AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
İnsan haklarında yol ayrımı

"İnsan Haklarında Yeni Taktikler" başlıklı sempozyum dün sona erdi. Helsinki Yurttaşlar Derneği, TODAİ ve İşkence Mağdurları Merkezi tarafından gerçekleştirilen sempozyum, taşıdığı öneme oranla medyada yeterince yer bulamadı.

Oysa 80 ülkeden yüzlerce insan hakları savunucusunun katıldığı bu toplantı, en az NATO ve İKÖ zirvesi kadar anlamlıydı.

İnsan hakları savunucularının yaptıkları etkinlikler genelde devlet nezdinde itibar görmez ya da pek sempatiyle karşılanmaz. Çünkü insan hakları sorunlarının devlet ile toplum arasında yaşanan bir gerilimin ürünü olduğu düşünülür.

Gerçekten de yaşanan ihlallerin önemli bir kısmı devlet-birey ilişkisinin mahiyetiyle ilgilidir. Bu sempozyumda ise aynı gerginliği görmedik, hatta Başbakan Erdoğan ve Yardımcısı Gül'ün programlara katılımı ciddi bir "normalleşme" sinyali veriyordu.

İnsan hakları her ne kadar sorunlarla gündeme gelse de aslında insanlığın üzerinde ittifak edebildiği çok nadir değerlerdendir.

Hangi ideoloji, din veya ırka mensup olursa olsun tüm insanların sadece insan olmaları hasebiyle böyle bir kavrama sahip çıkmaları, aslında insan haklarının bir "üst değer" olduğunu gösteriyor. Ya da en geniş anlamıyla "kimliklerin anası" olduğunu.

Son dönemde güvenlik ve özgürlük kavramları arasında yaşanan önem kayması, insan haklarının hem kavramsal, hem de pratik anlamda yeni bir sürece evrilmesine sebep oluyor.

11 Eylül olayı sonrasında yoğunlaşan "terörle mücadele" konsepti insan hakları sorunlarının hem mahiyetini değiştirdi, hem de küreselleşmesine sebep oldu.

Bugün yeni ihlal alanları ve yeni sorunlarla karşı karşıyayız. İnsan hakları savunucularının bu yeni duruma uygun taktikler geliştirmeleri de bir zorunluluk.

Maalesef son dönemde yaşananlar, bir kısım insan hakları aktivistlerinin kendi iç alemlerinde sıkıntıya düşmesine sebep oldu.

Özellikle ABD'de hortlayan "ayrımcılık" ve devletin özgürlükleri keyfi şekilde daraltan tavırları karşısında insan hakları aktivistlerinin "terörle mücadele" söyleminin altında ezildiğini gördük.

İlk anda tepki vermekte bocalayan derneklerin bir kısmı zaman geçtikten sonra toparlanabildiler.

Tabii uzun yıllardır farklı ülkelerde farklı aktörlerin ihlallerine rahatlıkla tepki gösteren bu örgütlerin, kendi ülkelerinde yaşanan ve kendileri açısından makul de bulunabilecek bir gerekçeye dayanan politikalar karşısında ikileme düşmeleri, aslında onlar için rüştlerini ispatlayabilecekleri bir zemin de sağlıyordu.

İnsan hakları artık dünya siyasetçilerinin iç ve dış politik hesaplarına alet olmaktan kurtarılmalıdır.

İnsan hakları örgütleri de "ulusal çıkarlar"la "evrensel değerler" arasında sıkışan tutumlarını gözden geçirmelidir. Çünkü insan hakları örgütlerine duyulan güven azalırsa, insan hakları kavramına verilen önem de azalır.

Artık "iyi"yi herkes için istemek, "kötü"yü herkesten uzak tutmak zorundayız. Asıl bundan sonra çifte standarda düşmeden objektif kriterler geliştirmek asıl olmalı.

Dün sona eren sempozyum bu sorunların aşılması açısından da çok yararlı oldu. Düzenleyenleri kutluyoruz.


3 Ekim 2004
Pazar
 
YALÇIN AKDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED