AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yeniden başlarken

Yaklaşık on aylık bir ayrılıktan sonra yeniden birlikteyiz. İtiraf etmeliyim ki yazmanın bu denli bağımlılık yapacağını tahmin edemedim. Yeni Şafak okuyucuları ile buluşmanın, düşündüğünü birileriyle paylaşmak isteyenler için son derece keyif verici olduğunu bilmenizi istiyorum.

Bu dönem zarfında hiç yazmadığımı düşünmeyin. Günlük değerlendirmelerimi içeren yazılarım bilgisayarımda kayıtlı. Gerçeğinden hiç farkı yok. Sanki Yeni Şafak okuyucularına sunulucakmış gibi kaleme alındı. Zamanı geldiğinde bu değerlendirmeleri sizlerle paylaşacağımdan kuşkunuz olmasın.

Şimdilik haftada bir gün yazmak imkanına sahibim. Bu sınırlandırma ekonomideki gelişmelerin ve olayların kısırlığından kaynaklanmıyor. Tam aksine zengin ve tahrik edici ekonomik gündem insanın başını döndürüyor. Önümüzdeki aylarda haftalık yazı sayısının iki güne çıkacağını tahmin ediyor ve umuyorum.

Yazılarımda alıştığınız objektiflik ve açıklık korunacaktır. Bunun ne denli zor olduğunun farkındayım. Değerlendirme konusu kişi ve olaylarla ilgili herhangi bir hassasiyetiniz bulunmuyorsa objektifliği sağlamak sorun olarak karşınıza çıkmaz. Ancak bir ya da birden fazla hassasiyet konusu mevcut ise zorlanmamanız mümkün değildir. Objektiflik ve açıklıktan taviz verilemeyeceğine göre ifade ediş tarzımızda yapacağımız değişiklikle bu sorunu aşabileceğimi düşünüyorum. Belki okuyucularımız satır aralarına gizlenmiş ifadeleri daha dikkatli ve seçici bir gözle takip etmek durumunda olacaklardır.

Geçmişte olduğu gibi sadece ekonomik kararlar ve rakamlar, kişilerle ilişkilendirilmeksizin değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Yeni miladımız 3 Kasım 2002 tarihi olacaktır. 3 Kasım'dan sonraki ekonomik göstergelerdeki değişimler ve alınan kararlar muhtemel ekonomik sonuçlarıyla birlikte ele alınacaktır.

GEÇMİŞİN MUHASEBESİ

1998-2002 yılları arasında sizlerle paylaştığım yorumlarımın büyük oranda doğrulanmış olması kişisel olarak beni memnun etmiştir. Özellikle 2000 yılı başında uygulamaya konulan para ve kur politikalarının ne gibi sonuçlara yol açabileceği bütün boyutlarıyla tahmin edilmiştir. Ancak, aynı şeyi ülke ve kamu çıkarları açısından söyleyebilmek mümkün değildir. Türkiye ekonomisi 21 Şubat krizinin olumsuzluklarını halen ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda yaşamaktadır. 21 Şubat krizi bugün dahi uygulanan ekonomik program ve alınan kararların temel belirleyicisi konumundadır.

Bu tesbiti bir eleştiri olarak kabul etmeyin. İç ve dış borç stoklarını, dış destek olmadan döndürülemez miktara ulaşması, bütçe ödeneklerinin %45'lik bölümünün devletin temel fonksiyonlarıyla ilgisi bulunmayan faiz ödemelerine tahsis edilmek zorunda kalınması 21 Şubat krizinin önümüze koyduğu faturalardan sadece bir kaçıdır.

4.5 yılı aşan ekonomi yazarlığında şahit olduğum en tehlikeli durum, toplumu aydınlatmak, siyasi iktidarlara yol göstermek konumu ve mecburiyetinde olan insanların ağır psikolojik baskı altında kalmalarıdır. Sözkonusu baskı her zaman iktidarlar tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak, örtülü ya da açık bir şekilde ortaya konulmayabilir. Düşünür ve yazarlar da farkında olarak veya farkında olmaksızın kişisel yorumlarıyla kendilerini baskı altına alabilmektedirler. Kişisel çıkar amacıyla düşüncelerini yansıtmayanları veya toplumu yönlendirmek amacıyla kalemlerini kiraya verenleri değerlendirmeye dahi değer bulmuyorum.

Bu konuda 4369 sayılı kanun ilginç bir örnektir. Kamuoyu tarafından mali milat olarak bilinen ve AK Parti iktidarı tarafından yürürlükten kaldırılan vergisel düzenlemeleri kastediyorum. Kanun Meclis'te görüşülürken vergicilikte uzman olmayan birçok etkili yazar kanuna karşı çıkmayı vatan hainliği ile eşdeğer tutmuştu. Aynı kişiler, bir yıl dahi dolmadan kanunun ekonomideki tahribatlarını sıralama yarışına girmişlerdir. Eğer bütün bu olanları çifte standart veya çıkar amaçlı yorum olarak tanımlayabilsek belki üzerinde fazla durulmayabilir. Ancak, global ve sistematik hedeflere ulaşabilmek için araç olarak kullanıldığı şeklinde bir şüpheyi taşıyorsanız tartışmalar da bu boyutun her zaman öne çekilmesi kaçınılmazdır.

Bir başka sıcak örnek, 2000 yılındaki şıtaya bağlı kur ve bununla uyumlu para politikası üzerindeki tartışmaların, enflasyonun ve faizlerin düştüğü, ekonomideki hissedilir canlılığın yaşandığı ve istihdam şartlarında önemli iyileşmelerin görüldüğü ekonomik ortamın gölgesinde kalmasıdır. Gerçekten, bazı çevreler tarafından on yıllık olumlu projeksiyonların yapılmasından kısa bir süre sonra 21 Şubat krizinin patlak vermesi traji-komik detay olarak tarihteki yerini almıştır.

Hiç kuşkusuz bu detayların tekrar yaşanmamasının sağlanması hepimiz için bir görevdir. Türkiye ne yazık ki bu detayların tekrarlandığı bir ülkedir. 1997 yılındaki büyük krizden sonra dönemin Rusya Başbakanını "biz artık Ruble'nin aşırı değerlenmesine bir daha fırsat verilmemesi gerektiğine acı bir şekilde öğrendik" şeklindeki itirafı ve kendi ülkesi açısından son derece olumlu tesbiti ülkemiz için de yapılmak durumundadır.

GÜNDEM

Köşemizin bundan sonraki gündemi bir hayli yoğun olacak. Can sıkıntısı çekmeyeceğiniz konusunda garanti dahi verebilirim.

İlk olarak 3 Kasım itibariyle bir belirleme yapmamın ve fotoğraf çekmemiz gerekecektir. Borçlar, cari açık, bütçe kalemlerinin GSMH'ya oranları, büyüme, yatırımlar, istihdam, ithalat ve ihracat, sermaye hareketleri, sıcak para, faiz oranları, vergi ve harcamalar, tarıma aktarılan kaynaklar ve diğer ekonomik gösterge ve değişkenleri 3 Kasım tarihindeki statik tespitleri yapılacak. Dinamik analiz ve yorumlar sonraki datalar ışığı altında gündeme gelecektir.

3 Kasım'dan sonra alınan ve uygulamaya konulan ekonomik kararlar bütün yönleriyle mercek altına alınacaktır. SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yapılan ve bütçeye 3 nokta 2 kattrilyon liraya mal olan yüksek oranlı zam, vergi barışı kanunu, doğrudan gelir desteği çerçevesinde tarım kesimine yapılan aktarmalar, tütün-çay ve buğday üreticisine verilen zamlar, tahsili gecikmiş elektrik borçları için yapılan düzenleme, çiftçilerin ve esnafın kamu bankalarına olan borçlarıyla ilgili yeniden yapılandırma geçmişten gelen stokun eritilmesi için öncelikle köşemize konu olacaktır.

Doğal olarak Merkez Bankası'nın para ve kur politikaları vazgeçilmez ve sürekli gündemimizde yer alacaktır. Özellikle dövizdeki gelişmelerle ilgili değerlendirmeler için sabırsızlandığınızı biliyorum. Bekleyin, hepsini ve sayamadıklarımı birlikte irdeleme imkanımız olacak.


14 Temmuz 2003
Pazartesi
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED