kişinin bildiği markaları, onayladığı mekanları tercih etmiş olması gerekiyor. Kamusal alanın yeni paylaşım paydası, "ortak estetik/ortak tüketim birimleri" üzerinden gerçekleşiyor ve marka cemaati her türlü cemaat anlayışı yerine bina edilmeye çalışılıyor.

Gençlerle ilgili olan yaklaşımlar ise tam bir facia. Bir muhabir hanım "uzun çalışmalar sonucu elde ettiği verileri göndererek" değerlendirmede bulunmamı istiyor. "Türbanlı gençler de Teoman ve Haluk Levent dinliyor ve hamburger yiyiyorlar."

Evet hamburger yiyorlar. (Hamburger yemenin felsefi-ekonomik bir duruş olarak ne anlama geldiği konusunda hiçbir tartışma yok ki gündemlerinde.)

Bar sandalyesi kılıklı, tüneme vaziyetinde durulan sandalyelere oturuyorlar. Çünkü oturmanın estetiği ve ontolojik duruş olarak nelere işaret ettiğine dair hiçbir şey duymadı ki yeni nesil. Hoş eskiler duymuş muydu? Evlerinize koltuk almayın diye direten, evlerinde koltuk takımı olan evleri putperest olarak yaftalamakta pek aceleci davranan, hidayet romanları devrinin, sözüm ona takva ölçüsü; evinde koltuk olanlar/evinde koltuk olmayanlardı. N'oldu kanepeye indirgenmiş takva ölçüsüne? Her mahallenin kendi kanepecisini çıkardığı bir tüketim sürecine çıktı bütün yollar.

Oturma ve düşünme biçimi üzerine yazılmış kaç yazı hatırlıyorsunuz?

Sokaklarda dondurma yalayarak dolaşmak. Direksiyon başında, ya da yürürken çiklet çiğnemek... Bütün bunları başı örtülü/çarşaflı kadınlar da yapıyor evet. Yapmasalar iyi! Ama yapıyorlar. Benim anlamadığım şu: Bütün bunları dindar/muhafazakar kesimin görmesi gerekirken neden görmediği? Tek dertlerinin başörtüsüyle her yere gidilmesi/girilmesi olduğu için mi? Bu durumda "Cak cak sakız çiğneyen başörtülü kadınları" yazmak/ayıplamak Radikal yazarı Türker Alkan'a kalıyor tabihi. Alkan'ı anlıyorum. Anlayamadığım bu taraftakiler.

Alan araştırmalarından çıkan sonuç: "türban" takan kadınlar alt gelir seviyesinden, çoğunlukla aile ya da koca baskısıyla örtünmüş kadınlardan oluşuyor. Türban sorununu çözmek için (çözüm daha az kadının başını örtmesi şeklinde belirlenmiş durumda) iki yol var. Ekonomik gelir düzeyinin yükselmesi ve kadın özgürlüğüne vurgunun yapılması.

Basiretli hükümetlerin ekonomiyi ne kadar düzeltip düzeltemeyeceği "tehdit" paranoyalarından geçit bulunabilmesiyle alakalı. Ama kadının özgürleşmesi konusunda İslami kesimin aydınları ellerinden gelenin fazlasını yapmak konusunda pek gayretli. Bu gayretin boyutlarını anlamak için bazı vaizlerimizin kadınlar konusunda yapmış oldukları açıklamaları 80'lerden bu güne gözden geçirmek faydalı olacaktır. Dün kadınların çarşıda pazarda alışveriş yapmasını kadın sesinin namahremliği noktasında yasaklamaya kalkanlar bugün "hadi kadınlar dışarı" çağrısını yapıyor. Dün modernist islamcılara karşı duranlar, akmakta olan nehrin debisinden etkilenerek apar topar nehre atılıyor. Netice kadınlar özgürleştikçe başını örtme oranı azalacağını öngören alan araştırmacılarına en yoğun destek vaizlerden gelecektir. "Dindar erkekler" özgürlük üzerine bu kadar yoğun vurgu yaparken çarşaflı kadınlar "Ben çarşafımla özgürüm" söylemiyle dolaşırken, kazanan(!) özgürlük olacak.

Geriye özgür olmayı değil de yaratıcısına kul olmayı en üst sırada tutanların tesettürü kalacak ki, hiç fena değil. Önümüzdeki on yıl içinde "manken/dansöz her kadına birkaç dakikalığına başını örttürmeyi İslam'a hizmet sayan "modacıların" gayretiyle, "türban" ayakkabı ökçesi gibi algılanan bir unsura dönüşecek.


30 Mayıs 2003
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED