AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Değişimin yöntemi

En kokuşmuş devlet birimi saydığı trafik polisi örgütüne Gürcistan devlet başkanı Mikhail Saakashvili’nin ne yaptığını dün yazdım: Gırtlağına kadar rüşvete bulaşmış devlet görevlilerinin hepsini birden kapı dışarı etti Saakashvili; ülkeyi bir ay boyunca trafik denetiminden yoksun bırakmayı göze alarak... O bir ay içerisinde sıfırdan bir trafik örgütü oluşturuldu Gürcistan’da; daha iyi maaş alan, teçhizatı modern, görüntüsü düzgün yeni ‘Yol Emniyeti Örgütü’ Gürcistan halkı tarafından memnuniyetle karşılandı.

Radikal bir yöntem, değil mi?

Bu tür radikal yöntemler genellikle köklü değişimler yaşayan ülkelerde uygulanabiliyor. Bu yöntemin biz de yabancısı değiliz. Cumhuriyet’e geçtiğimizde, “İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar” ilkesiyle hareket eden Mustafa Kemal olağanüstü radikal kararlar alabildi. Her askerî darbe sonrasında da tasfiyeler ve kadro değişiklikleri görüldü. Eleştiri hakkımızı saklı tutarak kaydedelim: 27 Mayıs darbesi, 147 profesör ve doçenti üniversitenin kapısına koyduğu gibi Türk Silâhlı Kuvvetleri içinde de tasfiye gerçekleştirdi. Devrimler ve darbelere uyan köktenci yöntem, ‘Mor Devrim’ diye de anılan demokratik bir köklü değişimin yaşandığı Gürcistan’da da hiç garip kaçmıyor.

Bizde ise tutucu güçler üstünkörü değişikliklere dahi geçit vermiyorlar. Ak Parti’nin öncelikli projelerinin çoğu tepkiler üzerine Meclis’te kuşa döndürüldü, oradan kaçırılabilenler de Çankaya duvarına çarptı. Ülkeyi çağdaş gerçeklerle buluşturacak pek çok özelliklere sahip ‘Kamu Yönetimi Reformu Yasası’nın başına gelenler hepimizin gözü önünde cereyan etmedi mi? Bugünün Türkiyesi’nde köklü değişim gerçekleştirmek, radikal yöntemlere başvurmak çok zor.

27 Mayıs’ın oluşturduğu Kurucu Meclis’te kendisi de üyelik yapmış Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi dün hatırlattı; burada andığım Gürcistan’daki uygulanana benzer ‘radikal’ bir tasarrufa, hem de yargı ile ilgili olarak, 1960 sonrasında, Türkiye’de de başvurmak istenmişti. Bugünü daha iyi anlamamızı da sağlayacağını umduğum anıyı okuyalım:

“İyi anımsarız... Konu 1961 Anayasası’nı yapan Kurucu Meclis döneminde gündeme geldi. Kendisi de eski bir yargıç olan CHP’li politikacılardan Sırrı Atalay, ‘Önce geçici bir yasa çıkartalım. Rüşvetçiyi, yeteneksizi, cahili, görevini kötüye kullananı, yargıç saygınlığını taşıyamayanı tasfiye edelim. Bağımsız yargıyı (özellikle Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurullarını) sonra kuralım’ diye İsmet Paşa’ya öneri götürdü. Ama İnönü: / ‘Siyasetçi yargıya müdahale edince, ne kadar iyi niyetli de olsa, yargıyı zedeler. O nedenle biz Yüksek Yargıçlar ve Savcılar Kurullarını kuralım. Yetkiyi onlara verelim. Kendi sorumluluklarına ve saygınlıklarına onlar sahip çıksınlar’ diyerek karşı çıktı.

“Yüksek Hakimler Kurulu ile Yüksek Savcılar Kurulu o şekilde kuruldu. / Bağımsızlık mı istiyorsunuz... Alın alasını... Güvence mi istiyorsunuz? Buyurun en iyisini... Maaşınızda özel statü mü istiyorsunuz? İşte onu da alın... dendi. / Ne var ki verilen bu yetkileri ve olanakları, sözünü ettiğimiz iki kurul da sorumlulukla kullanmadılar. Örneğin yargının itibarını beş paralık edenleri tasfiye edeceklerine kabahat örtmeyi marifet saydılar. / Kısaca bu iki kurul, yargıyı maalesef mahvetti.” (Hürriyet, 24 Ağustos 2004).

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yargıyı mahvettiği biraz aşırı bir tespit. İsmet İnönü, kendi partisinin bir üyesinin radikal teklifini önlemek üzere o formülü zorlarken tipik bir Türk politikacı gibi davranmıştı. Bizde sorumlu mevkilerdeki politikacılar radikal çözümlerden korkarlar.

Türkiye’de şu yakınlarda yaşanan aslında Gürcistan’da gerçekleşen ‘Mor Devrim’den çok farklı değildir; Ak Parti’yi iktidara taşıyan ‘3 Kasım’ da demokratik bir köklü değişim arzusudur. Ak Parti de, kamuoyundan gördüğü yaygın desteği, alarm sinyalleri veren alanlarda ürettiği radikal çözümlerin hayata geçirilmesi için kullanabilirdi. Yanlış ilişkilerin çürüttüğü kurumlara palyatif değişiklikler ölü yüzüne makyajdan öte bir işe yaramaz. O tür kurumlar basit değişiklikleri kendi lehlerine çevirmenin reflekslerini de geliştirmişlerdir zaten.

Yargıtay ile MİT arasında boy veren kavga hükümete takınması gereken tavır hakkında yeterince ipucu veriyor. İsmet İnönü’nün ‘ara yolcu’ formülü değil, Mustafa Kemal’in “İdare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamazlar” ilkesi...


26 Ağustos 2004
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED