AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
"Türk kızı!" Elvan'ın deparı…

Süreyya Ayhan, herkesi büyük rüyadan uyandırınca ülkenin elinde kala kala o küçük kara kız kaldı. Sadece küçük, sadece kara değil ufak tefek çelimsiz tavşan dişli Afrikalı atletizmde bir türlü okşanmayan gururumuz için koşacaktı. Koştu da… Hem 5 bin, hem de bin 500 metrede yarıştı. Ama ilk yarış, herkes için en az Süreyya'nın doping kâbusu kadar karanlık bir finişle tamamlandı. Milyonlarca insan ekran başında önce birinciliğin, sonra ikinciliğin, üçüncülüğün; sonra da daha azının bile elimizden kayıp gidişini izledi.

Ardından yaşananlar ise, "Bu Etiyopyalı'nın da neresi Türk?" diye soranlara cevap verecek türden şeylerdi. Elvan Abeylegesse tam bir Türk gibi, 5 bin metrenin yıkılmışlığıyla hayata küstü. Bir Türk'ten beklenecek olanı yaptı ve morali bozulunca planı, programı unuttu, hedeflerini kaldırıp attı. Talihin cilvesine isyan etti ve hayata küstü. Oysa, Atina'ya ne için gelmişti? 5 bin metreyi kazanacak, bin 500 metrede iyi bir sonuç alacaktı. Birincisi olmazsa ikincisinden vazgeçmeyi düşünmemişti.

Sonra… İkna turları, "arkandayız, aldırma" motivasyonları küçük kızı bir kez daha yerinden doğrulttu. Oyunlar yönetimine yarışa katılmayacağını bildirmişti. Bir Türk gibi son anda "hayır" dedi, "katılacağım…" Aslında ilk listede adı vardı ama vazgeçince ismi silinmişti ve bu ikinci katılma kararı kabul edilmeyebilirdi. Bizim işlerimiz hep böyle olurdu ya… Neyse ki talep kabul edildi de bazılarının Etiyopyalı Elvan üzerinden "kazanacağımızı anladılar bizi listeye almadılar" hamaseti yapmasına fırsat kalmadı. Bazılarının da "kızı Süreyya gibi yaktılar" kabilinden ahkam kesmesine…

Elvan'ın bin 500 metre yarışı, göz ucuyla, önceki yarıştan alınan dersle pek umutsuz izlendi. Kimse bir kez daha hayıflanmak istemiyordu. O kadar ki TRT spikeri bile, "haydi Elvan, haydi kızım" gibi motivasyonlara müracaat etmedi. Nitekim, Elvan da uzun süre bu mutsuz havada, yorgun ve isteksiz koştu. Sonlardaydı ve yarış öyle bitse ne kimsenin ona kızmaya ne de onun bir kez daha hayata küsmeye hakkı olacaktı.

Ortada, bilinen tekniğini, performansını yarışın tümüne dengeli yayan, deparını idareli kullanan ve finişe dair hedefleri olan bir şampiyondan çok; "keşke katılmasaydım" dercesine düşünceli hallerde koşan bir atlet vardı.

Yarış, onun için de arkasındaki ülke için de bitmiş gibiydi. 5 bin metreden sonra birinci olan vatandaşı, ırkdaşı Meseret Defar, "Türk kızını geçtik" diye Elvan'ın omzuna bir de büyük laf yüklemişti. O ağır yenilgi kadar ağır bir sözdü bu.

Bin 500 metreyi koşarken o sözü de taşıdı ve Türkiye formasıyla, Etiyopya kanı arasında bocalayıp durdu. Arada kaybolup gitmek belki de en iyisiydi… Zaten bu yarış ikinci iddiasıydı ve birinciden daha büyük bir hüsran olamazdı. Bu duyguların yansımayı bir koşunun rolünü oynarken birden canlandı. Hem de o uzun yarışın bitmesine sadece 200 metre, hatta, 150, hatta 75 metre kalmışken. Arka sıralarda bir gayret göze çarpıyordu ama ne izleyenlerin, ne de yine spikerin bu hareket aldırış etmeye pek niyeti yoktu. Ama o depar, o umutsuz yürüyüşün silkinişi gitti, gitti ve bitiş çizgisinde ilk beşin içinde yer alacak bir başarıya dönüştü. İlk yarışta adım adım kopmuştu, ikincisinde ise adım adım yaklaştı.

Elvan ilkinde Türkiye adına yenildi. Kimse hamaset yapmasın, ikincisinde kendi adına kazandı. Bugün de koşacak, sonra bir daha…

Bundan sonrası o küçük, kara kuru Afrika tavşanının kendi öyküsüdür. Kime karşı kaybettiyse ona karşı kazanmak için koşacaktır. Artık plan ve program bitmiş, mekanik düzenin yerini insan almıştır.

Şimdi artık biz onun madalya hanemize yapacağı katkıya talibiz, o da büyüdüğü topraklara yüzünü gururla dönebilme umuduna…


26 Ağustos 2004
Perşembe
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED