AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
İslam'ın meydan okuyuşu ve Türkiye'nin AB üyeliği

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik projesiyle ilgili son zamanların en önemli değerlendirmesi New York Times gazetesinde yayınlandı. Kırk yıllık süreç, hem Avrupa Birliği hem Amerika hem de Türkiye için farklı zamanlarda farklı hedefleri amaçladı. Ama şimdi yeni değerlendirmelerin, yeni tanımlamaların, yeni şeyler söylemenin zamanı. Özellikle Kopenhag Zirvesi'nden bu yana ısrarla bu noktaya dikkat çekmeye çalıştım. Türkiye'nin üyeliği artık farklı bir proje, hem AB hem de Türkiye için üyeliğin niteliği değişti. Dolayısıyla Türkiye'nin karşısına süreci engelleyecek ölçekte engeller çıkarılamayacak. Avrupa Komisyonu'nun tavsiye kararından sonra bu durum daha da netleşti. Müzakere tarihinin verilip verilmemesi tartışma konusu değil. Müzakereler ne kadar zor geçse de, hiçbir şekilde, Türkiye'nin farklı arayışlara yönelmesine yol açacak bir gerilime izin verilmeyecek. Önce New York Times'ın değerlendirmesine bakalım:

"Türkiye'nin Avrupa'daki rolünün hiçbir zaman bugünkü kadar önemli olmadığına" dikkat çekilen başyazıda, şu ifadeler kullanıldı: "1952'den bu yana NATO üyesi olan Türkiye, Soğuk Savaş boyunca Avrupa'nın doğu kanadı için hayati koruma sağladı. Soğuk Savaş'tan sonra ise Avrupa, bir süreliğine, gelecekte çekirdeğini birkaç büyük devletin oluşturacağı bir federasyona doğru yöneleceğinin hayalini kurma lüksünü yaşadı. Ancak daha sonra Avrupa'nın sadece güvenliğini değil, temelini oluşturan değerlerini de tehdit eden İslamcıların uluslararası terörizmin hakim olduğu yeni bir dönem başladı." "Müslüman nüfusu ve laik demokrasisiyle Türkiye, bu meydan okumaya karşı koyacak tek ülke" olduğu belirtilen yazıda, "Avrupa ve Asya'yı birbirine bağlayan bölgede bulunan Türkiye'nin Doğu'dan gelecek tehditlere karşı askeri tecrübesinin, Doğu ile Batı arasında bir köprü rolüyle diplomatik tecrübesinin ve Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya ile dini ve etnik bağlarının bulunmasının önemine" dikkat çekildi.

"Türkiye'nin AB ile daha yakın işbirliği içine girmesinin Ortadoğu'daki otokratlara yönelik ABD'nin Irak'taki meydan okumasından daha büyük bir meydan okuma teşkil edeceği" görüşü dile getirilen yazıda, "Türkiye'nin AB'ye başarılı şekilde entegrasyonu, ortak değerlere bağlı Müslümanlar ve Batılıların, her ikisi için de faydalı olacak şekilde bir arada yaşayabileceğini ve çalışabileceğini tüm dünyaya gösterecektir" ifadesi yer aldı.

The Washington Institute tarafından hazırlanan Türkiye-Avrupa Birliği raporunda ise, AB'nin Türkiye'ye tam hazır olmadığı ve bu durumun ABD için bir "fırsat penceresi" açtığı vurgulandı. Raporda, AB'nin Türkiye'ye çifte standart uyguladığı düşüncesine atıfta bulunularak, bu durumun ABD için "fırsat penceresi" açabileceğine dikkat çekildi. Raporda, ABD'nin Türk kamuoyundaki pozisyonunu güçlendirmek için iki önemli adım atabileceği, "iyi düşünülmüş bir kampanya" ile ABD'nin, Türkiye'deki "Amerikan karşıtı dalgayı" tersine çevirmek için özellikle Kıbrıs konusunda adım atabileceği belirtildi. İkinci kritik adımın ise Kuzey Irak'ta PKK'ya karşı harekete geçmek olduğu ifade edildi.

Bu iki değerlendirme, yeni küresel düzen arayışında Türkiye'ye yüklenen misyonu açıkça ortaya koyarken, aynı zamanda ABD ile AB arasındaki Türkiye kavgasını da gözler önüne seriyor. 1990'dan bu yana "İslam tehdidi" tezini işleyen Amerika, bu doktrini yeni küresel sistem arayışının merkezine oturttu. ABD ile bir çok alanda farklı düşünen, süper güç olarak öne çıkmaya hazırlanan AB de bu tezi benimsedi. Dolayısıyla iki güç de dünyada yeni bir savaşın yaşandığını, 21. yüzyıl düzeninin bu gücü tasfiye ederek belirlenebileceğini düşünüyor. Hem ABD'nin hem de Avrupa'nın güvenlik doktrinlerinin temelinde "İslam tehlikesi" var. Bütün stratejiler "gerçek"ten hareketle belirleniyor.

İşte Türkiye'nin üyeliğinin niteliği de burada ortaya çıkıyor. Soğuk Savaş döneminde, İran, Endonezya ve Pakistan gibi ülkelerle komünizme karşı konumlandırılan Türkiye'ye, şimdi bu "yeni tehdide" karşı stratejik değer atfediliyor. AB'nin de ABD'nin de Türkiye'ye yükledikleri misyon bu. Türkiye'nin AB üyeliği ve ABD ile yakınlığı, İslam-Batı gerilimini yumuşatma yolunda önemli görüldüğü gibi, tehlikeli bir misyon da içeriyor: Bir savaşın içine çekiliyor. Batı'ya kalkan olma, Batı'ya yönelen tehditleri kendi topraklarında göğüsleme gibi son derece riskli, kendi içinde ve bulunduğu bölgede yeni çatışma alanları oluşturma gibi bedeli çok yüksek bir savaş bu. Aslında Türkiye'nin, 1990'lardan bu yana kendine belirlediği stratejik değer de buydu. Türkiye, Batı-İslam gerilimini yumuşatma gibi bir misyon üslenmeli ancak Batı'nın şahinlerinin düşündüğü gibi bir çatışma alanı, cephe ülke olma dayatmasını şiddetle reddetmeli, edecektir de. Bugünkü dünya ve yeni rol, Soğuk Savaş döneminden çok farklı ve komünizme karşı kalkan olmanın çok ötesinde riskler içeriyor. Türkiye ilk kez kendi coğrafyasına, tarihine, kültürüne, yüzyıllara dayanan ortaklıklara karşı savaşa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu, Türkiye'nin her şeyini yok edecek bir tehdit. Batı nazarında önem kazanabiliriz ancak kendi coğrafyamızda bir hiç oluruz.

Artık Türkiye'nin AB yolunda engellerden değil, ABD ile AB arasındaki rekabetten, iki gücün Türkiye ve bölge üzerindeki kavgasından söz edeceğiz. Fransa'nın ve bazı çevrelerin rezervleri sadece Türkiye'nin özel durumundan kaynaklanmıyor. AB ile ABD arasındaki çatışma burada kendini ortaya koyuyor. AB içinde ikinci bir İngiltere, onlar için en ciddi tehdit. Üyelik süreci geliştikçe Türkiye'nin özellikle dış politikada ABD-İngiliz-İsrail tezlerini değil, AB ortak dış politikasını öncelemesi bekleniyor. Bu da Fransa gibi ülkelerin itirazlarını aşmanın tek yolu.

Tekrar edelim: Üyelik Türkiye için batılılaşma/zenginleşme projesi iken şimdi hem Türkiye hem de AB için güvenlik projesi. İlişkiler bundan sonra küresel iktidarın paylaşımı çerçevesinde yürüyecek. AB üyesi Türkiye'nin yapacağı en önemli şey; Batı'nın İslam'ı "yüzyılın tehdidi" olarak algılaması yanlışlığına savaş açmak olmalı, Batı için bu "tehdidin" üzerine yürümek değil. İkincisi olursa Türkiye, insanlık tarihinde çok önemli bir rol oynayacak. Ancak birincisi olursa herkes kaybedecek.


9 Ekim 2004
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED