|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Klavyenin başına geçmeyeli çok oldu... Ayıptır söylemesi tatildeydim. Ne yapayım, "tatilci" olma "utangaçlığını" üzerimden bir türlü atamadım... Oysa artık pek çok köşe yazarı epeyce kalkındığına kanaat getirdiği Türkiye'de "Mavi Yolculuk'ta denizin keyfi bir başka oluyor!" tespitini yapmaktan sakınmıyor. Bu ve benzeri tespitler bugünün dünyasında artık tabii ki sıradan tespitler. Ancak bu sıradan tespitler Türkiye söz konusu olduğunda henüz çok "çiğ" kaçmıyor mu? Adı artık hangi "sınıf"sa ("üst" mü, "üst-orta" mı orasına siz karar verin) bir sınıfın "tatil"le tanıştığı ancak ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun henüz yerinde saydığı bir ülkede "Mavi Yolculuk"a methiyeler düzülmesini (sizi bilmem ama) ben hâlâ "uygunsuz" buluyorum. Yani herşey zamanında olunca güzel ya da anlamlı... Unutmayalım ki, bugünün gelişmiş ülkeleri arasında yer alan Fransa'da bile "tatil"den gazetelerde söz edilebilmesinin miladı hepsi hepsi elli yıl öncesinde başladı. Fransız işçi sınıfı hepsi hepsi elli yıl önce elde ettikleri "ücretli tatil"in keyfini kendilerini nihayet bir plaja atarak çıkartmaya başladığında ülke basını da "tatil"den söz etmenin artık "uygunsuz" bir iş olmadığına karar vermişti... Yani diyeceğim, herşeyin zamanı var, aceleci olmamak gerekir..... Madem söz "tatil"den açıldı, otuz yıl öncesinden bir gözlemimi de aktarayım: "Tatil" olgusu yetmişli yılların başında (yani Fransız işçi sınıfının yavaş yavaş tatile yönelik "ikinci evleri"ni edinmeye başladığı bir dönemde) sırf "merak"tan ötürü tatilimizin bir bölümünü "Sosyalist Macaristan"da geçirirken de karşımıza çıkmıştı. "Balaton Gölü"nün etrafı yıllık izinlerini bol beyaz şarap ve sosisle geçiren Macar işçi sınıfı ile tıka basa doluydu... Ama manzara bütününde o derece moral bozucuydu ki Hürriyet'siz bir tatilin oniki ay boyunca günde on saat çalışmaktan daha makbul bir şey olmadığı görür görmez anlaşılıyordu... Demek ki, "tatil keyfi"nin ortaya çıkabilmesi için birden fazla eleman gerekiyor. Hem imkanın olacak hem de "hür" olacaksın... Ayrıca tabii ki, bu işi "hep birlikte" yapacaksın... Bir köşe yazarının (hem da önemli bir köşe yazarının) köşesinde dile getirdiği "Mavi Yolculuk'ta denizin keyfi bir başka oluyor!" şeklindeki tespiti kafamı meşgul etmeye devam etti. Nasıl oluyordu da, çok satan bir gazetenin çok okunan bir köşe yazarı böyle bir tespiti köşesine taşıyabiliyordu? Şu sonuca vardım: Türkiye'de gazeteler üç aşağı beş yukarı üç milyon civarında dolaşan tirajlarıyla toplumun küçük bir bölümüne hitap ediyorlardı... Geriye kalan yetmiş küsur milyon vatandaşın okur-yazar ve yetişkin olan hiç değilse yirmi-otuz milyonluk bölümünün gazete ve dolayısıyla köşe yazıları ile en ufak bir ilişkisi yoktu. Yani aslında ülkemizdeki gazeteler bir "mutlu azınlık" için yayımlanıyordu. Bu durumda ister "Mavi Yolculuk'ta denizin keyfi bir başka oluyor" diye yaz, isterse bir gece önce mideye kaç kadeh şarap gönderdiğinden uzun uzun söz et, hiç mi hiç "uygunsuz" kaçmıyordu. Görüyorsunuz ne derece "serbest" bir basın! Yoksa bu mümkün olabilir mi? Yoksa milletin ekmek derdinde olduğu bir ülkede (hem de "siyasi bir köşe"de)"Mavi Yolculuk"un faziletlerini sıralayabilmek mümkün mü? Tabii ki mümkün değil; çünkü eğer o yirmi-otuz milyonluk kitle bu "Mavi Yolculuk" tespitlerinden haberdar olabilse gazeteyi gazetecilerin başına yıkar! Neyse, "Biz gelelim son günlerin hararetli tartışma konularından Milli Eğitim'e" diyeceğim ama görüyorsunuz yer kalmadı... Olsun, ne önemi var; madem ki "tatil" bitti o halde zamanımız çok. İsterseniz, "Milli Eğitim" başlığıyla başlayıp "tatil" üzerine çağrışımlarla devam eden bu yazıyı yine bir tatil gözlemiyle bitirelim: Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde çok güzel bir çardak altında otururken gözüme tam karşımda bulunan kahvehanenin şu tabelası ilişti: "Hint Horozlarını Koruma ve İhya Etme Derneği"(!) Yani açıkca bir "horoz döğüşü" derneği... Çok hoş bir durum tabii ki... Geçen akşam bir televizyon programında kendisiyle asıl olarak "Türkiye'de sivil toplum" meselesini konuştuğumuz Can Paker'e de söylediğim gibi, "Bizim sivil toplum örgütleri bayağı kurnazlar da yani!" Yarın "Milli Eğitim"le devam kısmetse...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |