|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Biz de çok mutlu olmuyoruz aslında; ilerleme raporundan sonra Avrupa'dan yükselen bazı çatlak sesler bizim de canımızı sıkıyor. Üstelik, basınımızın "yeşil ışık yandı" diye alkışladığı raporun, bir başka açıdan bakıldığında, "sarı ışık" anlamına gelebileceğini de görüyoruz. Ama, bir süreç bu. Bülent Ecevit, devr-i saadetinde, "ekonomik topluluğun" üyelik çağrılarına olumlu cevap verseydi ve ikinci bir divana kadar Türkiye'yi ortaklıktan çektiğini açıklamasaydı, bugün bize onur kırıcı gibi gelen "gözetleme-denetleme sürecini" yaşamayacaktık. Nedir Avrupa Birliği? Belki, belli bir azınlık için bir din ve medeniyet tercihidir. Olabilir. Ama büyük çoğunluk için demokratik özgürlükler, zenginlik ve para... Tabii, belli bir kesim için de serbest dolaşım hakkı, ticaret ve seyahat imtiyazı. Bizi ilgilendiren, asıl, Avrupa Birliği'nin aynı zamanda bir "değişim projesi" sunması. Bir türlü demokratikleşemeyen, yani statüko belasından kurtulamayan Türkiye için de önemli bir fırsat... Tam üyelik hakkı vermeseler de, bu fırsatı değerlendirip daha mamur, daha yaşanabilir bir ülke haline gelebiliriz. Refikimiz, ilerleme raporunun yayımlandığı gün, Süleyman Nazif'ten mülhem, "Kara Gün" manşetiyle çıktı. Ertesi gün de, Atatürklü logodan, birinci sayfanın eteklerine doğru kan damlattı. Süleyman Nazif'e o ünlü makaleyi yazdırtan koşulları mı yaşıyoruz acaba? Mezkur yeşil ışık, Türkiye'nin işgal altında olduğunu mu gösteriyor? Önceki gün Devlet Bahçeli'yi izledim. Şaşırdım. Bahçeli, "ilerleme raporu"yla kaydedilen başarıyı neredeyse ihanet kavramlarıyla yargılıyordu. Oysa Türkiye'ye Avrupa Birliği'nin kapılarını açan ilk ciddi adımlar (Öcalan'ın idamının ertelenmesi; TCK'daki kısmi iyileştirmeler, vs.), Bahçeli'nin Başbakan Yardımcılığını yaptığı hükümet döneminde atılmıştı. Yine, vatan toprağını yabancılara peşkeş çeken IMF yasalarının tümü ("Derviş yasaları" olarak da anılan 15 maddelik bir paketti ve MHP'nin evet oylarıyla genel kuruldan geçmişti) Bahçeli'nin hükümet ortağı olduğu dönemde çıkmıştı. Neyse... Bir başka ideolojik grup da, AB'ye karşı kuva-yı milliye ruhunu seferberliğe çağırıyor. Hiçbir zaman bu toprakların ruhuyla, ahlakıyla, kültürüyle kesişmemiş; Çin'den, Mao'dan, Pol Pot'tan, Kürtçülükten dolana dolana gelip "kemalizm"e sığınmış bir küçük grup... Tamam, millî bütünlüğümüzü muhafaza edelim, Avrupa Birliği'nin olanca iğvasından sakınalım, güzel memleketimizi iç ve dış tehditlere karşı koruyup gözetelim. Gerekirse silaha da sarılalım. Hatta, bağrımıza taş basıp mümtaz solcularla, ürkek milliyetçilerle, mütekait cuntacılarla saf tutalım. Maksat, "içe kapanma"nın, yani otarşinin ideolojik altyapısını oluşturup "tarihsel statüko"ya meşruiyet sağlamak değilse, hepsine fitiz. Ama, zahmet olmazsa, şu "içeri"ye de bir çeki-düzen verelim. Demokratik hak ve özgürlükleri budayan, demokrasiye "balans ayarı" çektiğini itiraf edip sivil toplumun canına okuyan, halkı bir dilim ekmeğe muhtaç eden siyasetçi ve cuntacı bakıyesine karşı da aynı kuva-yı milliye celadetini sergileyelim. Olmaz mı?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |