|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önce Kuzey Irak, arkasından Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin dış politikası iflas etti. Daha doğrusu iflas eden Türkiye'nin politikasızlığı oldu. Bu durumu artık daha fazla ağız ve kalem ifade etmeye başladı. Önemli olan bu ağız ve kalemlerin savundukları fikirlerin arkasında durmaya devam etmeleri... Güneş balçıkla sıvanmıyor. Elbette gerçekleri görenlerin sayısında artış olacaktı. Gerçi her iki meselede de ne olacağı çok önceden belliydi. Türkiye'nin yanlışlarda ısrar ederek, gerçeklere gözlerini kapatarak bir yere varması ve sorunlarını çözebilmesi mümkün değildi. Nitekim mümkün olmadı. Böyle giderse olmayacak da... Kuzey Irak gerçeğini sadece güvenlik açısından değerlendirmek, Kıbrıs'ta fetihçi bir zihniyetle hiçbir çözüme yanaşmamak sökmedi. "Kuzey Irak'a giremezsin" dediler. Türkiye Kuzey Irak'a giremedi. Bundan sonra da girmesi zor görünüyor. Girse bile orada fazla bir şey yapması mümkün değil. Şartlar tamamen değişti. Değişen şartları görmezden gelip aynı şeyleri soğuk savaş üslubunda devam ettirmenin bir anlamı kalmadı. "Kıbrıs'taki fiili durumu Avrupa Birliği'ne rağmen devam ettiremezsin" dediler. Türkiye buna rağmen çözüme karşı direndi. Ülkeyi yöneten odaklar, Kıbrıs meselesinde çözüme yanaşırlarsa ellerindeki iktidar erkini kaybetmekten korktular. Hala da korkuyorlar ve her türlü anlaşma ihtimaline sırt çeviriyorlar. Bunun için de, nasıl korkup, çözümünden kaçtıkları her mesele için 'Sözde' yakıştırması yapıyorlarsa Kıbrıs için de 'Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti' dediler. Ama sonunda o 'Sözde' cumhuriyeti tanımak zorunda kaldılar. Dışişleri Bakanı Gül'ün, AB'nin yeni üyeleri için yapılan törene katılmayıp daha sonraki aile fotografında yer alması kurnazlığı hiçbir şeyi değiştirmedi. Türkiye 'Sözde' dediği Kıbrıs Cumhuriyeti'ni resmen ve fiilen tanıdı. Bu politikanın mimarlarının da artık söyleyecek sözleri kalmadı. 'Mimarlar'ı dedik de bir olayı anımsadım. Kıbrıs meselesindeki çözümsüzlük politikasının mimarı, sevgili hocam Mümtaz Soysal'ın bir televizyon programında söyledikleriyle ilgili notlarım aklıma geldi.. Programı izlerken nasıl dehşete düştüğümü hatırladım. Fransız Alman ortak TV şirketi ARTE'nin 8 mart tarihli Türkiye ile ilgili programının konuklarından biri de eski dışişleri bakanı ve anayasa profesörü olarak Mümtaz Soysal idi... Hocaya, 'Leyla Zana ve DEP'li milletvekillerinin niçin mahkum oldukları'na ilişkin bir soru soruldu. Verdiği cevap resmen yüzümü kızarttı. Hoca, muhabire, Zana'nın 'ayrılıkçı' renkleri taşıdığı için gözaltına alındığını ve mahkum olduğunu söyledi. Muhabirin bu cevap üzerine muhtemelen gözleri faltaşı gibi açıldı. "Nasıl yani?" demek zorunda kaldı. "Ayrılıkçı renkler ne demek?" Hoca, o yüzünde sık sık gördüğümüz alaycı ve karşısındakini aşağılayıcı tebessümüyle, sözlerini, sürdürdü: "Sarı, yeşil, kırmızı. Bütün milletvekilleri bu renkleri taşıyordu." Gazetecinin, hala bu renklerin ne kusuru olabileceğine ilişkin kuşkusu üzerine hocam devam etti: " Parti.... des Travailleurs...... Kurrrrdes..." (Kürt İşçi Partisi) Böylece o meşum sözcüğü (PKK) telaffuz etmemiş, ama DEP'li milletvekillerinin de suçlarını açıklamış oldu. İşte bu 'Sözde' politikayı oluşturan 'Sözde' mimarlarından birinin durumu... Meselenin neresini düzelteyim. Söylediği herşey yanlış... İhbarcılık, yargısız infaz her şey var... Ama esas itibarıyla bilgisizlik ve derin bir önyargı hakim. İşte bu 'mimar' Denktaş'ın baş akıl hocası... Kıbrıs politikasının çıkmaza girmesinin sorumlularından biri... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ilk fırsatta değiştireceğini söylediği halde yerinde bıraktığı resmi danışman. Kuşkusuz burada Mümtaz Hoca'ya da fazla yüklenmek haksızlık olur. Devletin içinde ve dışında -ama akıl veren-, Mümtaz hoca gibi o kadar çok 'mimar' var ki... "Türkiye hiçbir sorununu çözmesin, herşey eskisi gibi devam etsin, biz de elimizdeki erkleri, gücü bırakmayalım" diyen bürokratlar ve onların akıldaneleri böyle 'mimar'lar varken, Türkiye, 'Sözde' dediği bir çok mesele karşısında zor durumlarda kalmaya mahkumdur. Sakıncalı konuların 'mimar'lardan ziyade o konuları tartışan insanlara ihtiyaçları var. Bu meseleleri dile getirenler, savundukları görüşlerin arkasında durmak zorundadır...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |