AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K Ü L T Ü R
68'in doğurduğu romancı

İlk romanı Ölmeye Yatmak'ı 1973 yılında yayınlayan Adalet Ağaoğlu, 1969-1977 yılları arasında tuttuğu günlükleri kitaplaştırmaya devam ediyor. Yazarın anıları dönemi, günlük hayatı ve romanımızı aydınlatıyor

  • M. SAİD ENGİN
    Daha önce yayınlanan Göç Temizliği (1985) ve Gece Hayatım (1991) isimli iki anı kitabı daha bulunan Adalet Ağaoğlu, 1969-1977 yılları arasında tuttuğu günlüklerini Damla Damla Günler-I adıyla kitaplaştırdı. Yazarın geçtiğimiz dönem transfer olduğu Alkım Kitabevi tarafından yayına hazırlanan kitap önümüzdeki birkaç gün içerisinde piyasaya çıkacak, okuyucuyla buluşacak.

    1929 Nallıhan doğumlu olan Adalet Aağağlu'nun edebiyat yaşamı 1953 yılında Türkiye Radyosu (TR)'nda çalışırken yazdığı 'Bir Piyes Yazalım' tiyatro oyunu ile başlar. Yazarın 1951'- de başlayan TR'li çalışma hayatı 1970'deki istifasıyla son bulur. Damla Damla Günler-I, işte bu istifa arefesinde başlar.

    "Cumhuriyet'in hal-i ahvali"

    Günlüklerin tutulduğu 1969-77 yılları arası yazarın kişisel hayatındaki kırılmalara, ileriye dönük verilmiş ciddi kararlara ve daha sonradan yayınlanan pekçok romanı ile ciddi ses getirecek bir yazarın ilk romanının sancılı doğumuna tanıklık eden bir dönem. 1968 olaylarının ertesinde yaşananlar, siyasi çalkantılar, muhtıralar, öğrenci olayları, gözaltılar, tutuklanmalar ve tüm bunların içerisinde roman yazma telaşı. Belki de yazarımız bu yüzden günlüğünde romanının iskeletini şu düşünceden hareketle oluşturacağını sık sık tekrarlar: "Atatürk'ün ölümünden sonraki Cumhuriyet'in hal-i ahvalini ameliyat masasına yatıracağım."

    Gerçekten de Ağaoğlu'nun 1973 yılında yayınlayabildiği ilk romanı Ölmeye Yatmak, tek başına olmasa da Türk romancılığında bir değişim ve dönüşüm noktasını teşkil eder. Yusuf Atılgan'ın Anayurt Oteli ve Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar romanı ile birlikte adı anılabilecek Ölmeye Yatmak resmi ideolojili köy romancılığını kente taşıyan bir dönemin başlangıcını da ifade eder. İlk kitabı Tutunamayanlar'ı kendisinden önce yayınlayan ve neredeyse hiç pozitif eleştri almayan Oğuz Atay'ın az sayıdaki destekçilerinden birisi de Ağaoğlu'dur. O dönemdeki Türk romancılığını beğenmeyen Ağaoğlu, günlüğünün 29 Ocak 1969 tarihli sayfasına şunları yazmaktadır: "Son yıllarda romanlarımız bir birini tekrarlıyor. Anlatım biçimleri de sıkmakta beni. Bugünün romanı alışılmışın dışında bir şey olmalı. Cumhuriyet'in ilk, ikinci kuşakları, bir ideolojinin emirerleri..."

    "'Romanım hayat'a yürümeliyim"

    Ve yine o dönemin "hayatım roman"cıları günümüzdeki kadar çok olmasa da Ağaoğlu bu durumdan da rahatsızdır ve kendisi aynı hataya düşmemekte kararlı gözükür: "Kendi kuşağımın tarihini yazmalıyım. Romanlık tarihini. 'Hayatım roman'cılardan farklı biçimde 'romanım hayat'a doğru yürümeliyim. Verilmişe sırt dönerek.(22 Nisan 1969)"

    Bir yanda uzun yıllar çalıştığı TRT'den ayrılmayla ilgili çekinceleri, diğer taraftan yazarlıkla hayatını kazanma düşüncesi ile 'ya ev kadını olup çıkarsam' endişesi arasındaki gelgitler ve dışarda kaynar kazan kıvamında süren günlük hayat. Ki, 'romanım hayat'a doğru yürümeliyim" diyen Ağaoğlu, sadece romanlarıyla yürüyen biri de değildir. TİP'in ateşli savunucularından olan yazarımız günümüzde de ara sıra tanık olduğumuz Anıtkabir'e doğru yürümelerin o dönemdeki katılımcılarındandır: "Yargıtay başkanı, ilericiliğini solun sevdiği İmran Öktem öldü. ( 1 Mayıs 1969), Olaylar var. Yargı adamları, profesörler, birçok aydın camileri, olayları protesto edecek. Hükümetin sola yapılan saldırılara göz yumma tutumuna karşı yürünecek. Ben de yürürüm. (3 Mayıs 1969) Yüründü. Anıt Kabir'e doğru: Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni savunuyoruz... Başımız sıkışınca Atatürk. Atatürk yetiş! Bu kısır döngü, içine sıkışıp kaldığımız bu akvaryum ne zaman aşılacak? (7 Mayıs 1969)"

    Günümüzün halktan kopuk hatta halka rağmen asker-aydın elele Anıtkabir yürümelerinin o dönemde de halktan rağbet görmediğini yine Ağaoğlu'nun anılarından öğreniyoruz: "İki yanlı kaldırımlarda halk bizi seyrediyor. Onlar tarafından yürüyüşe katılım yok denecek kadar azdı. (7 Mayıs 1969)"

    Adalet Ağaoğlu oldukça sancılı geçen bir dönemden sonra romanını nihayet 1971 yılında bitirir. Romanına vermeyi düşündüğü Deri Değişimi, Saksı Çamı, Büyük Mevsim Temizliği gibi isimlerden sonra Ölmeye Yatmak'da karar kılar. Ancak romanı bastıracak yayınevi bulmakta hayli sıkıntı çeker. Remzi Kitabevi, romanı 1973'de yazarımız dayanılmaz siyatik ağrıları ile boğuşurken nihayet basmaya karar verir. Ağaoğlu ilk romanının basılmış haline kavuşmayı şu satırlarla not düşer günlüğüne:

    "Öğle vakti postadan 16 adet Ölmeye Yatmak çıktı.... Tısım çıkmıyor. Kitabı yatağımın içine aldım, durmadan okuyorum. Ne tuhaf, yazılıp da oynanmış bir oyunum, sahnelenmesi sonrasında hemen biterdi. Benden çıkıp giderdi. Bu, bitip yetmiyor. (18 Haziran 1973)"

    Damla Damla Günler, geliyor

    Ölmeye Yatmak 68'lerin gölgesinde ortaya çıkmış bir yapıt. Roman, o günün karmaşık yapısından düşünce boyutuna yansıyan politize helezonlar çerçevesinde hayat bulan ancak tarihsel süreçten de fazlasıyla beslenen bir eser olarak şekillenir Ağaoğlu'nun kaleminde.

    Sorgulamaktan çok yüzleştiren, bir ucu her zaman okurun bilinciyle şekillenebilecek kadar esnek, sadece edebi açıdan değil sosyolojik ve tarihsel açıdan da kayda değer bir yapıt. Ancak Ölmeye Yatmak'da, Ağaoğlu'nun fazlasıyla politize olmuş düşünce yapısı alışılmış eleştiri şablonlarının dışına çıkmasını da engellemiş. Ölmeye Yatmak'ın devamı niteliğindeki Bir Düğün Gecesi (1979) ve Hayır (1989) romanlarında da bunu net görmek mümkün.

    Damla Damla Günler, önemli bir yazarımızın günlük yaşamından kesitler halinde kaleme döktüğü satırların arasından, Türkiye Cumhuriyeti'nin cinayetler, idamlar, muhtıralar ile çalkalandığı bir dönemine nostalji tadında gözatmak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir kitap.

  •  
    Gezici festival
    yola koyuldu

    10. Avrupa Filmleri Festivali-Gezici Festival, bu yıl 4070 km. yol katederek 21 ülkeden 112 filmi izleyicilere sunacak.
    Klasik müziğin sesi: 'Andante'
    Kadından topluma eğitim başlıyor
    Kant ölümünün 200. yılında anılıyor
    İki asır önce ahlaklı olmayı 'başkalarıyla ilişkile-rimizde isteklerimizin, her türlü kişisel çıkardan bağımsız olmasıdır' cümlesiyle açıkladığı felsefesiyle, sömürgecilik düzeninin küreselleşme adı altında değişik bir formla insanlara sunulduğu günümüz dünyasına da ışık tutan Immanuel Kant, ölümünün 200. yıldönümünde 'Uluslararası Kant Sempozyumu'yla anılıyor. İstanbul Goethe Enstitüsü, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ve Muğla Üniversitesi'nin işbirliği ile yapılacak olan sempozyum, 3 Ekim'de İstanbul'da; 6- 8 Ekim tarihleri arasında Muğla'da gerçekleştirilecek. Eleştirel felsefenin kurucusu olarak kabul edilen Kant'ın, felsefede yaptığı devrimleri anlatan sempozyumun oturum başkanları Doğan Özlem ve Ferda Keskin olacak. Sempozyumun konuşmacıları arasında, Ioanna Kuçuradi, Paul Guyer, Karl-Otto Apel, Manfred Baum, Bedia Akarsu, Betül Çotuksöken, Claudia Bickmann ve Stepha Voss yer alacak.
    KÜLTÜR HARİTASI
  • İFSAK, Nallıhan ve Beypazarı'na fotoğraf çekim gezisi düzenliyor.

  • Prodigy konseri 3 Ekim'de Parkorman'da sahne alacak.
    Tel: 0 216 556 98 00

  • Emel Aydın Resim Sergisi, Dem-art Sanat Galerisi'nde izlenebilecek.
    Tel: 0212 287 78 67

  • 10. Uluslarası Eskişehir Festivali kapsamında bugün Hüseyin Eryılmaz fotoğraflarını sergileyecek.
    Tel: 0 222 236 03 75

  • Ankara Devlet Tiyatrosu Sığıntı isimli oyununu Büyük Tiyatro'da seyirciyle buluşturacak.
    Tel: 0312 324 22 10

  • '3. Geleneksel Barışa Semah Dönenler' gösterisi Abdi İpekçi Spor Salonu'nda sunulacak.
    Tel: 0212 660 72 03

  • Mersin Müzik Festivali'nde Trio ile Oda Müziği Konseri var.
    Tel: 0324 238 81 85

  • 3 Ekim 2004
    Pazar
     
    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
    Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
    Bilişim
    | Dizi | Çocuk

    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED