AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
'CJD' yazıp 'tık'layınca
her şey berraklaşıyor...

Geçtiğimiz haftanın ortalığı kasıp kavuran "Ankara'da bir deli dana hastası" manşeti, hastaya konulan "Creutzfeld-Jakob" teşhisinin, deli dana hastalığının "insanda görülen türü" olduğu yanlış (daha doğrusu çarpıtılmış) bilgisine dayandırılmıştı. İşin tuhafı bilim adamlarından da bu yönde demeçler alınmıştı... İnternette yaptığımız uzun seyahat, bu bilim adamlarının böyle konuşmalarının imkânsız olduğunu gösterdi bize... Doğrusu biz, bu demeçlerin son halinde bir "mühendislik" faaliyeti seziyoruz...

Geçtiğimiz pazar (3 Ekim) sayfamızda, manşetten, Ankara Hacettepe Üniversitesi'nde bir kadına "deli dana" teşhisi konulduğu haberini veren Milliyet'i konuk etmiş, o manşeti Hürriyet'teki sakin versiyonla kıyaslayarak Milliyet'in haberindeki sansasyonel içeriği ortaya koymaya çalışmıştık... Meselenin ne olduğunu kısaca açıklamaya çalışalım; korkmayın, çok net anlatacağız, hemen anlayacaksınız:

Hacettepe'deki hastaya konan teşhis tam olarak şöyleydi: Creutzfeld-Jakob Disease (CJD)... Yani "Creutzfeld-Jakob Hastalığı..." Bunun böyle olduğuna kuşku yok, Milliyet ve haberi veren birkaç başka gazete, hastane belgesinin fotokopisini de yayımlamıştı...

Milliyet, bu teşhisi şöyle manşete taşımıştı:

"50 yaşındaki D.Ü.'ye, 'Creutzfeld-Jakob' teşhisini koydular... BİR HASTA DA ANKARA'DA... İstanbul'dan sonra Hacettepe'de de bir kişi 'deli dana'nın insanda görülen türü Creutzfeld-Jakob şüphesiyle tedavide..."

DEMEÇ AYNI AMA...

Haberi iç sayfalarda gören Hürriyet ise hiç böyle kesin ifadelere yer vermiyordu. Çünkü Hürriyet'e konuşan ve hastaya bu teşhisi koyan doktorlardan biri olan Doç. Yeşim Çetinkaya çok net olarak, evet, teşhisin bu olduğunu, ama bunun, hayvanlardaki deli dana hastalığının insanlardaki karşılığı olmadığını söylüyordu. Çetinkaya'ya göre "deli dana"nın insanlardaki karşılığı "CJD" değil, "vCJD" idi (buradaki "v" varyant anlamında)... Çetinkaya'nın sözleri tam olarak şöyleydi:

"İngiltere'de görülen ve hayvanlardan geçen vCJD deli dana hastalığı ile hastada görülen CJD aynı değil. CJD, kalıtım ya da vücudun normalde ürettiği proteinin değişikliğe uğrayarak birikime başlamasıyla oluşuyor..."

Peki, mesele bu kadar açıkken, aynı doktor görüşlerini Milliyet'e de açıklamışken, nasıl oluyor da Milliyet haberini "Creutzfeld-Jakob, yani deli dananın insanda görülen türü" şeklindeki çarpıtılmış bilgiye dayandırıyordu? Basit: Siz sansasyona karar vermişseniz, onu manşetten girersiniz, sonra da haberi o manşet cümlesine uygun hale getirmenin yollarını aramaya başlarsınız...

Milliyet, "Ankara'da bir deli dana hastası var" iddiasını hafta boyunca işte bu çarpıtılmış terimsel benzerliğe dayandırarak sürdürdü. Haberlere imza atan muhabir Yıldız Yazıcıoğlu, haberine gelen eleştirileri kendisine aktaran gazetenin yeni okur temsilcisi Derya Sazak'a derdini anlatırken de aynı argümana baş vurmuştu (4 Ekim):

"Hasta yakınlarıyla konuştum, raporlara baktım, haberimde tıbbi terimler bakımından hiçbir hata yoktur, deli dana hastalığıyla aynı belirtilere sahip olan insanlardaki türünü yazdım."

PEKİ O BİLİM ADAMI AÇIKLAMALARI?

Milliyet'in haberlerinde şaşırtıcı olan noktalardan biri şuydu: Gazete, hafta boyunca sürdürdüğü "Deli dananın insanlardaki formu CJD"dir ısrarını, adını verdiği bazı bilim adamlarına dayandırmaktaydı... Bu tuhaflık bizim de kafamızı karıştırınca internette küçük bir araştırma yapmaya karar verdik... Gerek Dünya Sağlık Örgütü'nün, gerekse de BBC, CNN gibi yayın kuruluşlarının internetteki arşivlerinde yaptığımız yolculuk şunu tartışmasız bir şekilde ortaya koyuyordu: "CJD, deli dananın insandaki formudur", "insandaki deli dana şüpheli olgulara CJD denir" şeklindeki açıklamaların bilim adamları tarafından yapılması imkânsızdır! Çünkü internette yaptığımız uzun seyahatte hep şu ibareye rastladık: "vCJD: Human form of BSE..." Yani: "vCJD: Deli dana hastalığının insandaki formu..." (Hatırlatalım: BSE, "deli dana" hastalığının İngilizcedeki bilimsel adı...). Ama bir kez bile

"CJD, deli dananın insandaki formudur" ya da benzeri bir ifadeye rastlamadık... Ve kırk yıl dolaşsak da rastlayamayacağımızı iki hastalığın ortaya çıkarıldığı tarihleri öğrenince anladık... İnsanlara hayvanlardan bulaşan, dolayısıyla "deli dananın insandaki formu olan vCJD" ilk kez 1996'da tanımlanıyor... Oysa, vCJD'nin tersine nasıl ortaya çıktığı konusunda hiçbir bilgi sahibi olmadığımız CJD taa 1920'lere kadar tarihleniyor... O yıllarda bir Alman bilim adamı olan Creutzfeld, hastalığa adını koyuyor. Daha sonra gene bir Alman olan Jakop, hastalıkla iligili bilgilerimizi biraz daha genişletiyor...

Şimdi Milliyet'çilerin şu soruya cevap vermeleri gerekiyor: Taa 1920'lerde tanımlanmış ve vücudun kendiliğinden oluşturduğu bir hastalık, nasıl oluyor da 1996'da ortaya çıkmış ve ancak bir hayvandan insana bulaşan bir hastalığın "insandaki formu" oluyor?

Böyle bir şey, herşey bir yana "sıra mantığı"na ters... Ve dolayısıyla biz burada, böyle bir iddiada bulunduğu söylenen bilim adamlarımızı tenzih ediyoruz... Bize kalırsa Milliyet'teki bu tür bilim adamı demeçleri, gazetenin manşetini doğrulamak üzere, epeyce eğip bükme faaliyetinin ardından yeni "form"larıyla yansımıştır gazetenin sayfalarına...

Son sözümüz gazetenin yeni okur temsilcisine:

Derya Sazak, muhabirin savunmasını aktardıktan sonra, Milliyet'le, iddiayı reddeden "Hacettepe Üniversitesi" arasında "bilimsel hakemliğe" ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ne münasebet! Milliyet bu işin uzmanı mı? Onun işi sadece uzmanların görüşlerini doğru dürüst yansıtmak değil mi? İyi valla, sen çarpuk çurpuk bir şeyler süreceksin ortaya, sonra da temizlik için sahaya hakem çağıracaksın!

Şu soru da Sazak'tan: "Sağlık Bakanı niye susuyor?"

Bu soru da çok tuhaf. Çünkü Sağlık Bakanı, geçen hafta boyunca Türkiye'de geçmişte ve şimdi hiçbir "deli dana" vakasının yaşanmadığını söyledi ısrarla.

Bakanın "susmadığı", Sazak'ın sorusunun hemen üstünde yer alan Milliyet kupüründe görülen bir haberden de anlaşılıyordu zaten... Haberin başlığı aynen şöyleydi: "Bakan Güçlü: 'Deli dana' hastası yok." (A.G.)


'Bana onun kellesini getirin'(!)

Bir iki gün öncesinin bir haber başlığı; not etmeyi unutmuşuz, galiba (ne farkeder sanki) Milliyet'te karşımaza çıkmıştı. "Tarih arıştırmacısı Cezmi Yurtsever", Mimar Sinan'ın kafatasının kayıp olduğunu öne sürerek, türbenin açılmasını istemiş...

Yurtsever, bu çerçevede ciddi bir iddiayı da dile getiriyor:

"1930'larda, Türk ırkının yassı ve uzun kafalı olduğunu ortaya çıkarmak için yapılan proje kapsamında, Sinan'ın türbesini açıp, kafatasını aldılar. Fakat bu kafatasının yerine getirilmediği görüşündeyim."

Epeyce ilginç bir iddia doğrusu. "Türk ırkının" kafa yapısının belirlenmesi için Sinan'ın kafatasından yararlanmak...

Neyse, konumuz bu ilginç iddia değil; konumuz gazetenin bu haberi hangi başlıkla okurlarına duyurduğu.

Yani şu başlık: "Bana onun kellesini getirin"(!)

Tamam, haberi okutsun diye haber başlıkları ile az biraz oynanmasını artık biz de "tolere" ediyoruz ama bu kadarı da fazla olmuyor mu?!

"Bana onun kellesini getirin"(!)

Tamı tamına İtalyan yapımı kovboy filmlerinden fırlamış bir başlık değil mi bu?

Üiiüiüüüü! (Bu da ne demeyin; söz konusu filmlerin vazgeçilmez müziğini harflere dökmeye çalışıyoruz!) (K.B.)


6 Ekim 2004
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED