|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Avrupa şampiyonu ve dünya ikincisi atletimiz Süreyya Ayhan'ın Olimpiyatlar'dan çekilmesi herkesi derinden üzdü. Bu olay elbette üzülerek geçiştirilecek bir olay değil. Artık kamuoyuna malolan konularda daha hassas davranmayı ve cesaretle sorunların üzerine gitmeyi bir kültür haline getirmeliyiz. Çekilme kararından sonra yaşanan tartışmaların bir linç kampanyasına dönüşmemesi ve ölçüyü muhafaza etmesi tabii ki gerekli. Ayhan, Türk sporunun yetiştirdiği ve başarılarıyla övünç duyduğu değerli bir sporcu, bundan sonra daha çok başarılara imza atacağına da inanıyoruz. Bu yüzden eleştirilerin ve komplo teorilerinin belli bir hassasiyeti gözetmesi de iyi olur. Ancak bu durumun basitçe geçiştirilmesi kesinlikle sözkonusu olmamalı. Her türlü iddia hassasiyetle değerlendirilmeli ve açıklığa kavuşturulmalı. Yoksa bu olay sadece spor hayatımızı değil, Türkiye'nin itibarını sarsan bir boyut kazanabilir. Doping yapılması, hamilelik, Elvan'la rekabetten kaçınılması gibi ileri sürülen tüm iddialar titizlikle ele alınmalı ve gereken yapılmalıdır. Türkiye'nin ümitlerini karartmaya kimsenin hakkı olmamalı. Ayhan'ın antrenörü Yücel Kop'un üçüncü kez tahlil için numune istenmesi üzerine sinirlenerek buna karşı çıkması profesyonelliğe hiç uygun değil. Kop'un "Böyle birşey olamaz bu deli saçması birşey... İki kez aldılar, üçüncü kez vermedik doğrudur. Benim onuruma dokundu. VADA bizi sıkıştırıyor" sözleri olayın arkasında şüphe edilecek bir şey olmasa bile, profesyonellik yerine duygusallığın olduğunu gösteriyor. Nitekim Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay yaptığı basın toplantısında "Sporcunun idrar numunesi vermesi gerekiyor. Vermemesi imkansız. Günde 5 numune istenirse, sporcu vermek zorundadır" sözleri bu ciddiyetsizliği teyid ediyor. Atalay'ın "Hızlı çekilmesi benim için de şüpheli ve şaşırtıcı oldu. Bakan için de şaşırtıcı oldu. Bu olaylar üzerine soruşturma yapma gereği biraz da bundan doğdu" sözleri de ortada gerçekten rahatsızlık uyandırıcı bir durum olduğunu gösteriyor. Atalay'ın "Hata yapan cezasını çeker, kanun ve kurallar ne gerektiriyorsa o yapılacaktır" sözleri bu yüzden ümit verici. Genel Müdür'ün yaşanan bu talihsizliklerin arkasında ne gibi ihmal veya hataların olduğunu açığa çıkarıp gereğini yapacağından şüphe duymuyorum, çünkü Atalay bugüne kadar Süreyya Ayhan'ın başarılı olması için görülmedik bir gayret gösterdi. Yücel Kop'la Süreyya Ayhan arasındaki ilişkinin profesyonel antrenör-sporcu ilişkisinin boyutlarını aşmaması gerekir. Gerçekten antrenörler sporcu yaşamında tek otorite midir bilemiyorum. Eğer Kop, "Süreyya benim eşim, herşeyine ben karar veririm" diyorsa, o zaman da sormak lazım: Süreyya Ayhan, Kop ailesi için mi koşuyor, yoksa Türkiye adına mı? Elbette Türkiye adına koşuyor ve tek karar mercii de antrenör olamaz. Türkiye artık uzun yıllar sonucunda elde ettiği başarıları korumayı da başarmak zorunda. Gurur duyduğumuz sporcularımıza gözümüz gibi bakmalı, her türlü haksız eleştiriden sakınmalıyız. Aşırı beklentinin olumsuz etkilerini hayatın her alanında da görüyoruz. Ama ortada yanlış giden bir şeyler varsa, bunları düzeltme cesaretini de gösterebilmeliyiz. Başta Türkiye Atletizm Federasyonu olmak üzere yetkililere düşen görev toplumu derinden etkileyen bu olayın üzerine kararlılıkla giderek gerekeni yapmak ve sonuçları toplumla paylaşmaktır. Bir de altın madalya beklenen sporcularla daha yakından ilgilenmek.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |