|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Günlerdir YÖK'ü çağdaş demokratik standartlara uyduracak üniversiteler yasa taslağını tartışıyoruz. Ancak taslak henüz ortada yok. Zaman zaman ucundan kıyısından bazı bölümleri bir görünüp kayboluveriyor. Taslağın gerçek şekli nedir bilen de yok. Ama "kuru sıkı" atışlar tüm hızıyla devam ediyor. AB'ye uyum paketlerinin ard arda parlamentoya geldiği bir dönemde, hemen herkes Türkiye'deki üniversitelerin hala "Hutu" ve "Tutsi" kabilelerine özgü yöntemlerle eğitim verdiği konusunda hekfikir. Yani YÖK'ün bir kabile mantığı ile ayakta durduğu ve "totemleri"ne dokunduğunuzda kabileyi yönetenlerin her türlü ilkel çılgınlığı yapacakları konusunda kimsenin kuşkusu yok. 21. Yüzyılda demokratik hedefleri yakalamayı en büyük hedef olarak önüne koyan bir Türkiye'de, devletin bazı kurumlarının "totem" ve "tabuları"yla ilelebet ayakta kalması mümkün olmadığına göre, YÖK de değişmek zorundadır. Bu elbette çok zor bir durum. Çünkü yıllardır, totemlerine sığınarak adeta küçük bir "derebeylik" oluşturan YÖK'ün bilimsel ve demokratik bir dünyayı kabullenmesi o kadar kolay değil. Bir kere YÖK denen bu kurum, 12 Eylül'ün "darbe mantığı" ile icad edilip kurumsallaştırılmış bir yapı. Yani genetik kodlarında bilimsel özerklik değil, bireyleri "hizaya sokma" mantığı var. Nitekim yıllardır işleyen bu otoriter geleneğin karnesinde bilimsel başarılardan çok, üniversite hocalarını fişleyip takibe almak ve okul kapılarında "ikna odaları" kurmak gibi ayıplı notlar bulunmaktadır. Şimdi "Hutu-Tutsi" kabile saltanatının yıkılmasından endişeye kapılan YÖK Başkanı Gürüz, "Özgürlük ve özerklik adı altında kılık kıyafet ve İmam-Hatip liselerinin tüm yüksek öğretim programlarına girmesinin önü açılıyor" diye yeri göğü inletiyor. Sanırsınız ki, İmam-Hatipliler bu ülkenin çocukları değil. Gürüz de biliyor ki, İmam-Hatipliler de herkes gibi vergisini ödüyor, seve seve vatani görevini yapıyor ve Cumhuriyet'in değerleriyle bütünleşiyor. Ama onun derdi bu değil... O yıllardır genlerine işlemiş olan ilkel kabile anlayışı ve totemlerinden vazgeçemiyor. Bu yüzden de toplumu Ruanda'daki "Hutu" ve "Tutsi" gibi iki kampa ayırarak, ülke çocuklarının birbirine düşman olmasından "ilkel" bir zevk alıyor. Elbette Türkiye Cumhuriyeti bu kabile mantığına teslim olmayacaktır. Avrupa yolunda önemli adımlar atmakta olan bir Türkiye, çatışmacı anlayıştan beslenen YÖK'ün "kabile saltanatı"ndan eninde sonunda kurtulacaktır. Şimdi önemli olan, hükümetin Türkiye'yi YÖK saltanatından kurtarırken, üniversiteleri bir başka saltanata teslim etmeden özgür ve demokratik bir yasayı hayata geçirmesidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |