AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
"Dinlendirmek"

"ABD ile ilişkileri dinlendirmek" ifadesini önce Hürriyet'ten Sedat Ergin kullandı. Dünkü Hürriyet'te Ertuğrul Özkök de, yazısını aynı çağrı ile bitiriyordu. Ben de bu çağrıya katıldığımı belirtmek istiyorum. Belki biraz "müstağni kalmak" mesajı verecek biçimde dinlendirmek...

Evet, ABD ile ilişkileri biraz dinlendirmek gerekiyor.

Ne zamana kadar?

-ABD, ilişkileri geliştirmek için Türkiye'nin kapısını yeniden çalıncaya kadar...

Bana göre bunun en temel sebebi, Türkiye'nin ABD nazarında konumunun değişmesi. ABD Türkiye'yi dost gibi değil, mütetfik gibi bile görmüyor. ABD Türkiye'nin burnunu sürtmek istiyor. ABD'nin bugünkü yöneticileri "Bizimle olmayan bize karşıdır" mantığı içinde, tezkere oylamasındaki tavrından dolayı Türkiye'nin terbiye edilmesini öngörüyor. ABD, Türkiye ile ittifaka, gerektiğinde kullanılacak malzeme gibi bakıyor ve Irak olayında bu gerçekleşmediği için öfkeleniyor.

Bütün bunların sonucu olarak bugünkü ABD yöneticileri Türkiye'nin ihmal edilebileceğini, yerine başka güçler üretilip ikame edilebileceğini, bölgede Türkiyesiz bir politika inşa edilebileceğini düşünüyorlar.

Bu politikanın karşılığı;

-Biz ettik siz etmeyin üslubu, değil.

-Biz ABD'siz olamayız, değil.

-ABD ile ilişkileri geliştirmezsek Ortadoğu'da bile işimiz zor, değil.

-ABD bizsiz de bölgede dilediğini yapar ve bundan Türkiye olarak zarar görürüz, değil.

-ABD ile bir an önce ilişkileri düzeltmek için adımlar atmalıyız, söylemiyle değil.

-İçerdeki güç çekişmelerini ABD ile ilişkilerle dengelemeliyiz, mantığıyla değil.

-Süper güçler bazan böyle yapar, ayağınıza da basar, anlayışlı olmak gerekir, yaklaşımıyla değil.

Türkiye'de bu düşünceleri seslendirenler var ve bu yaklaşım, resmi politikaya yansıdığı ölçüde, ABD'nin bölgeye ve Türkiye'ye yönelik tavırlarını daha kırıcı, daha kıyıcı, daha aşağılayıcı, daha başına buyruk, daha Türkiye'yi dışlayıcı, sorumsuz ve tabii dayanılmaz-kabul edilmez hale getiriyor.

Bunda ABD'ye hakim "yeni muhafazakar" takımının burnundan kıl aldırmaz tavrının, ABD gücünün firavunlaşabilme yeteneğine sahip olduğu inancının, herkesin ona monte olma, eklemlenme zorunda olduğu kanaatinin büyük etkisi var.

Bunun sonucu olarak, Irak'taki ABD tavrının bütünüyle "Türkiye'nin dışlanması" şeklinde yorumlanmaması mümkün değil.

Son olarak Rumsfeld'in mektubu bile, "iyisiniz, hoşsunuz" ifadelerine rağmen "ama" diye başlayıp "başına buyrukluğa" dayanıyor.

Şu anda ABD ile ilişkileri geliştirmek için aşırı talepkar bir tavır sergilemek, "Neo-con-Yeni muhafazakar" takımının çılgınlık hislerini beslemekten başka sonuç vermez. Ve bu, onların Türkiye'ye yönelik belki de altından kalkılamayacak talepleri ile karşılaşmamıza sebep olabilir.

Buna karşı, ilişkileri sıfırlayan bir yaklaşım da gerçekçi değil. Buna imkan da yok, sağlıklı da olmaz. İki ülkenin politikaları, 50 yıl içinde hem bir çırpıda birbirinden kopamayacak kadar içiçe geçmiş, hem de ABD'nin süper güç niteliği bu ülkenin politikalarını, isteseniz de istemeseniz de her ülkeyi, özellikle jeo-staretejik, jeo-kültürel, ekonomik-politik konumu itibariyle Türkiye ile kesiştiriyor. Irak'ta da kesişmemek mümkün değil. Onun için ABD ile olmak zor, ABD ile olmamak da mümkün değil.

O zaman ilişkileri "daha müstağni" bir üslup içinde "dinlendirme" formatına çekmek en doğrusu gibi gözüküyor.

Tezkere krizinden sonra Wolfowitz, Türkiye'ye "Madem işi bu hale getirdiniz, şimdi nerede duruyorsunuz, bir adım atın bakalım, tavrınızı bekliyoruz" anlamına gelen bir çağrıda bulunmuştu.

Dostluğun, müttefikliğin canına okuyacak bir biçimde başınıza çuval geçiren, ya da Irak'ta senin kırmızı çizgilerin ne olursa olsun ben bildiğimi okurum diyen bir ülkeye karşı, hassasiyetlerimizi korumak üzere vereceğimiz cevabı verip, çıkarlarımızı korumak üzere yapabileceğimizi yapıp, ondan sonra "dostluk" ve "müttefiklik" gibi malzemeleri, onların raftan indirmelerini beklemek lazım.

Amerika, bir süredir, sadece "Türkiye'siz" değil, neredeyse İngiltere ve İsrail dışında hiçbir dünya ülkesini hesaba katmaksızın bir politika inşa etmeye yönelmiş bulunuyor. Haa, bir de Peşmergeler var... Bu kabadayı üslup, bu ilişki çerçevesi onlara hayırlı olsun demek gerekiyor. Ta ki Amerika'da bir sağduyu yükselişine kadar. Eh, bunun da uçları gözüküyor. Bush ve ekibine olan güven, yüzde 53'e düşmüş. İşgal yalanları ve Irak'ta verilen asker kayıpları, Amerikan vatandaşının tahammül gücünü zorluyor.

Dostluk ve müttefikliğin asla günahlara ortaklık olmadığını, hatta aşağılanmaya rıza anlamına gelmediğini birisinin Amerika'ya söylemesi lazım. Bu neden Türkiye olmasın!

Son bir soru: Acaba Abdullah Gül'ün gezisi ABD'ye hangi mesajı vermeyi amaçlıyor, ABD bunu nasıl algılayacak?


19 Temmuz 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED