|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2001 yılı içinde bugün Hava Kuvvetleri Komutanı olan Org. Cumhur Asparuk, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri unvanıyla Avrupa'da, farklı eğilimdeki Türk sivil toplum örgütleriyle temasa geçmiş onları "Türk Konseyleri" adı altında bir araya getirerek milli meselelerde müşterek tavırlar sergilemeye çağırmıştı. Bunlar arasında Milli Görüş de vardı, Atatürkçü Düşünce Dernekleri de, Alevi Federasyonu da... Bu bir ilkti. Devlet açısından da, kendi tabularının zorlanmasıydı. Biz o gün bunu "akıllıca" bir davranış olarak değerlendirdik. Ankara'nın yurt dışında Türkler tarafından açılmış ve büyük alaka gören okulları, ilgili ülkere "köktendinci oluşumlar" olarak jurnal ettiği dönemler olmuştu. Avrupa'da devlet çizgisi ile sivil çizgi, Türk toplumunu neredeyse göbekten bölmüştü. Bunun sonucu, Avrupa ülkeleri Türkiye aleyhtarı yığınla gösteriye sahne olurken, milli tavra sahip çıkacak kitle bulunamamasıydı. Çünkü "diri" toplulukları devlet dışlamıştı, bir kesimin ise, sokağa çıkacak mecali ya da heyecanı yoktu. Org. Asparuk'un girişimi, hiç şüphesiz "devlet"in bilgisi dahilinde, bu süreçte bir dönüşüm gerçekleştirmekti. Şimdi Dışişleri Bakanlığı'nın yayınladığı bir genelge çerçevesinde "Milli Görüş ve Türk Okulları" tartışması yaşanıyor. "Ak Parti bir zamanlar devletin terör örgütü olarak baktığı Milli Görüş'ü meşrulaştırıyor, üstelik devlet protokolüne sokuyor. Fethullahçı okulları devlet şemsiyesi altına alıyor." Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de "Evet, aynen öyle yapıyoruz" diyor ve bu işlemi savunuyor. İlave ediyor, "Bu tavrımız sol dernekler için de Aleviler için de geçerli." "Devlet aklı" diye bir şey varsa, olacaksa bizce bu olmalı. Destek olmuyorsan bile hiç olmazsa gölge etme. Suç işliyorsa takip et, yargıla, yargılat... Ama peşin "düşman" ilan etme. "Devlet kontrolünde değil misin, öyleyse hasımsın!" Bunda akıl var mı? Kendi insanından düşman üretmekte akıl var mı? Ve Türkiye, yıllarca bunu yapmadı mı? Herkesten korkan, herkese ilke olarak şüphe ile yaklaşan bir devlet mantığı, sonunda tüm topluma karşı paranoid bir tavra yöneliyor. Avrupa Milli Görüş Teşkilatı dev bir yapı, evet. Batı Avrupa'da 550 cami derneği, 2 bin 100 şube, 85 bin kayıtlı üye ve yüzbinlerce sempatizana sahip. Ne yapmalı bu yapıyı? Necmeddin Erbakan kurdurdu diye, bu insanlar onu seviyor diye "Türkiye karşıtı" bir konuma mı itmeli? Neden? Neden Necmeddin Erbakan'dan korkmalı? Şunu söylemek mümkün ki, Necmeddin Erbakan'ın düşünce çizgisi ne olursa olsun, ya da resmi devlet çizgisi ile ne kadar farklı bulunursa bulunsun, sonuç itibariyle Türkiye eksenli, öncelikle Türkiye'nin yükselmesini esas alan bir niteliktedir. Necmeddin Erbakan'ın "ümmet"le ilgisinin özünde de Türkiye zemini vardır. Türkiye'nin güçlü olmadığı bir İslam dünyasını düşündüğünü düşünemezsiniz. Milli Görüş oluşumu da, bir anlamda, içinde Türkiye damarının da bulunduğu kendi kimliğini koruma amacı taşıyan ve eninde sonunda gücünü Türkiye'ye akıtacak olan, yurt dışında bulunmaz bir lobi gücü mahiyetinde bir oluşum iken, onu dışlamanın bir mantığı olabilir mi? Ya Türk okulları? Fethullah Hocaefendi'nin yönlendirdiği eğitim atılımına da kuşku ile baktı Ankara... "Çete başı" idi o, okulları, gazetesi, tv'si ve ışık evleri ile... Çıldırmış olmak lazım, diyorsunuz ama gerçek bu. "Okul açın, Türkiye'nin insan açığı var, eğitim açığı var" diyorsunuz çete oluyorsunuz. "Dersane açın, varınızı yoğunuzu eğitime yatırın" diyorsunuz, yarın devleti ele geçirecek oluyorsunuz. Sonra dünyaya yöneliyorsunuz, "Yeni bir dünya gerçeği var, küreselleşme olgusu var, Türkiye olarak var olmak için dünyada da olmalısınız, onun için tüm dünyada okullar açalım, Türkiye sevgisini ülke ülke taşıyalım" diyorsunuz, garip ama gerçek, gene sizin ülkenizin başkentinde, "Türkiye'ye doymayıp dünyanın fethine yönelmiş cengaverler" olarak değerlendiriliyorsunuz. Saint Petersburg'daki çocuklara İstiklal Marşı okutmanız da yetmiyor, Nijerya'da "Sarı Gelin" türküsü okutmanız da... Hatta "Atatürk köşesi" açmak bile Ankara'da kimilerinin kuşkularını yenmeye yeterli olmuyor. Bu, devlet aklı mı? Söyler misiniz? Bu okulları "köktendinci girişimler" olarak suçlamak Türkiye'ye ne kazandırır, söyler misiniz? Kazakistan'da Türkiye sevgisiyle büyüyen bir çocuk Türkiye'nin hangi çıkarını zedeler, söyler misiniz? Hayır, bu korkunun esiri olmaktı ve Türkiye'nin kendi ayağına kurşun sıkmasıydı. Kendi kendisiyle savaşmasıydı. Şu anda benimsenen tavırla makule geliyor Türkiye... Bunu ne "Ak Parti İslamcılar'ın önünü açıyor" diyerek, küçük hesapları kışkırtmak için vesile olarak kullanmak insaflı olur, ne de buradan Ak Parti ile Erbakan arasında kıskançlık duyguları oluşturmak için tırnak kaşıma malzemesi haline getirmek... Türkiye bir yanlışını düzeltiyor. Yıllardır Avrupa'ya gider gelirim, buradaki insanlarımızla birlikte olurum. İnsan cami tercihi yapmakta zorlanır bu dünyada... Çünkü Diyanet Camii, Milli Görüş Camii, Süleyman Efendi Talebelerinin Camii diye bölünmeler oluşmuş ve aynı inancın, aynı vatanın insanları birbirine yabancılaştırılmışlardır. Ve bunda, maalesef "devlet tarafgirliği"nin etkisi büyüktür. Önceki hafta Avrupa'daydım. Hollanda'nın Druten şehrinde bir okuyucum "Milli Görüş mü Ak Parti mi?" diye sordu. Gittiğim pekçok yerde "Milli Görüş'ün şu andaki duruşu" üzerine değerlendirmeler yapılıyordu. Şu anda Ak Parti sanırım bir klik girişimine değil, bir devlet tavrı oluşturmaya yöneliyor. Yani son girişimin amacı, iktidar imkanını kullanarak bir mirasa konmak, dolayısıyla yeni bir bölünmenin yolunu açmak değil, -ya da böyle olmamalı- devletin içerde dışarda tüm insanlarıyla daha sağlıklı bir iklimde bulunma zemini inşa etmek olmalı. Bu iyi bir şeydir. Sağlıklı bir devlet aklıdır. Paranoyaya gerek yok. Devletin insanıyla barıştığı ve en kırılmış insanının duygularını yeniden yakalamaya çalışabildiği takdirde iyi bir devlet olacağını unutmamak lazım.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |