AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Hakan Şükür niçin cezalandırılıyor?

Milli Takım Teknik Direktörü Ersun Yanal, oyun sistemine uymadığı gerekçesiyle Hakan Şükür'ü milli takıma çağırmadı. Görünüşte, tamamen teknik bir tasarruf. Çünkü Yanal, yüksek stopere karşı kule santrforla oynamayı kendi oyun anlayışına uygun bulmuyor. Amacı, çabuk, hızlı atak geliştiren, press yapan, sahanın her alanında baskılı oynayan "genç bir takım" yaratmakmış.

Gayet makul, ama "tartışılabilir" bir açıklama.

Gençlerbirliği'ni bu anlayışla oynatmış, başarılı olmuştu. Fakat, yüksek stopere karşı kule santrfordan da vazgeçememişti. Bugün Beşiktaş'ta forma bulamayan Veysel, hava topu hakimiyetiyle bir bakıma "kule santrfor" işlevi görüyordu. İkinci yarıda da oyuna girse, oynadığı her maçta etkili oluyordu. Hem, genç takımda 37'lik Bülent'in işi ne? Lig maçlarında tel tel dökülen 32'lik Okan'ın işi ne?

Neyse, amacım Yanal'ın çelişkisini ortaya çıkarmak değil. Ararsan, çelişki çok. Aynı Yanal, Uzakdoğu turnuvası dönüşünde aynı Hakan'a övgüler yağdırmış, "her teknik direktörün çalışmak isteyeceği biricik futbolcu" olarak yine Hakan'ı işaret etmişti. Çünkü Hakan, yine Yanal'a göre, "her türlü taktik anlayışa uyum gösteren" bir futbolcuydu. Aradan iki ay bile geçmedi; Aynı Yanal, aynı Hakan'ı "taktik nedenlerle" dışarıda bıraktığını söylüyor.

Geçelim.

Sonuçta teknik direktörün tasarrufudur ve buna saygı göstermek zorundayız.

Gelgelelim, tartışmalar, Hakan'ın pek de taktik zorunluluklarla dışarıda bırakılmadığını, bir anlamda "cezalandırıldığını" söylüyor. Ersun Yanal'ın bu yönde bir beyanı olmadığı, Hakan'la ilgili tasarrufunu açıklarken özellikle teknik konulara vurgu yaptığı için, onu dışarıda bırakıyorum.

Sözüm, nasılsa spor sayfalarına sızmış kötü kalpli müddeiye.

Bunlardan biri, Hakan'ın futbol dışı nedenlerle milli takıma çağrılmadığını söylüyordu. Futbol dışı nedenler, her neyse onlar, futbol içi değerlendirmelere nasıl kıstas teşkil edebilir? Bunun ahlakî, ontolojik bir izahı var mı? Hayır, Hakan hem dinci-tarikatçı, hem de milli formaya ihanet eden bir "vatan haini"ymiş. Ne yapmış mesela? Yunanistan maçında, kulübede olması gerekirken, tribünlere çıkmış. Arkadaşlarını yalnız bıraktığı gibi, teknik direktöre de "ben senden büyüğüm" mesajı vermiş.

Böyle şeyler yazıyorlar.

İlk 18'e alınmayan bir futbolcu (Yunanistan maçından söz ediyorum) tribünlere çıkmayıp da ne yapacaktı?

Hemen belirteyim, Hakan Şükür hayranı filan değilim. Hayran ilişkisini "rasyonel" bulmadığım gibi, koyu bir Beşiktaş taraftarı olarak Hakan Şükür'e bazen gıptayla karışık bir öfke de duyuyorum. Ama bu çocuk, kim ne derse desin, Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu; futboldaki "zihniyet devrimi"nin sembol isimlerinden biri...

Hadi, o gereksiz istatistikleri sıralamayalım; kaç kez milli formayı giydiği, kaç gol attığı, kaç şampiyonluk yaşadığı, kaç kupanın kulpundan tuttuğu, vs...

Yıllardır izliyoruz:

Hem atıyor, hem attırıyor, hem koşuyor, hem press yapıyor, hem defanstan top çıkarıyor... Daha ne?

Futbol, gazete köşelerini parsellemiş lumpenlerin (çoğu futbolcu eskisi ve zırcahildir, yorumlarını sayfa sekreterlerine yazdırır, utanmadan altına imza atarlar) zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, "vurdu, kırdı, belinden su aldı" oyunu değildir. Bir disiplindir... Taktikle teknik becerinin, bireysellikle "kolektivizm"in uyumundan doğan bir "takım oyunu"dur.

Takım oyunu için de, elbette, "takım ruhu"na sahip, "başkası için de oynayabilen" yeteneklere ihtiyaç var.

Hakan Şükür bu tipte bir futbolcudur işte.

Kimse kimseyi kandırmasın, çocukcağız kötü futbolcu olduğu, tribünlere çıktığı, arkadaşlarını yalnız bıraktığı için değil, biraz düzgün bir adam olduğu ve belli bir futbol kastının içinde yer almadığı için eleştiriliyor ve cezalandırılıyor. Eleştiriler tamamen "sınıfsal" ve "ideolojik." Üstelik "faşizan" bir ruh haletini yansıtıyor...

Hatırlayacaksınız, Dünya Kupası finallerinde, milli takımda "namaz kılanlar, namaz kılmayanlar" ayrımı yapıldığı, namaz kılanların namaz kılmayanlara pas atmadığı, Hakan Şükür'ün namaz kıldığı için sürekli ilk 11'de yer aldığı bile yazıldı. Hatta bir hakem eskisi çıktı, Hakan'ın Senegal'e maç sattığını iddia etti.

Neler neler...

Siz Ersun Yanal'ın seçiciliğine, hele lumpen köşe yazarlarına, futbolcu eskilerine, "ağzı bozuk kabzımallara", Toshack'ın bile Atatürkçülüğünü sorgulayan hastalıklı spor yazarlarına aldırmayın, Hakan Şükür büyük futbolcudur. Turgay'dan da, Lefter'den de, Tanju'dan da, Rıdvan'dan da büyüktür...

Dindar olduğu için değil elbette, "büyük futbolcu" olduğu için büyüktür.


6 Ekim 2004
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED