|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İçinde bulunduğumuz dönem bu sütunda sıkça belirttiğimiz gibi toplumsal, siyasal ve uluslararası bir çok kırılmaya aday. Nitekim Türkiye'nin savaş karşısındaki stratejisine kilitlenen siyasi tartışmalar daha şimdiden içinde savaş koşullarının da tahrik ettiği birçok başka altüst oluşu barındıyor. Türkiye'nin dünden kalma “kültürel-siyasi-toplumsal-ekonomik nitelikli ciddi sorunları”, örneğin AKP'yi iktidar yapan toplumsal çevre-toplumsal merkez gerilimi, her on yılda bir ciddi sarsıntılara yol açan çözümsüz kamu borcu sarmalı yeni biçimler üretiyor. Yeni sorunlarla iç içe girmeye ve zaman zaman farklı biçimlerle yeniden siyasileşmeye başlıyor. Daha doğrusu savaşla birlikte Türk-ABD ilişkilerinin oturduğu yörüngenin özellikle ekonomi merkezli bir “bağımsızlık ya da kendi kendine yeterlik arayışı temas”ını siyasileştirmesi, İslamcı, milliyetçi, solcu, liberal eğilimlerin yaşadığı yeni dalgalanma gibi yeni unsurlar eski sorunları, eski sorunların taraflarını kuşatıyor… Bunlardan en belirgini, içinde türlü ideolojik, tepkisel ve sınıfsal unsurları barındıran, başka bir deyişle eski sorunlarla yeni sorunların etkileşimine “şemsiye” görevi yapan, bu çerçevede Türkiye'deki gücü, anlamı, derinliği, niteliğiyle tartışmaya açılan “piyasa” kavramı Meselenin analizine, Osman Ulagay'ın Milliyet Gazetesi'nde Pazar günkü kaleme aldığı toparlayıcı, aynı zamanda bir kesimin bakış açısını dile getiren yazıyla başlayalım. Ulagay, ekonomik istikrar özlemiyle, devleti küçültme ve enflasyonu düşürme vaatleriyle harcanan son 25 yılı, ulaşılamayan hedefleri, umut bağlanan liderleri, düş kırıklıklarını, o gün bu gün tırmanan işsizliği, artan gelir eşitsizliğini, korkutucu borç yükünü hatırlatarak şöyle diyor: “Bugün birçok kimse Türkiye ekonomisinin IMF'nin desteklediği istikrar programlarıyla hızlı büyümeyi yakalayacağına, işsizliğin önleneceğine, geniş kesimin ekonomik durumunun düzeleceğine inanmıyor. Yeni borç bularak eski borçları ödemenin çıkar yol olmadığını düşünenler hiç de az değil…” Ulugay'a göre piyasa kavramına gösterilen tepkiler bu ruh haliyle ilgili ve bu son derece önemli… Bu tespit doğru… Ancak unutmamak gerekir ki, bu ruh halini aktif hale getiren savaş koşulları oldu. Savaş koşullarının yarattığı “katarsis” sonucu mesele piyasa tartışmasını aştı. Nasıl? Bir kere bu koşullar ekonomik aşırı bir bağımlılığın altını tekrar çizdi. Türkiye'nin savaş dışı kalması ya da ABD'ye biat etmemesi durumunda karşısına çıkması muhtemel ekonomik faturadan duyulan rahatsızlık, bağımlılığın ve bu koşullarda çözümsüzlüğün iyice hissedilmesine yol açtı. Diğer taraftan Türkiye'de piyasaların ne denli sığ ve spekülatif olduğu açıkça farkedilmeye başladı. Piyasanın ülke sorunlarına ve toplum çıkarlarına ne denli uzak kaldığı, salt spekülatif kâr amacıyla hareket etmesi gibi oturmamışlıklar sokaktaki insana bile maloldu. Ve Türkiye piyasanın gereklililiği kadar piyasanın niteliğini de tartışmaya belki de ilk kez başladı. Bu ruh hali tartışma ötesinde yeni arayışlara zemin hazırladı. Başta hükümet olmak üzere, istikrar programına ek olarak, devlet regülasyonlarının daha önde olduğu, dayanışma merkezli, ülke kaynaklarının yeniden seferberliği üzerine bir ekonomik politika arayışı çeşitli çevreler tarafından sık sık gündeme getirildi, getiriliyor. Kimileri bunu piyasa dayalı ekonomik mantığa karşı çıkan, devletçi bir ekonomi eğilimi olarak tanımlıyor. Bu, pek doğru değildir… Yeni ekonomik dengelerin oluşma aşamasında bu tür arayışları doğal karşılamak, hatta katkıda bulunmak gerekir. Bu nokta önemli olan bu arayışlardan çok bu arayışların içereceği ve izleyeceği yoldur. Bu yolun yaratacağı yeni tartışmalar ya da bu yolun meşrulaştıracağı ve azdıracağı bildik çatışmalardır. Bu çerçevede daha şimdiden bürokraside yaptığı değişikliklerle mevcut alışkanlıkları kıran, sanayi kesiminin bildiği bürokratlara işten el çektiren, farklı kaynak, kaynak transferi kullanma ya da imkan kullandırma sinyalleri veren, büyük sermaye ile KOBİ'ler arasındaki fay hattında hareket edeceğini gösteren hükümet politikalarının Türkiye'deki güç dengeleri üzerinde, sınıfsal nitelikli bir dizi etkide bulunacağını, merkez-çevre çatışmasına yeni bir ivme kazandıracağını da görmek gerekir. Belki de Türkiye'nin iç dengeleri açısından sorunun, konjonktürün en önemli yönlerinden biri budur… Konuyu yarın bu yönüyle ele alacağız…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |