AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Sakin sakin tartışalım (2)

Dünkü yazıda genel çerçeveyi çizmeye çalışmıştım; "Kemalizm" ya da "Atatürkçülük" sözcüklerinin yerine"Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesinin geçmesinin bir "reform" olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini sakin sakin tartışmaya çalışacaktık...

Hatırlıyorsunuz, "Kemalizm" ya da "Atatürkçülük" sözcüklerinin yerini "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadesine terketmeye başladığını müjdeleyen yorumlar, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın Kara Harp Okulu'nun öğretim yılına başlaması dolayısıyla düzenlenen törende yaptığı konuşmayı temel alıyordu.

Radikal Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, Büyükanıt'ın konuşmasından sezilen bu "geçiş süreci"ni şu sözlerle değerlendiriyordu:

"Şimdi sezebildiğimiz kadarıyla TSK, artık çok yıpranmış ve anlamını kaybetmiş olan 'Atatürkçülük' kelimesinin yerine 'Atatürkçü Düşünce Sistemi'ni kullanmaya başlayarak yeni bir açılımın ilk ipuçlarını vermeye başladı."

Dünkü yazıda bu ve benzer yorumları inandırıcı bulmadığımı açıklamıştım. "Resmi ideolojimiz"in adından "lük" ya da "izm" eklerinin düşmesinin (tabii o da eğer düşerse) yeni açılımların ilk ipuçları olarak yorumlanması ne derece inandırıcıydı?

Büyükanıt'ın verdiği mesajları birkaç kez dikkatle okumama rağmen, birçok köşe yazısında dile gelen bu "iyimserliği" paylaşamadım doğrusu... Bana göre, Kara Kuvvetleri Komutanı bu konuda yeni bir şey söylemiyordu. İsterseniz bu kanaate nasıl vardığımı, Büyükanıt'ın konuşmasından bazı önemli bölümleri aktararak adım adım açıklamaya çalışayım: "Sizlere, yaşadığınız günlerde ve meslek yaşantınızda; Atatürk ilkelerinin çok uzun yıllar önce ortaya konulduğu, yaşadığımız çağda bu ilkelerin kalktığı, eskidiği ve geçerliliğini yitirdiği söylenebilir. Hatta, 'Atatürkçü dünya görüşünün Türkiye'nin önünü tıkadığı' iç ve dış mihraklı odaklar tarafından gündeme getirilebilir.

Bu düşünceleri gündeme getirenler iki grupta sınıflandırılabilirler: Birinci grup; cumhuriyeti kuran ve imparatorluğun küllerinden dinamik ve çağdaş bir devlet ve millet yaratan iradenin ışığından rahatsız olan yarasalardır. (...) İkinci grup ise ithal malı bir yaklaşımdır ve Atatürkçü düşünce sistemini, Türkiye'ye dayatmaya çalıştıkları sistemler için en önemli engel olarak görenlerdir."

Görüyorsunuz; Büyükanıt'ın içinde hâlâ "yarasalar"ın da uçuştuğu bu sözlerinde "yeni bir açılımın ipuçları"nı görebilmek, bu sözleri önemli bir "reform"un habercisi olarak karşılamak ne derece mümkündür?

Besbelli ki, Büyükanıt da, bugüne kadar benzer konuşmalarda dile getirildiği gibi, Atatürkçülüğün bu ülkenin düşünce hayatı üzerinde fazla ağırlığı olduğunu ileri süren her türlü görüşü "iç ve dış mihraklı odaklar"ın marifeti olarak değerlendirmektedir. Bu sözlerde "Atatürkçülük" ya da "Kemalizm" sözcüklerinin yerine "Atatürkçü dünya görüşü" ve "Atatürkçü düşünce sistemi" ifadelerinin kullanılmış olması söz konusu değerlendirmenin mahiyetini değiştirebilecek nitelikte midir?

Büyükanıt'ın "Atatürkçü düşünce sistemi"ni tarif ettiği şu sözleri de okuyalım: "Bilim ve akıl; Atatürk ilkelerinin iç dinamik gücüdür ve ilkelerinin her dönemde iç dinamiğini oluşturur ve çağa uyumunu sağlar. Bu anlayışla, bilim ve aklın rehberliğinde kendini sürekli yenileyen Atatürk ilkeleri, sonsuza dek kendilerini yenilemek, geliştirmek gücüne sahip bir düşünce sistemi olarak ortaya çıkar. Tekrar ediyorum, Atatürk bize dar bir ideolojik kalıp bırakmamıştır. Her türlü dogmadan uzak, bilim ve aklı hedef gösteren bir düşünce sistemi, hümanist ve çağdaş, gelişmeye ve değişime uygun bir dünya görüşünü miras olarak bırakmıştır."

İsterseniz biraz önceki soruyu bu sözler için de soralım: Bu sözler de mi önemli bir "reform"un habercisi? Bugüne kadar milyonlarca kez tekrar edilen bu sözleri, "eski, alışılmış dogmalar yerine, 'çağdaş uygarlık düzeyi'ne erişmenin ön planda tutulduğu" (Hasan Celâl Güzel, Tercüman) sözler olarak değenlendirmek ne derece mümkün?

Bana göre, Büyükanıt'ın bu son sözleri "sakin sakin" ama ciddi bir incelemeyi (bir kez daha) hakediyor. Çünkü bu sözler, uzak durulmaya ne kadar gayret sarfedilirse sarfedilsin, "Atatürkçü düşünce sistemi"nin "gelişmeye kapalı" bir "sistem" olduğunu gayet güzel anlatıyor. Yani öyle bir "sistem" ki, dünyada herşey (ama herşey) gelişiyor, "sürekli yenileniyor", ama bu değişim sürecinden sadece, tek başına Atatürk ilkeleri etkilenmiyor... Görüyorsunuz, bu akıl yürütme tarzı bırakın "verilere" dayalı bir akıl yürütmeyi, salt "mantıksal" olarak da inandırıcı değil. "Atatürkçü düşünce sistemi" denilen şey eğer Herakleitos'un şu ünlü "Herşey değişiyor, bir ırmağa iki kez girilemez" gibi bir formülden ibaret olsaydı, tabii ki ortada sorun kalmazdı. Çünkü filozof dünyaya ilişkin olarak sadece "Herşeyin değiştiğini" söylemekle yetinmişti ve bu tespit tabii ki "ölümsüz"dü.

Ama "Atatürkçü düşünce sistemi" adı verilen sistem böyle mi? Bir kere unutmayalım ki, bu ideoloji yeni konulan adı ile bir "sistem" ise, o zaman o da bütün "sistemler" gibi "sürekli değişime" açık ve bunun bir sonucu olarak "ölümsüz" değil.

"Sakin sakin tartışmaya" yarın da devam edelim.


3 Ekim 2004
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED