|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Batılılar, dünya tarihinde ilk kez on 400 küsûr yıldan bu yana hâkimiyet kurmayı başardılar. Batılıların daha önceki dönemlerde insanlık tarihinde bu kadar köklü ve derinlemesine nüfûz edici bir hegemonya kuracak bir tecrübe üretemediklerini görüyoruz. Batılıların uygarlık tarihinde sadece iki büyük ölçekli küresel sayılabilecek tecrübe ürettiklerini biliyoruz. Bunlardan birincisi Büyük İskender'in yaklaşık 2300 yıl önce öcülük ettiği Helen Uygarlığı tecrübesi; ikincisi ise Roma İmparatorluğu tecrübesidir. Bugün kurulmakta olan AB projesi bu iki büyük tarihsel tecrübeyi esas alarak hayata geçirilmeye çalışılan bir projedir. AB projesinin ABD'nin küresel imparatorluk tecrübesini aşacak ve aşındıracak bir tecrübeye dönüşemeyeceğini söylemek şimdilik mümkün. Önümüzdeki yüzyıl boyunca yaşanacak küre ölçekli gelişmeler neler gösterir bunu şimdiden kestirebilmek biraz zor. Ama Çin, Hindistan, Rusya ve İslâm dünyasında yaşanacak gelişmelerin önümüzdeki yüzyılda yaşanacak gelişmelere ön vereceğini söylemek mümkün. Dünyanın gelecekte nasıl bir şekil alabileceği sorusunun cevabı, AB projesinin başarılı olup olamayacağıyla da ilgili. Ama asıl ihmal edilen sorun şu: Dünya kaoslarla, savaşlarla ve çatışmalarla dolu geçen koskoca bir belirsizlikler ve bunalımlar yüzyılı yaşadı. Bunalımdan ve belirsizlerden henüz çıkılabilmiş değil. Esaslı bir geçiş sürecinin eşiğindeyiz. İşte bu geçiş sürecinin neyle ve nasıl sonuçlanacağı meselesi, en hayatî meseledir. Batı uygarlığının ürettiği tecrübe, Batı kültürünün bütün bir küre sathında yaygınlaşmasıyla ve ek tip bir kültürün bütün dünyaya dayatılmasıyla sonuçlandı. Batılıların cevabını veremedikleri ama Müslümanların Endülüs ve Osmanlı tecrübeleriyle çok esaslı şekillerde cevabını vermeyi başardıkları en temel soru şu: Farklı kültürler, barış içinde nasıl birlikte ve bir arada yaşayabilecekler? Batılıların Antik Yunan Roma, Avrupa ve Amerika tecrübeleriyle ürettikleri asimilasyon (eritme) ve eliminasyon (yok etme) stratejileri, diğer kültürlere, dinlere ve medeniyetlere özne olarak yaşama, varolma, kendilerini kendi dünya tasavvurları doğrultusunda geliştirebilme imkânları tanımıyor; bu imkânları tümden yok ediyor. Bu da tüm dünyayı kaosların, savaşların ve çatışmaların ortasına fırlatıveriyor. Bugün geldiğimiz nokta bunun en somut göstergesidir. Batı kültürü, başka kültürlere yaşama hakkı tanımıyor; çünkü böylesi bir özgüvene sahip değil. Başka kültürler tarafından yok edilebileceğini düşünüyor. O yüzdendir ki, Batılılar 1989'dan bu yana İslâm dünyasını derinlemesine işgal ve kontrol edecek bir maceraya soyundular. Ve bugün Batılıları en çok korkutan ve ürküten şey, Batı toplumlarının kitleler hâlinde Müslüman olabileceği ihtimalidir. Bu ihtimal, geçtiğimiz yıllara ve özellikle de son birkaç ayda Batı'da çeşitli mahfillerde çok fazla dillendirilmeye başlandı. Amerika'da yayımlanan The Weekly Standard başlıklı haftalık derginin 4 Ekim tarihli sayısında Christopher Caldwell, "Avrupa'nın Yeni Korkusu: İslâmlaşmak" başlığıyla yazdığı ve Birgün gazetesinde tam metin olarak çevirisi yayımlanan yazısında bu gerçeği açıkça itiraf ediyor. Batılıları en çok korkutan şey, seküler Batı kültürünün insan ilişkilerini çıkar ilişkilerine dayandırması nedeniyle Batı'da ailenin ve toplumun çökmenin eşiğine gelmesi; doğayı tahrip etmeleri, barış, demokrasi ve özgürlüklerden sözedip dünyayı kaosun, savaşların ve çatışmaların eşiğine sürüklemeleridir. Buna mukabil, İslâm'ın insana, güçlü bir şahsiyet ve ahlak vermesi, güce değil hakka, hakkaniyete ve adalete dayalı bir dünya ve düzen vaat etesi, insanın doğa ile ve Yaratıcı ile ilişkilerini koparmaması, Batılılarda İslâm'ın hızla Batılı toplumları yutabileceği korkusunun köksalmasına yol açıyor. Son olarak Türkiye'nin AB üyeliğine karşı Batılıların kuşkuyla bakmalarının nedenlerinin burada gizli olduğunu, bizi AB'ye ancak İslâm'dan vazgeçirebildiklerine inandıkları için almaya karar vereceklerini; o yüzden tarımdan sorumlu AB Komisyonu üyesi Franz Fischler'in "Türkiye'nin uzun vadeli laik kimliğinin sürebileceğine ilişkin kuşkular devam ettiği için" Türkiye'nin AB'ye alınmasına bir türlü karar verilemediğini söylediğini hatırlatmak isterim. Hatırlatmak istediğim son şey de şu: Mahmut Toptaş Hoca'nın dikkat çektiği bir belge var. Mesut Yılmaz'ın 1998 yılının Şubat ayının 7'sinde Yavuz Donat'ın Vitrin köşesinde yer alan şöyle bir demeci var: "Bizi Avrupa Birliği'ne almak için bizden istedikleri tek şey, din değiştirmemizdir." Türkiye'nin laikleşmesi, Türkiye'nin din değiştirmesi sürecinde aşılması öngörülen yegane kilometre taşıdır. Türkiye'de laiklik üzerinde neden bu kadar hassasiyetle durulduğunu şimdi bir de bu gözle derin derin düşünün. O zaman bütün meselenin ne olduğunu kavramakta zorlanmayacaksınız.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |