AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Çanakkale kumpası

Doğan Grubu'nun üç ağır topu, dün, deyim yerindeyse bir "Çanakkale kumpası"nda aktif rol almışlardı.

Kumpas, önce Çanakkale Belgeseli çeken Tolga Örnek tarafından devreye sokuldu. O, Çanakkale'ye ziyaretlerin arttığını, bu ziyaretlerde evliya menkıbelerinin anlatıldığını ve "Çanakkale'nin Anıtkabir'e alternatif mekan haline getirilmek istendiği"ni keşfetmişti.

Kumpasın şeması böylece ortaya çıkıyordu: Anıtkabir'e, yani Atatürk'e karşı bir eylem...

Böyle bir şey olabilir miydi, buna hayat hakkı verilebilir miydi?

Dün, Hürriyet (Gelibolu'da hurafeli turizm), Milliyet (Bu ne saygısızlık) ve Radikal (Hurafeli turizm) başlıklarıyla çıktılar. Haberler "Çanakkale'yi mesken tutan ve yasadışı rehberlik yapan, irticacı (Milliyet) kişilerin akıl almaz hurafelerle ziyaretçileri kandırdığı"nı kaydediyordu. Milliyet, artık bu tür haberleri verirken geleneği olduğu gibi çarşaflı-başörtülü kadın fotoğraflarını sunmayı ihmal etmemişti. İşin içine Atatürkçü Düşünce Derneği, Emekli Subay ve Assubaylar Dernekleri gibi dernekler girmişti. Haberler, açıklamalar "müdahale edilmeli" diye bitiyordu. Gezenler denetlenmeliydi, rehberler denetlenmeliydi vs...

Peki neydi "hurafe" diye tanımlananlar?

-Bir bulut gelip İngiliz Kraliyet Birliği askerlerini içine alıp götürdü.

-Sarıklı, yeşil cüppeliler Türk askerinin arkasında görünüp düşman askerlerini korkuttu.

-Sarıklı ve yeşil cüppeliler, düşmanın attığı top mermilerini elleriyle tutup geriye, düşman gemisine attı.

-Türk askerleri bir gecede hem Rus cephesinde, hem Çanakkale'de savaştı.

-Bir yaralı köpek cephede Türk askerlerine yol gösterdi ve askerlerimizi düşmandan kurtardı.

İşte bunlar anlatıldığı için "Atatürk'süz bir Çanakkale" profili çıkarıldığı ve bunun, "irticanın son numarası" olduğu sunuluyor.

Oysa bunlar, Türklerin girdiği her savaşta, (mesela Kıbrıs'ta) savaşın manevi ikliminde ortaya çıkan ve bizim askerimizin celadetini besleyen menkıbelerdir. Yani asker, kendisinin manevi güçlerce desteklendiğini bildiğinde hayatını unutur, gözleri az sonra gideceği dünyada, hayatından daha değerleri şeyleri gördüğünde canını feda eder... Menkıbe, Türk savaşlarının ayrılmaz parçasıdır.

Şu tabloyu okuyalım:

"Karşılıklı siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyorlar. İkinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sükunet ve inançla biliyor musunuz! Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor, sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet ederek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, hayran olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur."

Şu "hurafe"ye bakın! Cephede Kur'an okumak, ölüme Kur'an okuyarak, şehadet kelimesi getirerek gitmek, ruh kuvveti, bilmem ne! Çanakkale'yi bu "ruh kuvveti" kazanmış!

Acaba bu sözleri "Atatürk'ü devre dışı bırakmak isteyen" hangi "irticacı rehber" söylemiş olabilir? Müthiş soru bu değil mi?

Durun, heyecanlanmayın: Bu sözler Atatürk'ün kendisine ait.

Çanakkale gibi bir savaşı, manevi iç dünyasından ayırmak mümkün olabilir mi? Atatürk bunu yapar mı, herhangi bir asker bunu yapar mı? Savaş maneviyatsız olabilir mi?

"Manevi âlem"le sorunu olanlar, ya da Çanakkale'ye "rehberlik rantı" gibi bakanlar, bu büyük dünyanın, insanımızın ruh iklimini beslemesinden rahatsız oluyor ve bunun için de en kötü istismara "Atatürk ististimarı"na başvuruyorlar. Bu işin içine de "asker duyarlılığı"nı katmaya çalışıyorlar. Çok çok ayıp ediyorlar. Doğan Grubu'nun kumpasta rol almasının arkasında ne var, bilemiyorum. Bekleyelim, onu da görelim.

ÇELİK'TEN AÇIKLAMA:

Cumartesi günkü "Toparlanma zamanı" başlıklı yazıma Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'ten bir açıklama geldi.

Bakan açıklamasında özetle "Ben hiçbir şekilde gözaltındaki Mustafa Bayram'ı arayarak geçmiş olsun demedim. Mustafa Bayram'ın Edremit Belediye Başkanı olan oğlu Hecer Bayram'ı cevaben ararken vaki olaydan kesinlikle haberim yoktu. Belediye Başkanı'nın belediye hizmetleriyle ilgili bir konuda beni aradığını düşündüm ve kendisini cevaben aradım. Karşıma babası Mustafa Bayram çıktı. Mustafa Bayram bana oğlunun çeteler tarafından kaçırıldığını, kendilerinden yüklü bir fidye istendiğini söyledi. Ben de 'geçmiş olsun' dedim ve meseleyi yanımdaki Sayın Vali'ye ve Emniyet Müdürü'ne aktaracağımı söyledim. O, Emniyet Müdürü'nün olaydan haberdar olduğunu söyledi. 'O zaman gereken yapılır' dedim. Sonra Van Emniyet Müdürü'nü Tacettin Kurt'u aradım ve işin aslını ve gelişen olaylarız kendisinden öğrendim."

Sayın Bakan açıklamasında ayrıca bu sırada Mustafa Bayram'ın gözaltında olmadığını, "Sayın Baykal'ı tehdit eden Mikail İlçin'in de AKP ile ilişkisinin bulunmadığını" da ifade ediyor.

Sayın Bakan'a ilgisi için teşekkür ederim. Ancak, Van hadisesinin şu açıklama boyutunda bile, sağlıklı, şık gelişmediği görüşümü koruduğumu ifade etme gereği duyuyorum. Ben bu hükümetin misyonunun, bu tür hadiselerle yaralanmaması gerektiği üzerinde duruyorum. Doğru anlaşılmanın da doğru anlayanlar için faydalı olduğuna inanıyorum.


9 Ağustos 2004
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED