|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Ahmet Turan Alkan, Aksiyon'daki "Şiir ölüyor" başlıklı yazısında, "Türkçe sadece şiiriyetini değil, musıkisini, yani sesini de kaybetti" diyor ve fakat, en azından tartışılabilecek olan bu tespitinin gerekçelerini sıralarken, geçen hafta bu köşede bazılarına değindiğim gibi, şiir estetiği ve sanat ontolojisiyle hiç de alâka kurulamayacak bir takım 'norm'larla sözlerine kuvvet bulmaya çalışıyordu. Bunlardan biri de şu: Sayın Alkan, "ölüyor" dediği şiirin bu hâle gelme sebepleri arasında saydığı 'Şairlik' niteliklerini -ki, çoğuna katılıyorum- sıraladıktan sonra, yazısının ilk paragrafında sorduğu "Şair nerede?"nin cevabını, zımnen de olsa veriyor: 'Şair yok!' Evet, Alkan'a bakılırsa, şair yok ve "zamanımızda", "iyi şair/vasat şair tefriki yapılabileceğini" sananlara ve esasen bu tür bir ayrımın her devirdeki işlerliğine rağmen, "Müteşair"den geçilmiyor! Bu bitirici(!) iddiaya katılan bir başka isim Beşir Ayvazoğlu ise, Zaman'da serdettiği görüşlerinin son bölümünde, "Çok iddialı konuşmamak lazım; çünkü genç şairlerin hepsini takip etmek imkanımız yok, belki de bizim kulağımıza gelmeyen yeni şiirler vardır" demek zorunda kalacağı ve dolayısıyla 'ihtiyattan zarar gelmez' tavrına sarılacağı hâlde; mangaldaki küllere üflerken, "Kendi sesini bulan şair yetişmiyor" genellemesi (Ah şu 'genelleme'ler.. Bana sorarsanız, esas 'mesele ve hastalık' burada zaten!) ve kesin yargısıyla 'öldüğü' öne sürülen günümüz Türk şiirinin tabutuna belki de son çiviyi çaktığını zannediyor. Bakın; 'Şair yok!' tavrını anlarım da, "Şair yetişmiyor" dedikten sonra, 'Kim bilir; belki de vardır' gibi tuhaf tashih geçiştirmelerini anlamam mümkün değil! Kardeşim; bir şey, bir olgu ya vardır, ya yoktur! Bu saatten sonra, yaşını başını almış adamlara mantık dersi verecek değiliz her hâlde!.. Fakat, ben öyle inanıyorum ki; Sayın Ayvazoğlu, "Şair yetişmiyor" iddiasını seslendirirken, "Çünkü ben şiiri bıraktım; benden sonra 'şair' çıkmaz bu memleketten!" çağrışımına yol açabilecek bir kanaatle söylemiyor bütün bunları!.. Zira, kendisini, Türk şiir tarihinde ara-sıra tanık olunan bu tür bir 'komedi'nin son halkasında bulmak isteyeceğini hiç sanmıyorum.. Neyse.. 2004 Türkiye'sinde, "Şair var mı, yok mu; yetişiyor mu, yetişmiyor mu?" gibi, saçmalığı kendinden menkul bir soru işareti oluşturmanın yersizliği ve anlamsızlığı ortada elbette.. Keza, şiir yazan ve Alkan'ın "yanıltıcı" ölçütlerden saydığı "İyi şiir" yazan genç/yaşlı birçok şairi bir kalemde silip atmanın yersizliği ve anlamsızlığı da.. İsterseniz, bu yazının esasını teşkil etmesini arzuladığım 'ses' meselesine gelelim artık. Sayın Alkan'ın kanaatini paylaşıyorum: Evet, -bütünüyle olmasa bile- Türk şiiri o 'eski sesi'ni kaybetmiştir; el-hak, doğrudur! O 'eski ses', günümüz Türkçe'sinden koparılmıştır; bu olgu da doğrudur! Ve şu da; ait olduğumuz kültür ve medeniyet iklimiyle, hâlet-i rûhiyeyle bugünün Türkçe'si arasında soğuk rüzgârlar esmeye devam etmektedir! Ancak, bütün bunların yanında, bir başka 'doğru'yu da gözden uzak tutamayız. O da; günümüz Türk şiirinin artık o 'eski ses'le yürümediği ve fakat, tamamiyle reddetmediği, bilâkis içerdiği, yer yer muhafaza ettiği, damıttığı, içinde erittiği ve dolayısıyla bugün yazılan ve çeşitli kulvarlarda akan şiirin, o 'eski ses'in kimi başat unsurlarını bünyesinde barındırır bir biçimde, 'yeni/yenileyici ses'(ler)le Türk şiir havzasını zenginleştirdiği olgusudur. Kaldı ki, günümüzde, modern şiir yapılarına sahip olmakla birlikte, gelenekle (Yani, 'o ses' deltasıyla) bağını hiç koparmamış, gelenekten beslenmeyi sürdüren ve 'o ses'i şiirinde yaşatan ya da bir bağ, bir kök arayışı içinde olan kimi şairlerin eserleri ortadayken, basılmaktayken Türk şiiri için "ölüm" ilânları vermek haksızlıktır, şairlere ve eserlerine saygısızlıktır, haydi dahasını da söyleyelim; densizlik ve cahilliktir! Burada şair isimleri sıralayıp, örnek eser saymayı gereksiz buluyorum. Zira, Türk şiirini 'yakından' takip eden ilgilileri, bunları biliyor, tanıyor.. Yeri gelmişken, şunu da kaydetmeyi unutmayalım: Ahmet Turan Alkan, mezkur yazısının başında şöyle bir vurguda bulunuyor: "Ben şiir taraftarı birisi değilim"! Bu 'ironik' vurgudan ve yazısı boyunca ifadelendirdiği görüşlerinden çıkardığımıza göre, kendisinin şiir "aleyhtarlığı", elbette "yeni şiir"e karşı bir tavra işaret ediyor. Günümüz şiirine "hakim olan tema"yı, "genç şairlerin iç bunaltısını ('iç sıkıntısı' olmasın?) ve kısırlığını aksettiren kapalı ifadelerden müteşekkil" (Evet, yine 'genelleme' sorunu yaşıyoruz!) buluyor. Ne diyelim: Gençlerin, orta yaşlıların ve hatta yaşlı şairlerin kimi şiirlerinde iç sıkıntısı ve bunaltı gibi his yansımalarının görünmesi kaçınılmazdır. Yeter ki, bu hisler estetik bir biçimde, rafine edilmiş bir dil ile ve şiire sıklet vermeyecek bir dengeyi haiz olsun.. Bunun ne mahzuru var? Ne yani, yoksa şairler için "tema" belirlemesine kalkışmamız gerektiğini mi sanıyor Ahmet Turan Bey? Ama şunu diyelim: Ahmet Turan Alkan, iyi ki, "yeni şiir"e, günümüz şiirine "aleyhtar"dır.. Zira, şiire ve daha genel perspektifte sanat eserine karşı takındığı netâmeli tavrı, taşıdığı ve ısrar ettiği 'in-estetik' bakış açısını ve görüşlerini dikkate aldığımızda, "Ya bir de 'leyhtar' olsaydı?.." demekten alamıyoruz kendimizi.. İşte, Türk şiirinin bugüne ve yarını adına, böyle bir 'felâket'i tahayyül edemiyorum doğrusu!.. Not: "Şiirin adı kaldı" başlıklı yazısıyla şiire, estetiğe, sanat ontolojisine dair vukûfiyetini gösteren Sayın Mehmet Niyazi'den küçük bir ricam olacak: Mehmet Bey; bir gazetenin yazdığına göre, bu yılın ilk yedi ayı içinde cumhuriyet tarihinin roman rekoru kırılmış. Yayımlanan 150 (Muhtemelen bu sayı çok daha fazla) yeni romanın 70 tanesi 'ilk roman'mış.. "Şiirin adı kaldı"; eyvallah, tamam da; acaba, şu son dönemde âdeta bir 'mezbeleliğe' dönüşen 'roman ortamı' hakkındaki görüş ve düşüncelerinizi de edebiyat kamuoyuyla paylaşsanız diyorum; mümkün mü? Maşaallah, Türk şiirine son noktayı koydunuz; roman için de benzeri 'işlem'e soyunsanız, diyorum; lütfen! Zira siz, öncelikle bir romancısınız ve hiç kuşkusuz, roman sanatının da tüm inceliklerine vâkıfsınız.. Hâşâ, size akıl verip yol göstermek gibi bir kastım olamaz. Ama, hani, 'konumuz'a dönsek diyorum.. Ne dersiniz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |