AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Riski göze alamama riski

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği önündeki en keskin dönemece yaklaştığımız şu günlerde, heveslerin eski şiddetini yitirmeye başladığı fark ediliyor. AB üyeliğinin bir çok bilinmeyeni olduğu için bu istek tutukluğunu doğal karşılamamız gerekiyor. Benzer bir tedirginlik Avrupa toplumlarında da var; Türkiye'nin üyeliğinin AB'de varolan yeknesaklığı zedeleyeceğini düşünüyor onlar da...

AB açısından Türkiye'yi üyeliğe kabul etmek kolay değil. Kısa vâdede Avrupa'nın en kalabalık ülkesi biz olacağız... Ekonomimiz sağlıksız; bu da genç nüfusumuzun iş için gözünü dışarıya dikmesi anlamına geliyor... Siyasal yapımız, bütün 'reformcu' düzenlemelere rağmen, hâlâ 'Avrupalı' görüntüsü vermemizi sağlamıyor; daha önceki gün, emekli bir generalin ağzından "Merak etmeyin bundan böyle Türkiye'de darbe olmaz" sözünün çıktığını öğrendi Batılılar... Türkiye'yi üyeliğe kabul ettiğinde, AB, bir dizi 'sorunlu' ülkeyle sınırdaş hale gelecek... En önemlisi de, AB bugüne kadar kapılarını halkı 'Hıristiyan' ülkelere açık tuttu; Türkiye bu durumu da değiştirecek...

Buna rağmen, bütün göstergeler, bu hafta açıklanacak 'ilerleme raporu'nun olumlu ifadeler taşıyacağına ve 17 Aralık zirvesinden çıkacak kararın Türkiye ile müzakerelerin başlatılması yönünde olacağına işaret ediyor. AB, 'kendine özgü' sebeplerle, Türkiye'yi içinde istiyor.

Durum Türkiye için de pek farklı değil. AB'nin tepeden bakan tavrı, kuralcılığı, adalet duygusunun zayıflığı ürkütücü. Nüfusumuz 70 milyon, ama bizim dışımızda her bakımdan özdeş 350 milyonluk bir grubun içine girmiş olacağız. İhtiyaçlarımız sınırsız, buna karşılık AB'nin bizim kullanabileceğimiz kaynakları tükenmeye yüz tuttu. Tarihimiz, coğrafyamız, kültürümüz dile gelip konuşsalar, "Dışarıda kalın daha iyi" diyecekler gibi...

Ancak, Avrupalılar açısından Türkiye'nin AB üyeliği nasıl 'kendilerine özgü şartlar' sebebiyle arzulanıyorsa, bizim açımızdan da, AB üyeliği, 'dünyanın bugününe özgü şartlar' bakımından kaçırılmaması gereken bir imkân... Türkiye, yalnız kendisini düşünerek değil, içinde yer aldığı 'İslâm Dünyası' ve çetin sorunlarla başetmekte zorlanan dünyanın esenliği için de, bu deneyimin bir parçası olmak zorunda.

Avrupa'da Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkanların en fazla kullandıkları 'kültür farklılığı' gerekçesi, Türkiye açısından AB içinde yer almanın esas sebebi. Dünya, 11 Eylül öncesinden başlayan süreç dayatmasıyla çatışmacı bir havaya bürünüyor. 'Tarihin sonu' ve 'uygarlıklar çatışması' türü tezler boşuna seslendirilmedi... 11 Eylül uğursuz eylemleri, artık nefes borularımızı zorlayan çatışmacı havaya İslâm Dünyası'ndan gelen tepkiyi, Irak'ın işgali de o tepkiyi farklı yorumlamayı yeğleyen Batı'nın sınır tanımaz saldırganlığını simgeliyor. Şiddete dayalı bir ikili parantez, ihtiyar dünyamız için, toplu intihar riskini içinde barındırıyor.

İki yönlü saldırganlığı ve şiddet tutkusunu törpüleyecek bir deneyime kapı aralıyor AB'nin Türkiye'yi içinde görme isteği... Tarihin bir döneminde 'egemen uygarlık' temsilcisi olmuş bir ülke, bugünün 'egemen uygarlığı' ile eşit şartlarda temasa geçtiğinde, bu 'fizyon' nasıl bir sonuç doğuracak? "AB içinde Türkiye" bu deneyin yapılması imkânıdır. Dünyanın karanlıklara gömülmesi tehdidine karşı bir son girişim... AB bunu bir imkân olarak görüyor, Türkiye de fırsat olarak değerlendirmeli.

Bu deneyimin en büyük riski maalesef Türkiye'ye ait. Batı yine batılığını yapıp bu deneyimi akamete uğratacak garip davranışlar sergileyebilir; dünyanın esenliği kaygısını kendi küçük çıkarlarına kurban edebilir... Tek taraflı, eşit olmayan bir ilişki, tepeden inmecilik, değer dayatmacılığı keyif kaçırtacak maceralara kapı aralayabilir. AB üyeliği yolunda ilerleyen Türkiye'yi içine çeken Batı, 11 Eylül sonrasındaki çatışmacı tavrını bu defa Türkiye ile birlikte sürdürmeye kalkarsa, bundan en büyük zararı biz görürüz.

Ancak, bu girişim yine de denemeye değer. Özellikle de 'riskleri' sebebiyle. Çünkü, bu riski üstlenmemek için göze alınacak 'AB dışında kalmanın riski', Türkiye'nin içinde yer aldığı geniş coğrafya için çok daha büyüktür. Ak Parti hükümeti şimdiden AB'ye kendi değerlerini nasıl taşıyacağının hesaplarını yapmalı, kendi yol haritasını hazırlamalı ve gözünü ileriye dikmelidir.

Korkudan başka korkacağımız bir şey yok bugün...


« Geri Dön

 

3 Ekim 2004
Pazar
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED