AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
6. Abant: Ortak entelektüel aklın yeni-sömürgeciliğe başkaldırısı ve adil bir düzen arayışı (1)

Türkiye'deki "aydın"ların en temel sorunlarından biri, gettolarına hapsolmuş olmalarıdır. Bu durum, dünyada sadece bize özgü tuhaf bir durumdur. Dünyanın başka ülkelerinde, özellikle de Batı ülkelerinde farklı kesimlere mensup aydınlar, her zaman bir araya gelip, hem kendi ülkelerinin, hem de dünyanın sorunlarını tartışmaktan hiçbir zaman çekinmezler. Ama Türkiye'de farklı kesimlere mensup aydınların bir araya gelebilmeleri bile mucize gibi bir şeydir. Bir araya geldiklerinde ise, aynı sorunlar üzerinde farklılıklarını bastırmaksızın ortak bir konuşma ve tartışma dili geliştirebilmeleri ise handiyse imkânsızdır.

O yüzden ben, Türkiye'nin en temel sorunlarından birinin, belki de birincisinin, "aydın sorunu" olduğunu düşünüyorum. Farklılıkları bastırmaksızın, ortak bir dile, duyarlığa, dinamiklere, anlam haritalarına sahip olmayan, pergellerini sadece Batı'ya çeviren, o yüzden de sürekli olarak deplasmanda oynayan ve kendi kalesine gol atan bir aydın tipinin, ülkemizin ve dünyamızın sorunlarını tam olarak anlayabilmesi de, anlamlandırabilmesi de, bu sorunların hâl yoluna konulması konusunda dişe dokunur, tutarlı ve karşılığı olabilecek bir şeyler söyleyebilmesi de elbette ki zordur. Oysa Batı'da üretilen şeyleri burada kaçınılmaz olarak tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyor olmak bir teslimiyetin ve acziyetin ifadesidir. Sürekli olarak Batılıların ağzına bakmanın bizi ne kadar gülünç duruma düşürdüğünün farkında bile değiliz henüz.

Bu gerçeği, yabancıların çok daha çarpıcı şekillerde gördüklerini özellikle hatırlatmak isterim. Örneğin, Serge Latouche, Dünyanın Batılılaştırılması (Ayrıntı Yayınları) başlıklı kitabının Türkçe baskısına yazdığı önsözde bu yakıcı gerçeği şu sarsıcı gözlemlerle dile getirir: "Türkiye, Kemalist devrimden epey önce, Batılı vaat yarışının cehennem çarkı diye adlandırılabilecek bir anafora girdi. Bu tam anlamıyla hazin bir durumdu; Türkiye Batılılaştıkça, çöküşüne çare bulunamaz oldu ve Batı'yla arasındaki uçurum büsbütün derinleşti." (s. 10).

Latouche, metninin sonraki paragraflarında Türkiye'nin Batılılaşmasının "tam bir fiyasko ile sonuçlandığı için daha da büyük acı verdiğini" belirtir ve şu silkeleyici soruyu sorar: "Türkiye, sonuçta başkası bile olamayacak kadar köklerinden kopmalı mıydı?" Latouche, daha sonra, "tepeden inme hiçbir reform… bir halkın ruhunu değiştiremez" şeklinde zihin-açıcı bir saptama yaptıktan sonra, genelde Türkiye'nin, özelde ise Türk aydınının "ayakta kalmasının tek koşulu olarak" şu yakıcı öneriyi altını çizerek hatırlatır bize: "Kısır bir içe kapanışa başvurmadan, dünyadaki büyük gelişmelere kör kalmadan, kendi kimlik bilinçlerini korumalıdırlar." (s. 11).

Türkiye'nin en temel sorununun, kendi ülkesinin ve içinde yaşadığı dünyanın en temel problemlerini bile anlayamayan, anlamlandıramayan ve kendi kültürel zenginliğinin ve tarihsel derinliğinin sadece ülkemizin ve bölgemizin sorunlarının değil, dünyanın sorunlarının hal yoluna konulmasında da ne denli büyük imkânlar sunduğu gerçeğini kavrayamayan bir aydın tipi varolması gerçeği olduğunu bir yabancı düşünürün metninden yaptığım alıntılar çok güzel gözler önüne seriyor. Elbette ki, başkası bile olamayan ve bu nedenle de gülünç duruma düşen bir aydınlar sınıfının, dünyaya kendisi olarak söyleyebileceği dişe dokunur bir şeyler olamaz.

Latouche'un da büyük bir vukûfiyetle gözler önüne serdiği gibi, Batılılar, dünyaya, kandan, gözyaşından, yeryüzü üzerinde kendi bencil çıkarlarını koruyacak ve pekiştirecek tahakküm biçimleri ve araçları geliştirmekten başka esaslı şeyler armağan edememişlerdir.

Amerika'nın Irak işgaliyle birlikte bu gerçek tüm çıplaklığıyla gün ışığına çıkmıştır. Batı uygarlığının temel kavramlarını ve kurumlarını tek başına üreten ve yeryüzüne ayartıcı ve baştan çıkarıcı yöntemlerle hâkim kılmaya çalışan Amerika'nın istediği yeri işgal etmesi, istediği ülkeyi bombalaması ve dünyaya keyfince çeki düzen vermesi, dünyamızı sonu nereye varacağı belli olmayan bir belirsizlikler ve dolayısıyla yepyeni çatışmaların eşiğine getirip bırakmıştır.

İşte 11-13 Temmuz tarihleri arasında düzenlenen 6. Abant Platformu, bu haksız, hukuksuz ve denetimsiz gidişâta dur demek amacıyla Türkiye'nin farklı kesimlerine mensup aydınları ortak bir platformda buluşturdu. Dün sonuç bildirisi yayımlanan 6. Abant toplantısına ilişkin gözlemlerimi ve toplantıdan izlenimlerimi Çarşamba günkü yazıda ayrıntılı olarak sizlerle paylaşacağım.

Burada, Abant Platformu ile ilgili bir iki gözlemimi aktarmak istiyorum: Türkiye'de farklı kesimlere mensup aydınları ortak bir platformda buluşturan ve hiçbir müdahale olmaksızın birbirleriyle diyalojik bir konuşma içine girdirerek tartıştıran Abant Platformu'nun Türkiye'de türünün tek örneği olduğu gerçeğine dikkat çekerek, benzer platformların artmasının Türkiye'de gettolarına hapsolan aydınların gettolarından çıkmalarının, Türkiye'nin ve dünyanın sorunlarını ortaklaşa masaya yatırıp tartışmalarının kaçınılmaz olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum. "Sol", bugüne kadar Türkiye'nin kültür ve düşünce hayatının şekillendirilmesinde belirleyici rol oynamasına rağmen, böylesi bir platformun oluşması konusunda hemen hiçbir çaba göstermedi. Murat Belge'nin oluşmasında büyük katkıları olan "yeni sol" hariç, sürekli olarak hep kendi çaldı, kendi söyledi ve kendi oynadı. Ve sonuçta karşılığı olabilecek işe yarar hiçbir şey söylemedi.

Abant Platformu'nun mimarları Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın başkanı Harun Tokak'la, platformun her aşamasıyla ve bütün süreçleriyle yakından ilgilenen Cemal Uşşak'ı kutluyor ve bu tür platformların sayısının ve tabii niteliğinin daha da artmasını diliyorum. Çünkü aydınları konuşamayan, karşılığı olabilecek kalıcı şeyler üretemeyen bir ülkenin bırakınız dünyaya bir şeyler söyleyebilmesini, geleceğe güvenle bakabilmesi ve emin adımlarla yürüyebilmesi bile son derece zordur.


14 Temmuz 2003
Pazartesi
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED