AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R

Denizli'yi niçin konuşmuyoruz?

Geçen hafta dördüncü büyük Trabzon'dan bahsetmiş idim, bu hafta da Denizli'yi yazacağım.

Futbol yazıları genellikle üç büyüklerin maçlarından bahsediyor. Bu takımları takip eden yazarlar var ve tabiatıyla taraftar kitlesi bu takımlara yoğunlaştığı için maçlarla medya arasında böylesi bir bağ olağan sayılıyor.

Ama kardeşim üç büyüklerden biri neden yenildi, niçin iyi oynamadı, hocanın kabahati ne idi, sistem doğru mu, yanlış mı sorularına cevap aramak ne kadar doğru ise; rakip takımı da, yani galip gelen kadroyu da en az bir o kadar gündeme taşıma gerekmiyor mu?

Üç büyükleri yenen takımlar ne zaman müstakil yazıların, konuşmaların konusu olacak?

Bakınız bu hafta bir Denizli-Beşiktaş maçı seyrettik. Lige kötü başlayan Beşiktaş bu maça mutlak galibiyet azmi ile çıkmıştı (çıkmış olması gerekiyordu). Eski kadronun neredeyse yarısı gönderilmiş; takımın başına baba bir hoca getirilmiş (Yani yaşlı, güngörmüş, dünyayı tanıyan kimsenin hayır demeyeceği bir hoca), yönetim zengin bir kadro oluşturmak için elinden geleni yapmış, hatta bazılarına göre bu yolda aşırıya kaçmıştı.

Denizli bildiğimiz mütevazı Denizli.

Lakin geçen sezonu Galatasaray'dan daha iyi bir noktada bitirmiş.

Giray Bulak zaten genç olan takımı iyi gençleştirmiş. Hele Ömer Rıza diye birini bulmuşlar ki, bu çocuğun bir eşi süper ligde yok dense sezadır.

Denizli tam manası ile takım oyunu oynuyor. bundan ilerisi oyunu hızlı oynuyor. Daha ilerisi harika kontra akınlara çıkıyor. Toplu hücum-toplu savunma denilen ve futbolda gerçekleştirilmesi her takıma nasip olmayan bir güzelliği yakalamış.

Bırakın orta sahayı, forvet elemanları (Ve bilhassa cüssesi küçük lakin enerjisi, aklı, tekniği, sürati hayli büyük, ne yazık ki şimdiye kadar kadri bilinmeyen bir kaptan Timuçin var ki, on üzerinden on alacak bir eleman) top rakipte iken amansız bir pres uyguluyor; buna orta saha da katılıyor, Beşiktaş bu baskı karşısında üç top yapamıyor.

Ne yani; İşte orta sahada iki yıldız var.

Tümer ile Okan. Geri dörtlüde Ronaldolar, Toramanlar, Üzülmezler, Kısaca şöhretler karması. Belki bunlara bariz olarak kırık not alacak olan Kaleci Murat'ı eksi diye ekleyebiliriz. Ama dikkat. Murat için Cordoba'yı kesti, kaleyi artık kimseye vermez deniyordu. Juanfran adım atamadı. Can simidi olur diye Sergen ve İbrahim Akın girdiler bir işe yaramadı.

Bir dandik penaltıdan bir gol geldi, ardından bir dakika geçmeden karşılığını gördüler. Her iki takımın da fizik kondisyonu iyi olduğu için, zevkli bir karşılaşma izledik. Ama bu zevki bize Denizli tattırdı. Hele o üçüncü gol tam bir organize ataktı. Böyle golleri üç büyükler çoktan beri beceremiyor. Ardından dördüncü, belki de beşinci gol gelebilirdi.

Denizli fırtınası böyle esmeye devam ederse zirveye oynayabilir. Ancak burada durup bir noktaya parmak basalım.

Üç büyükler dışındaki takımlar zaman zaman böyle çıkışlar yapıyor; bunu yedi sekiz hafta sürdürenler oluyor. Hani ne derler "lig uzun bir maratondur". Maraton da zaten uzundur. Bu sıfatı bu cümleden atmalı.

Nedense sonuna kadar dayanan olmuyor. Problem burada. Yani Anadolu takımlarının mali yapılarında. Bu dahi o şehrin değil ülkenin meselesidir.

Malatya'yı evinde deviren Trabzon sözkonusu meseleyi aşabilecek kapasitede. Belki ardından Denizli, Antep, Malatya veya başka takımlar gelir.

Dikkat ederseniz Fenerbahçe'den söz açmadım.

Hadi diyelim ki ilk yarıyı seyredip bıraktım.

Tatsızlık devam ediyor çünkü.


24 Ağustos 2004
Salı
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED