|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yargıtay ekseninde gelişen olaylar, ülkedeki hukuk sisteminin ne denli büyük bir tehlikenin sınırında olduğunu gösterdi, gösteriyor. Yaşananlar, yargının hem sisteme hem de bizzat kendi sınıfına karşı direnişi ve içe kapanışının hikayesidir. Denetimi reddeden ve özeleştiriden kaçan yargı sistemi kamuoyu önünde açık düşmüştür. Hem de mafya ve rüşvet söylentileriyle iç içe bir halde... Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, çok doğru bir tesbitle, "şahsımda yargı yıpratılıyor" demektedir. Yargının en üst düzey kurumu, son dönemde taraf olduğu ilişkilerin hiçbirisini açıklayamazken yıpranma elbette kaçınılmazdır. Yargıtay Başkanı'nın başında bulunduğu kurumu gerilettiği nokta; Türkiye'de hukukun dinlenen telefonlarla ikame edilir hale gelmesidir. Eğer, Çakıcı davası için Özkaya üzerinden yapılan girişimler sızmamış olsaydı belki de sonuç alacaktı. Birinci Daire'nin verdiği isabetli karar belki de tahakkuk edemeyecekti. Hakkındaki girişimlerin amacı, Karagümrük Lokali'nin kurşunlatılması olayında azmettirici olarak yaralanmasına sebebiyet verdiği 15 kişi değil sadece bir kişiden kaynaklanan cezayla kurtarılmasını sağlamaktı. Ancak, dinlenen telefonlarda da açıkça görünen bu niyet sonuç vermedi. Çakıcı hem 4422 sayılı suç amaçlı örgüt kurmanın hem de karıştığı azmettirme suçunun gerektirdiği gibi 15 x 1,5 yıl cezanın hükümlüsü olmuştur. Aracıların şiddetini, ne geleneksel yargılama düzeni ne de hukuk kırabilmiş; devreye dinlenen o telefonların kamuoyunu etkileme gücü girmiştir. Ama, yine o telefonların gücü Yargıtay üyelerini taraf oldukları Neşter davasında eşi benzeri az görülecek bir adrese teslim hukuk olayına yöneltmiştir. Telefonlarının dinlendiklerini bildikleri halde, olayların en hareketli döneminde 29 Haziran'da oturup "telefon dinlemenin delil sayılamayacağı"na dair bir karar almışlardır. Hem de neye rağmen? Yargıtay'ın Neşter Davası'yla ilgili yaptığı soruşturma sonucunda Ergül Güryel ve Hüseyin Demirörs isimi üyeleri hakkında hakkında mutlaka dava açılması, geri kalan üyelerinden ikisinin yangılanıp yargılanması kararının HSYK'na bırakılması ve dört üyenin de mutlaka disiplin cezası almasına karar vermesine rağmen... Yargıtay, bu gerçekleri görmezden gelip Neşter Davası'na bulaşan üyelerinin yargılanmasını engelledi ve aslında bütünüyle bu davanın seyrini değiştirdi. Bu noktada dinlenen telefonların delil sayılamayacağı hükmüyle de gerçekleri saptırdı. Çünkü, bir Yargıtay üyesi hakkında telefon dinleme kararı verilebilmesi ancak Yargıtay kararıyla mümkün olabilmektedir. Ama Yargıtay, davanın başlangıç aşamasında savcılığın elindeki bu imkanı da yok ederek üyelerinin korunmasını sağladı. Savcı, bu blokaj nedeniyle davanın en önemli sanığı Güryel'in oğlu avukat Cenk Güryel'in evini arayamadı ve evde olduğu tahmin edilen kasaya ulaşamadı.. Dahası, Yargıtay'ın sağladığı zırh telefon kayıtları dışındaki delilleri de yok saydırttı. Oysa davada Yargıtay üyelerini zan altında bırakan telefon kayıtları dışında belgeler, arabalarda yapılan aramalar sonucunda elde edilen bazı deliller, para hareketleri ve en önemlisi de bazı hakimlerin ifadeleri bulunuyordu. Bunlar, kendilerine Yargıtay'dan gelen ve Neşter sanıkları lehine karar verilmesini telkin eden ifadelerdir. Neşter Davası şimdi, olaya karışan Yargıtay üyeleri olmaksızın ve herbiri sıradan bir davanın seyrini değiştirebilecek çok önemli deliller yok sayılarak yeniden görüşülmeye başlandı. Doğal olarak kimsenin bu yargılamaya güveni de kalmadı. Yargı mensupları etraflarına zırh örerek kendilerini koruma altına aldılar ama yargının tüzel kişiliği ortada kaldı. İşte bu yüzden, Yargıtay Başkanı yargının yıpratıldığını söylerken gerçeğe işaret ediyor. Şeffaf davranmak yerine, bir yanda mafya liderinin davasında aracılık için adres olunmaya; öte yanda yakın çalışma arkadaşlarına zor zamanda kanat gerildikçe, yargı da hukuk da yara almaya devam edecektir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |