|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
YEMİN ETTİRMENİN HAYSİYET KIRICILIĞI
Gazetelerin yazdığına göre, AKP Hükümeti bir karar almıştır; Memurlar ilk defa işe başlarken namusları üzerine yemin edeceklermiş ve böylece yolsuzlukların önü alınacakmış. Bir insana yemin ettirerek yolsuzlukları önlemeye çalışmak, insanlık onurunu kırıcı bir davranıştır. Orta Asya'dan gelen Türkistanlılar "Türkistan'da en ayıp şey, bir kimseye yemin teklif etmektir" derlerdi. Orada, birisine yemin teklif eden kişinin adeta aforoz edildiğini, hele bir kimsenin, haklı dahi olsa yemin etmesi halinde bunun bir nevi medeni ölüm sayıldığını söylerlerdi. Annelerimizin, bize telkin ettiği en önemli şey, yalan söylemenin ne kadar kötü olduğudur. Çocukluğumuzdan beri buna uymaya azami dikkat göstermişizdir. Anadolu'da yalan söylemenin veya birisine "yalan söylüyorsun" ithamında bulunmanın ne kadar ayıp sayıldığını eski kuşaklar iyi bilirler. Hatta, birisinin yalan söylediği görülse dahi, ona sen yalan söylüyorsun yerine; "Bey, yanlışın var" derlerdi. AMERİKA'DA YALAN SÖYLEMEK
Amerika'da üç büyük suç vardır: Yalan söylemek, vergi kaçırmak ve karşılıksız çek yazmak… İşte Amerika'yı Amerika yapan da bu prensiplerdir. Amerikan filmlerinde haydutlar görürüz. Adam öldürmekten, banka soymaktan çekinmeyen bu adamlar, yakalanıp hakim önüne çıkarılmaktan çok korkarlar. Çünkü, mahkemede yalan söyleyecek olmaktan çekinirler. Amerika'ya giderken sizden bir taahhütname alırlar. Bu belge ile, "hırsızlık yapmayacağım, suç işlemeyeceğim, v.s." gibi konularda taahhütte bulunulur. Eğer orada bir suç işlerseniz, mesela hırsızlık yaparsanız sizi bu suçtan dolayı değil, taahhüdünüzü yani sözünüzü tutmadığınız için mahkum ederler. Yalan söylememek, atalarımızın bize bıraktığı en kıymetli miras idi. İslam dini de bunu emretmektedir. Ne yazık ki, biz bu mirasa sahip çıkamadık ve şimdi bu konuda başka ülkelerden misâl veriyoruz. CEZA KANUNUMUZ
Ceza Kanunumuz'da yalan söylemek suçu vardır, ama bu suç öyle kötü tarif edilmiştir ki, bundan dolayı kimsenin mahkum olması mümkün değildir. Mahkemelerimizin önü sahte bilirkişiler, profesyonel yalancı şahitlerle doludur. Hakimler bunu bildikleri halde, onların ifadelerine göre karar vermek zorundadırlar. Hatta bazı muzip hakimler, bu ücretli yalancı şahitleri çağırırken. "Haydi başla bakalım, ne gibi yalanlar söyleyeceksin." diyecek kadar bunun farkındadırlar. Avukatlık hayatımızda böyle bir çok olaya şahit olmuşuzdur. Stajımızı yaparken bir keşfe gitmiştik. Davacı, bir tarlayı yirmi yıldır arasız ve nizasız tasarruf ettiğini söylüyor ve buranın kendi adına tescil edilmesini istiyordu. Gittiğimiz arazi bir orman yeriydi ve belli ki, davacı tarafından yakılmıştı ve neredeyse hâlâ dumanları tütüyordu. Hakim davacının şahidine namusu üzerine yemin ettirdi. Şahit bu arazinin yirmi seneden beri davacı tarafından ekilip biçildiğini söylüyordu. O sırada bizimle birlikte staj yapan bir arkadaşımız, yanına gitti. "Hemşerim, yalan söylüyorsan avradın boş düşsün mü? " diye sordu. Şahit bu suale adeta isyan etti: -Bey… bey, bu işe avradı karıştırma… Hakim arkadaşımızın yapabileceği bir şey yoktu. Dinlenen şahitlerin ifadelerine göre, arazinin davacı adına tesciline karar verdi. HER BEYANA YALAN GÖZÜYLE BAKMAK
Biz yalan söylemeye alıştığımız gibi, çoğu zaman başkalarının beyanına da inanmayız. Bu sebeptendir ki, her gittiğimiz yerde tasdikli nüfus tezkeresi örneği, ikâmetgâh ilmühaberi, savcılıktan iyi hâl kağıdı istenir. Rahmetli Turgut Özal seçim zamanlarında televizyonda konuşurken, her defasında kendisinden Anavatan Partisi'nin Genel Başkanı olduğuna dair belge istenmesinden yakınıyordu. Fakat bu şikâyeti ortadan kaldıracak kanuni düzenlemeleri yapamadı. Tapuda bir gayrimenkûl satılıyordu. Bu gayrimenkûlun üzerinde İş Bankası'nın ipoteği vardı ve mal sahibi bu ipoteğin fekki için alacaklı İş Bankası'ndan yazı almıştı. Tapu memuru, mal sahibi, İş Bankası'nın faaliyette bulunduğuna dair ticaret odasından belge getirinceye kadar ferağ muamelesini yapmadı. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden sonra, Milli Güvenlik Konseyi bütün tabanca ruhsatlarını iptal etmişti. Bir süre sonra bu ruhsatların tekrar verilmesine müsaade edildi. Fakat bunun için evvelce yapılmış işlemlerin yenilenmesi gerekiyordu. Ben bu evrakları tamamlamak için gerekli iyi hâl kağıdı almaya Ankara'da Çankaya polis karakoluna gittim. Karakolun merdivenlerinden dinlene dinlene güçlükle tırmanan iki yaşlı beye rastladım. Onlara kim olduklarını ve ne için geldiklerini sordum. Her iki zat da emekli generaldi. Tabanca ruhsatlarını yenilemek için gerekli evrakları hazırlamaya çalışıyorlardı. Yani devletin yıllarca hizmet vermiş generalleri, gidip bir polisten, iyi ve temiz insan olduklarına dair belge alacaklardı. Bir kimsenin yalan söylemesi ne kadar ayıpsa, her vatandaşa da yalancı gözüyle bakıp, sözlerinin doğruluğunu ispat için belge istenmesi de o kadar ayıptır. Bir devletin kendi generalinin iyi hâlini, bir polisin belgelemesini istemesi, onun devletliğine yakışmaz. YENİ BİR KANUN
AKP iktidarı, suiistimalleri önlemek istiyorsa, memurun veya vatandaşın beyanlarını doğru kabul etmelidir. Bu beyanlar doğru çıkmazsa, o zaman ağır cezalar verilmelidir. Devlet kendi vatandaşına inanmazsa, o doğru da söylese, doğru olmanın, dürüst olmanın hazzını duyamaz. Bir din adamımız yalan hakkında şöyle söylemektedir; "Allah yalan söyleyenleri anında cezalandırır. Çünkü ona, dürüst olmanın, güvenilir olmanın verdiği hazzı, iç huzuru tattırmaz. Bu ise, bahşettiği nimetlerden onun mahrum bırakılması demektir." Ülkemizde birilerinden bahsederken "evet amma namusludur" gibi referans veririz. Şayet bir ülkede, dürüstlük ve namusluluk bir istisna, bir meziyet haline gelmiş ise, vay o ülkenin haline… Bu konuda yapılacak tek şey vardır; Öncelikle vatandaşın beyanlarını doğru kabul etmek, taahhütlerine inanmak. Şayet, beyanlar yanlışsa ve bundan dolayı başkaları zarara uğruyorsa, bu kişilere şiddetli cezalar verilmelidir. Bilerek yalan beyan, başlı başına bir suç olmalı, bu beyandan dolayı topluma veya başkalarına zarar kastı varsa, cezalar daha da artırılmalıdır. Bir insanın yalan söylemesi ne kadar haysiyet kırıcıysa, doğru söyleyene inanmamak ta o kadar haysiyet kırıcıdır. Devletimiz yemin ettirmekten evvel vatandaşlarının alnına yapıştırdığı yalancı etiketini kaldırmalı ve onları dürüst olmanın, doğru söylemiş olmanın hazzından mahrum etmemelidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |